OLUMLU YAKLAŞIM
İnsan, yaşamsal değer taşıyan hiç bir şeyi unutmamalı.
Yaşamım boyunca hep olumsuz düşünen, baktığı her şeyde olumsuzluğa odaklanan, her-şeyde kusur arayan insanlardan oldum olası haz etmem. Sanki, felaket telalığı yapmak yaşam biçimleri olmuştur. Mümkün oldukça bu insanlarla bir arada olmamaya özen gösteririm.
Aslında, olaylara nasıl baktığımız çok önemlidir. Çünkü hayat niyete, niyetlere göre şekillenir. Çoğu zaman baktığımız yerde olanı değil, görmek istediğimizi görürüz.
Bu anlamda hayata olumsuz bakan insanlar, olumsuz ve karamsar düşüncelerin içinde kendini bulurlar, etrafındaki insanlara da bunu bulaştırmak isterler. Oysa hayat, olumsuzluklarla ziyan edilmeyecek kadar zaman yitimine endeksli bir kavram, geri dönüşü olmayan ve sürekli akışı olan..
Tabi ki olumsuz düşünen insanlara olumlu bakış açıları kazandırmak kolay değil. Sürekli kendini savunmak zorunda hisseden bu tarz insanlar, başkalarının kayıplarından, yanlışlarından beslenirler, hoşgörüleri sığ ve sevgi kanalları ya boştur yada yaralıdır. Bu olumsuz düşüncenin hayatı nasıl eksilttiğinin farkına varamayan insanı, insanları uyandırmak gerekir. Buda sabır ve emekle birlikte sağlıklı bir bilinç ister.
Bu anlamda hayata olumsuz bakan insanlar, olumsuz ve karamsar düşüncelerin içinde kendini bulurlar, etrafındaki insanlara da bunu bulaştırmak isterler. Oysa hayat, olumsuzluklarla ziyan edilmeyecek kadar zaman yitimine endeksli bir kavram, geri dönüşü olmayan ve sürekli akışı olan..
Tabi ki olumsuz düşünen insanlara olumlu bakış açıları kazandırmak kolay değil. Sürekli kendini savunmak zorunda hisseden bu tarz insanlar, başkalarının kayıplarından, yanlışlarından beslenirler, hoşgörüleri sığ ve sevgi kanalları ya boştur yada yaralıdır. Bu olumsuz düşüncenin hayatı nasıl eksilttiğinin farkına varamayan insanı, insanları uyandırmak gerekir. Buda sabır ve emekle birlikte sağlıklı bir bilinç ister.
Hayat aslında güzel, sadece onu asıl niyetinden uzaklaştırıp yokuşlara tırmandıran, al aşağı eden biz insanlarız. Dikkatsiz, duyarsız ve duygusuz yaşadığımızdan güzellikleri ıskalıyoruz. Güzelliklere özen göstermiyoruz, ayrıntılara dikkat ediyoruz.
Hangimiz, bir an olsun yüreğimize dokunup sevdiklerimiz aşkına, o günü yeni sayfalara açıyoruz ?
Hayat çetelesi kayıplar üzerinden insana hizmet sunuyor doğrudur, dün ölenler, bugün ölecekler, sıra kimde bilmeden...
O zaman neyin telaşındayız? Yüreğimizi neden bu kısır,olumsuz düşüncelerle haşır neşir ederiz.
Hangimiz, bir an olsun yüreğimize dokunup sevdiklerimiz aşkına, o günü yeni sayfalara açıyoruz ?
Hayat çetelesi kayıplar üzerinden insana hizmet sunuyor doğrudur, dün ölenler, bugün ölecekler, sıra kimde bilmeden...
O zaman neyin telaşındayız? Yüreğimizi neden bu kısır,olumsuz düşüncelerle haşır neşir ederiz.
