Translate

3 Kasım 2018 Cumartesi

Hayatı yaşayıp, yaşadıkça  eleyen kadınlar !..

Onlar hayatın heybesinde sevgiye duran kadınlardır.Bilirler artık kendine kiymetli olmanın doyurucu tadını.Gereksiz insanları hayatlarından çıkarmayı öğrenmişlerdir.Ne aradığını yada aradığının ne kadar gidilecek,emek sarf edilecek yol olduğunu bilirler.
Bu kadınla yaşamayı bilen erkekte kendini bilen,olgun ve durduğu yeri bilendir.Yoksa gücü erkek olarak algılayan bir zihniyet ne kadar yaşar bilinçli bir seçimin paylaşımında.Bu cancağızım kadın aşkın açtığı yolların ham toprağını artık bilir,bilir ki o toprak bilmeyene deprem fayı gibidir.Bu nedenledir ki sevgi bütün insanı kanalcıklarına dolmuş aşksa olması gereken yerdedir.Yanı çokta mühim değildir bilir ki aşkın terbiyecisi sevgidir. Gelirsen başım üzere ,gelmesen ne ala.Sevgi artık şah damarı,can evinin bir numaralı bekçisidir.Onunla hayatı çoğaltan.
Kadınlar aşkın kokusunu sever ama onsuz olmayıda bilirler.

Artık kalan ömrü her ne kadarsa sonsuz gibi yaşamaktan ziyade kendine akan bir nehir ki görülmeye değer.Bilir zamanın kıymetini ve nasil bir hazine olduğunu.Her saniyesine gözü gibi bakar.Gereksiz harcanacak her saniye onun için kayıptır.Zamanı kıymetli kılmayı artık en önemli değerlerden kabül etmiştir.Daha akıllı ve seçici.Hem çağlayan hem yeşil huzura duran.Bu yolun başını yürüyen kadınlar bilirler. Kötülük en zor olandır ve durmaz sevgiye açan yerlerde.Aklın ve bedenin her karesine bilinci ve aşkı harmanlarlar bilirler ki yaramaz adamlar yarım akıllı olurlar.Sevgisinde ve yüreğinde her zaman bencil.Sevginin kaprislere,ayrıntılara kapılıp gitmesine izin çıkmaz yüreklerinden.Bilirlerki kendine çoğalmayan sevgi dibine ışık vermekten öteye gitmez.Anne olmanın hakli gururunu yaşarlar.Emek verdikleri yavrularının ama az ama çok yaşamın içinde birey olarak yaşam kavgasına sarılışları bir kez daha hayat katar hayatlarına.