Sorunlarımızın olmaması mümkün değil, deriz ya ''Sorunsuz insan, sorunsuz cihan olmaz'' diye, lakin her sorunun birde çözümü vardır, yeter ki çözümsüzlüğe çanak tutmayalım. Sorun üreten değil sorun çözmenin parçası olalım. Kim etrafında sürekli şikayet eden, mızmız bir insanla ömür geçirmek ister? Düşünsenize, sürekli felaket tellallığı yapan bir insan ruhumuzu karartır. Hayata olumlu bakan, nerede ne yapması gerektiğini bilen, olgun, yaşadığı hayatı deneyimleyip bize olumlu bakış açıları kazandıran her şeyden önemlisi yanındayken kendimizi iyi ve güvende hissettiğimiz bir insanın yanında kim olmak istemez ?
Hayatında yaşadığı olumsuzlukların sorumluluğunu üstüne almayan, faturayı başkalarına kesen bir insanın hayatı olumlama gibi bir olgunluğu olamaz zaten. Her zaman suçlayıcı, kaderci, zayıf ve depresiftir.
Sorunları bahane ederek mutsuzluğa ve umutsuzluğa kilitleniyoruz, oysa her karanlık, kendisini sonlandıracak ışığın tohumlarını içinde taşır.
Ne olursa olsun, herkes hayata kendi yürek penceresinden bakar ve sadece görmek istediğini görür.
Hayata olumlu bakan insan, olumlu bakıştan üreyen umut ve cesaretle, daha cesur ve sevgi dolu oluyor.
Çözümü olan her sorun “küçük sorun”dur. yaşamımız boyunca hepimizin yaşadığı sorunlar olmuştur, çözümsüz görünen, bizi yaşamın bitim noktasına getiren..
Hayatında yaşadığı olumsuzlukların sorumluluğunu üstüne almayan, faturayı başkalarına kesen bir insanın hayatı olumlama gibi bir olgunluğu olamaz zaten. Her zaman suçlayıcı, kaderci, zayıf ve depresiftir.
Sorunları bahane ederek mutsuzluğa ve umutsuzluğa kilitleniyoruz, oysa her karanlık, kendisini sonlandıracak ışığın tohumlarını içinde taşır.
Ne olursa olsun, herkes hayata kendi yürek penceresinden bakar ve sadece görmek istediğini görür.
Hayata olumlu bakan insan, olumlu bakıştan üreyen umut ve cesaretle, daha cesur ve sevgi dolu oluyor.
Çözümü olan her sorun “küçük sorun”dur. yaşamımız boyunca hepimizin yaşadığı sorunlar olmuştur, çözümsüz görünen, bizi yaşamın bitim noktasına getiren..
Belli bir zaman sonra aslında hiçbir şeyin durağan olmadığının, acının, sevincin, kederin zamanla yer değiştirdiğine kendimiz şahit olur ve deriz ki aman Allah'ım ben nasıl bu kadar dayanabildim yada ne kadar mutluymuşum da kıymetini bilmemişim. Bu ve bunun gibi bir çok şeye hayatımızın belirli dönemlerinde, zaman kendimizi şahit kılar. Aslında ölüm dışındaki tüm sorunlar küçüktür! Bunu gerçekten büyük ve çözümsüz problemlerle karşılaştığımız zaman anlarız.
Telafisi imkansız tek şey var: oda ölüm. Yaşıyorsak sorun yok! Nasılsa çözeriz, nasılsa bir telafisi olur ama iyi ama kötü.
Önemli olan problemlerin üstesinde gelebilmek, hayata olumlu yaklaşmak ve umudumuzun tükendiği anlarda bile yeniden umutlanmak, olumlu yaklaşmak; umut insana moral verir, yaşama gücü verir, en kötü olaylara bile olumlu bakış açıları geliştirir.
Önemli olan problemlerin üstesinde gelebilmek, hayata olumlu yaklaşmak ve umudumuzun tükendiği anlarda bile yeniden umutlanmak, olumlu yaklaşmak; umut insana moral verir, yaşama gücü verir, en kötü olaylara bile olumlu bakış açıları geliştirir.