Ve hayatın anahtarı ! Hayır demesini öğrenmişlerdir hemde öyle bahaneler ardına saklanmadan kendi hayırı vardır adam gibi mert,cesur. Bana-necilik değildir onların var olan değerlerine sahip çıkmaları. Bilirler ki kendine kıymeti olmayanın kıymet veren ide olmaz.Değerlidir... farkındadır... insandır...Kadındır...Annedir...Ve eş, eş olmanın hayatı paylaşmak olduğunu bilir bilir ki, insanı insana ezdiren her çeşit düşünce güzelliklerin zebanısıdır. Cana can olmanın erdeminin omuz omuza,insandan insana akan en büyük cevherin önce insanlaşmak olduğunu biliyordur. Ağlamanın zayıflık olmadığı her gözyaşının içimizi yıkadığını yeni gülüşlere yer açtığını ağlamayı ayıplamayan yüreği öğrenmiştir.
Acabaların,keşkelerin yerine İyi ki varsin iyi ki yürüdüğüm yolsun,iyi ki güne ve geceme karışansın demenin o'şahturnası olmayı çoktan öğrenmiştir.Karşıdaki kalbin onun için atip atmadığını hissiyatlarıyla çok kolay hisseder.Yalanı hayatından kovmuştur karşıdaki sırf güzellik olsun diye öylesine konuşursa ilk kelimesinde bu kadına yenilmiştir çünkü bilir yüreğinden ağza gelen kelimeyle ağızdan öylesine çıkan duygunun farkını.Bu yaş kadınları ince eleyip sık dokumazlar.Eleyip ilmek ilmek hayatlarına katarlar.Ne istediklerini,nerede mola vereceklerini bildikleri için zamanı çalan gereksiz ayrıntıları çoktan çıkartmışlardır hayatlarından..
Birde barışıktırlar görüntüleriyle bilirle rki görüntüde bir yere kadar kurtarmıyor ruhu bozuk olanı başka sofralardan.Ve bir adam ağzıyla kuş tutsa da erememişse insan olmanın adabina hiç bir kadın saygı duymaz parası,makamı hikaye...Ve her kadın hayatın içinde erişirmi yaşamın olgun demine bilinmez ama biliyorum ki hayatı öylesine yaşamamış kadınlar ve varolma mücadelesinin içinde hayata karışmış kadınlar bundan fazlasını keşf etmişlerdir.Kendi varlığının varlık nedenini sorgulamış ve hayatın mucizesinde kendi payı olduğunada karar vermiş her akıllı ve duygulu kadın önce sevginin kendi yüreğinde başladığını ve karşıdaki insana varma yollarınında anca kendini iyileştirmekle anlam bulacağının sırrını çözmüştür.
Bu çözüm; çözümsüz görünen kadınla,erkeği yaşanılası kılacak bir yaşamın içinde daha anlaşılır ve yaşanılır kılacaktır.Önce insan sonra kadın ve bu mucizevi yaşam hepimizle birlikte çoğalabilir.Sol yanımız değilmi bütün kapıları açan .Küçükken biri aşık olduğunda sol yanım acıyor dediğinde hep merak ederdim neden aşk sol yanı vuruyor diye büyüdük öğrendik ama bir şey daha öğrendik sol yanlarımızı sevgi bilinciyle geliştirip daha yaşanılası,sevilesi bir dünya yaratabiliriz.
Her şeye önce kendimizden başlayıp kendi hayatımızından sorumlu olmakla başlıyor..Başkalarının bize yaptığı kaleler er veya geç yıkılıyor.Her yıkıntı toz dumanla karışır içimize o'zaman yıkıntılar arasında bir el aramaktansa hayatımızda kendi ellerimizle avuçlara düşen ellerin toplamında gönüllü bir yaşamı paylaşmak ve kaleleri birlikte omuz omuza hiç bir pişmanlığa yer birakmadan.Hayat çok kısa olsada yaşadığın mutluluk büyükse yenilmiyor zaman merhumuna...
Olcay Kasımoğlu.
Uzatmanın anlamı yok..




Eskiler, aptal biri için, onun kalbi yoktur, derlerdi. Aklın ve zekanın bulunduğu yer diye kalbi göstermişlerdi.
Kalbini her şeye açmak, tüm söylevlerini ve mektuplarını ateşe boğmak zorunda değilsin.
Ama ne kadar çok insanın yalnızca kafası var ve kafasından çok hiçbir şeyi yok, bir bilsen! Ve onların kalpleri yok.
Malina / bachmann
İnsan öz farkındalıktan yoksunsa, farklı olanı anlaması neredeyse imkansızdır.
Ve insan kendine kısır olunca, hayatla, insanlarla kırık ve bağlantısız oluyor… Bu yüzden özümsemek, her zaman her yerde her şeyi özümsemek farklı olanı anlamak açısından çok önemlidir.
Bazen de insanın kendini bulması için kaybolması gerekir;
bir şiirde, bir düşte,bir aşkta,sanatta, ya da kışa direnen dev bir çınar yapraklarının,
ağlayarak düştüğü gölgede....
bir yanım nazınca uslu,
suskun, ıssız, utangaç.
VE BİZ EBEGÜMECİ TOPLARDIK SENİNLE.

Yaşam seçimlerden ibarettir.


Hayata dair kapsamlı bilgi sahibi olmak, psikolojik ve sosyal yapıları tanımak, kendi duygu ve düşünce dünyasının ayrımına varmak, iletişim becerileri geliştirmek gibi pek çok niteliği kazanmak için belli bir amacımız ve ideallerimizin olması gerekir.
Bunu için de bilinçli ebeveynler yetişmeli. Geleceğin sahipleri çocuklarımıza kitap okuma alışkanlığı kazandırılmalı, analitik düşünce desteklenmeli, okullarda akademik çalışmalara önem verilmeli. 
Eğitimciler donanımlı ve kendini yetiştiren bireyler olmalı.
Bunun yanında, geçmişin doğruluğu kanıtlanmış ve yadsınamaz değerlerini yeni sentezler yaparak geleceğe taşımayı amaçlayan kuşaklar yetiştirmek biricik sorumluluğumuz olmalı.