Hayat birilerine, birilerinin sırtına dayanarak kendini bize adil kılmaz. Kendi kanatlarıyla uçmanın bedelini bir dönem için ödemeyen insanlar, kendi kafeslerinde kalmanın, kendi farkındalığını yaşamamanın bedelini bir ömür boyu öderler…
Bizler yaşamımızı kolaylaştırmak adına öyle kurallar, öyle ilkeler koyar ve kabul ederiz ki sonuçlar sebepleri unutturur ve kaderimiz olur.
Bunlar genellikle biri söylediği için inandığımız ve asla üzerinde düşünme ve araştırma zahmetinde bulunmadığımız şeylerdir. Yöresel adetler, gelenekler, töreler, dinler, felsefeler, efsaneler, hepsi dogmatik inanç biçimleri olarak bizi yönetiyor. Kan davaları, dinsel ritüeller.... vs ve daha birçok şey.
Bir deli Kuyuya bir taş atıyor, kırk akıllı çıkarmaya çalışıyoruz.
Düşünmek ve araştırmak ve daha iyisini ortaya çıkarmak yerine, bir başkasının düşündüğüne, hazırladığına ve ortaya çıkardığına peşin kabul veriyor ve üzerine atlıyoruz.
Bizler yaşamımızı kolaylaştırmak adına öyle kurallar, öyle ilkeler koyar ve kabul ederiz ki sonuçlar sebepleri unutturur ve kaderimiz olur.
Bunlar genellikle biri söylediği için inandığımız ve asla üzerinde düşünme ve araştırma zahmetinde bulunmadığımız şeylerdir. Yöresel adetler, gelenekler, töreler, dinler, felsefeler, efsaneler, hepsi dogmatik inanç biçimleri olarak bizi yönetiyor. Kan davaları, dinsel ritüeller.... vs ve daha birçok şey.
Bir deli Kuyuya bir taş atıyor, kırk akıllı çıkarmaya çalışıyoruz.
Düşünmek ve araştırmak ve daha iyisini ortaya çıkarmak yerine, bir başkasının düşündüğüne, hazırladığına ve ortaya çıkardığına peşin kabul veriyor ve üzerine atlıyoruz.
Hayatta hiç bir şey nedensiz ve anlamsız değildir. Ben buna puzzle parçaları gibi bakıyorum. Her parça diğeriyle anlam bütünlüğüne sahiptir. Bir parçanın eksik olması bütünü bozar. İçimizde var olan gücün önüne sahte güç bentleri yapmayalım, farkındalığın, olumlu yaklaşımın hünerlerini keşif edelim. Unutmayalım; güç beynimizde. Akla hayale gelmeyecek kadar mucizevi bir çark dönümü bedenimiz.
Her karesi hayata göre kurgulanmış. Bize kalan ise bu senfoni orkestrasına iyi bir şef olmak. Hangi notanın hangi tuşuna nasıl basmamız gerektiğini bilmek. İnsan yaşadıkça, kendi iç sesine yöneldikçe, içsel sorgulamaların ve yeniden uyanışa geçen bir ruhun çığlığını duymaya başladıkça; kendine yetebilmeyi, ayakta kalmayı, farklılıkları kabullenmeyi, kendini eleştirmeyi, kendiyle yüzleşmeyi; amaç edindiğinde, yaşamı yeniden sorgulamaya başlıyor. Başladıkça da yaşamını olumlamaya, farkındalık katmaya başlıyor.
Bunun en iyi yol taslağı da hiç kuşku yok ki; objektiflik, tutarlılık, doğruluk, eleştiriye açık olmak, genellik, öngörü ve toplumsal gerekliliktir diye düşünüyorum..
Seçmeci olanın, klişenin zamanı çoktan geçti.
Bağırmakla, çağırmakla, demagojiden öte gitmeyen söylemlerle dünya güzelleşmiyor..
Geleceğin ebeveynlerinin bize ihtiyacı var, çocuklarımızın geleceği için kendimize ve geleceğimize sahip çıkmalıyız.
Geleceğin ebeveynlerinin bize ihtiyacı var, çocuklarımızın geleceği için kendimize ve geleceğimize sahip çıkmalıyız.