Göğün altında



Işığın
Sevincin
Yaşamın en güzel haliyle
Dingin ve derin teninde
Düşleri aydınlatan maviler var 
Deniz
Dağ ve doruk gibi
Sonsuz hepsi
Göğün
Rüzgarın
Denizin
Coşkulu kalabalığına
Üflerken sevgiyi
Sonsuz ufkun yolcuları gibi
İki güneş ırmağı gibi akan gözlerinden
Seyrediyorum yaşamı
Benim bu dünyalık dışı usuma
Gökyüzünün mavi giysisi altında
Gönül sığınağı verin
Yürek başka bir şey nasıl olsa
Neredeysen
Yüreğimi oraya sermek isterim


Olcay KASIMOĞLU


 Gül yaprağı inceliğinde


Çocukların bir masala kandığı gibi, bende her şeyin iyi olacağına kanmak istiyorum
Ne zaman sözün koylarında tutulsa dil
Çam ağacında ki yürek gibi
İçimden incecik türküler geçiyor
Saklı öykünmelerle
Binlerce yağmur damlası
Yüreğimin umarsız yerlerine değiyor
Ağaran günle maviliği öperken rüzgar
Kabaran deniz gibi örtün üzerime
Yarımın serin gülüşünü
Işığın
Sevincin
Yaşamın en güzel haliyle
Dingin ve derin teninde
Düşleri aydınlatan maviler var
Sonsuz ufkun yolcuları gibi
Gül yaprağı inceliğinde
Sokulmak istiyorum göğsüne
Olcay kasımoğlu
Yaşamın tanığı




Ne yalnız başına övgü ne de sövgü, yaşama bir şey katmaz. 
İnsanı insan yapan; üretim, paylaşım ve doğa ile bir bütünlük içinde, huzurlu ve güven ortamında, yaşama devam etmek, hayatın anlamına, bütünlüğüne güzellik katmaktır.

İnsanların; dil, ırk, mezhep gibi, yaşamda pek karşılığı olmayan gerekçelerle çatışma ortamına sürüklenerek, yaşamdan kopmaları, hayatın anlamına da büyük haksızlıktır.
Her günün yeni bir gün ve yeni bir başlangıç olduğunun farkında olanlar, yaşamdan beslenirler.
Değişim ve yenilenmek; hayata ve kendimize karşı görevlerimizdendir.
Gerçeğimizin farkında olmak, iyi insan olmanın gereğidir.


O halde insan her koşulda, enerjisini olumlu olana harcayarak yaşamı daha sağlıklı ve anlamlı kılabilir.
İnsan; yaptıklarından ve yapamadıklarından sorumludur.
İnsanın eylemlerinde ki güzelliği, yaşamın hakkını verdiği oranda bir önem taşır.
Ya yaşamın tanığı yada seyircisi olur..
İzlediğim videoda ki 80 yaşında ki Jose Alberto Mujica Cardano bütün ünvanlardan,statükolardan arınmış gerçek insan..
2010-2015 Urugay Devlet Başkanlığı yaptı.
Yüzünde ki gülümseme ve cocuksu içtenlik, yapaylıktan çok uzak.
Bütün koşullu kalıplardan öte, yaşamın içerisinde ki asıl ince ayarı yakalamış.
Kocaman öpüyorum o ışıltılı gözlerinden. Ölçülülük ne kadar önemli ve yaşam tarzının insanlar arasında ki ''mesafe genişlemesi''ne neden olabileceğini çok net deneyimlemiş biri.
Emek-sermaye çelişkisinin sonuçlarını deneyimleyen insanların ses tonları, bakışları ve seçimleri gerçekten çok özel.
Kendisine fakir denmesini izah edişi bile yaşam manifestosunu nasıl oluşturduğunu gösteriyor.
Ve saray denilen şatafatların açıklaması ne çok tanıdık geldi bize.
Tercihlerinin önünde saygıyla eğiliyorum.


Olcay kasımoğlu
Vicdanlar mühürlendikçe


Bir bahanecilik aldı başını gidiyor. Hani bana dokunmayan yılan sonsuz yaşasın der gibi.
Ormanların tarihini ''aslanların değil, avcıların belirlediği'' tarihi de ''haklıların değil kazananların yazdığı'' bir dünyada yaşamaya devam ediyoruz.
Ve vicdanlar mühürlendikçe yüreklerde kandamlaları akıyor...
Aydınlık günlerin, karanlığa teslim oluşu demiyorum, demek istemiyorum..
Bir yanım evet dese öte yanım ısrarla hayır diyor.
Gönül doğrudan yana dümen kılıyor, gönül aydınlık yarınlar diyor.
Lakin yaşananlar, çığlıklar bu kadar sesliyken kapımı kapatım uyurum da diyemiyorum
Burada ben ne yapabilirim diye sorgulamaların içinde kendimi buluyorum.
Sanırım iyi olmanında bir bilinci olmalı yoksa etliye sütlüye karışmadan hiç bir şey söylemeden seyretmek yakışır mı insan denilen onurlu şahsiyetlere.
Kimi varlığını adar kimi kalemini kimi yüreğini kimi servetini kimi inancını kimi ideolojisini sürer içine ama ben diyorum ki; kana doymayanlara prim vermeyelim ve önce kendimize dürüst olalım yeter.
Bizi olumlayan doğaya ve içindekilere saygı duyalım, içimizde ki sevgi çocuğunu besleyelim; kültürü bir yaşam biçimi olarak benimseyelim, kafamızda insanları sınırlara bölmeyelim, sen ben ikileminde boğulmayalım, bu dünya hepimize yeter.
Olcay Kasımoğlu
Önce Proleterlerin kanını emiyorsunuz sonra onlara kendinizi rahatlatırcasına, ikiyüzlü bir insanseverlik göstererek sanki hizmet etmiş oluyorsunuz;Yağmaladığınız mağdurlara,zaten onların olan şeyin yüzde birini geri vererek kendinizi dünyanın önünde kudretli iyilikseverler gibi gösteriyorsunuz...
Friedrich Engels'de

28 Ekim 2018 Pazar


İNANMAK ASLI BİR EYLEMDİR♥

Çoğu zaman başkalarının dayattığı kurallara ve değerlere göre yaşıyoruz. Yalanları, oyun bozanları, sorgulamadan kabul ettikçe içimizdeki sızı ve yalnızlık daha da arttı.
Her şeye sahip olmak için uğraştıkça, hayatlarımıza sahip olundu.
Düşlerimize birer birer el koydular.
Her şeyin ucuz bir metaya dönüştürüldüğü, alınıp satıldığı bir ortamda;
Sevgiyi, dostluğu, bilgiyi, güveni, içtenliği parayla satın almaya ve mutlu olmaya çalışıyoruz. Oysa yerini bulmamış içtenliğin, yerine getirilmemiş vaatlerin hükmü yok...
Konuşmaktan yorulduk... Yerine getirilmeyen öyle çok söz var ki, bunlar kalbimizi yaralıyor.
Sade yaşamlar aranır oldu.
Bir koza ördük kendimize. Bir türlü kırıp çıkamıyoruz içinden. Adına lüks yaşam adına kapitalizm dedik. Bitecek bu zenginliğin şamatası, kalben inanıyorum.

Hırsların kirlettiği
Kibirlerin körlettiği
Binlerce canın düş kırığı haykırıyor
Dar bir inancın
Ağır bir aldanışın coğrafyasında
Türkülerin ateşini kurutanlar
Kökünden sökemezsiniz umudu
Bütünlüklü bir sevgiyle
Mavi eller tırpan olsun zulüme
Hiç bir şey insandan daha kutsal değil
Ara Güler 'Yağ iskelesinde iş bekleyen hamallar' 1954
Ateş Oymuş


Bir zamanlar 4 kelebek ateşin sırrını çözmeye karar vermişler,
sonra hep beraber yanan bir ateşin yanına gitmişler...

Aralarında konuşurlarken 1.kelebek:
- "Önce ben gideceğim ve ateşin sırrını çözüp size de söyleyceğim." demiş ve gitmiş...
Şöyle bir ateşin etrafında dolanmış, gelmiş. Arkadaşlarına:
- "Ben ateşin sırrını çözdüm: Ateş ışık yayan bir şey." demiş...
Kelebekler buna ikna olmamışlar. Ateşin bundan daha büyük bir sırrının olduğunu düşünmüşler.

Sonra 2.kelebek:
- "Ben gideceğim, ateşin sırrını çözeceğim ve size söyleyeceğim." demiş ve gitmiş...
Ateşe biraz daha yaklaşarak bir tur atmış ve gelmiş. Arkadaşlarına:
- "Ben çözdüm ateşin sırrını: Ateş ısı veren bir şey" demiş...
Kelebekler buna da ikna olmamışlar.

3.kelebek:
- "Ben gideceğim ve ben ateşin sırrını çözeceğim." demiş ve gitmiş...
3. kelebek biraz daha cesaretliymiş. Ateşe yaklaşmış, o kadar yaklaşmış ki ateşin yalımı kelebeğin kanatlarını yalayıp geçmiş. Kelebek döndüğünde arkadaşlarına:
- "Asıl ben, ben çözdüm ateşin esrarını" demiş büyük bir heyecanla...
- "Ateş, yakıcı bir şey." demiş.

4. kelebek ikna olmamış bir türlü. Ateşin asıl sırrının bu olmadığını düşünmüş inatla. Birden arkadaşlarının yanından ayrılmış ve ateşe doğru gitmeye başlamış. Arkadaşları ne olduğunu anlayamamışlar bile. Sadece izlemeye başlamışlar. 4. kelebek önce ateşin etrafında bir tur atmış. Sonra bir tur daha ve bir tur daha. Her seferinde ateşe daha çok yaklaşıyormuş. Artık o kadar çok yaklaşmış ki alevler kanatlarını kavurmaya başlamış. Ateşin etrafında son bir kez daha dönmüş ve ateşin içine kendisini bırakmış. Küçük bir parıltı yanıp sönmüş ateşin içinde...

Ateşin hakikatte ne olduğunu sadece bu kelebek anlıyor tabiki. Geri gelip arkadaşlarına ateşin ne olduğunu anlatamıyor, zaten anlatması da gerekmiyor...

Çünkü; ateş aşkdır ve anlatılmaz, sadece yaşanır...

Böyle Buyurdu Zerdust



*İlişkilerinizde...*

Gidene kal demeyeceksin..
Gidenlere kal demek zavallılara,
Kalana git demek terbiyesizlere,
Dönmeyene dön demek acizlere,
Hak edene git demek asillere yakışır ..
Kimseye hak ettiğinden fazla değer verme,
Yoksa değersiz olan hep sen olursun..

*Kendinize...
*
Düşün...
Kim üzebilir seni senden başka??
Kim doldurabilir içindeki boşluğu sen istemezsen?
Kim mutlu edebilir seni ?
Sen hazır değilsen?
Kim yıkar yıpratır sen izin vermezsen?
Kim sever seni sen kendini sevmezsen?
Her şey senle başlar senlede biter..

*Yaşantınızda...*

Tükettirme içindeki yaşama sevgisini
Ya çare sizsinizdir yada çaresizsiniz
Öyle bir hayat yaşadım ki,cennetide gördüm cehennemide..
Öyle bir aşk yaşadım ki, tutkuyuda gördüm pes etmeyide
Bazıları seyrederken hayatı en önden, kendimi sahnede buldum..
Oynadım..
Öyle bir rol vermişler ki , okudum okudum anlamadım.
Kendi kendime konuştum bazen evimde,
Hem kızdım hem güldüm halime...

*Söz ver...*

Sonra dedim ki söz ver kendine..
Denizleri seviyorsan dalgaları da seveceksin,
Sevilmek istiyorsan sevmeyide bileceksin,
Uçmayı biliyorsan düşmeyide bileceksin,
Korkarak yaşıyorsan yanlızca hayatı seyredeceksin...
Öyle bir hayat yaşadım ki ,son yolculuklarıe erken tanıdım..
Öyle değerliymiş ki , zaman acelle etmem bundan anladım..

NIETZSCHE'den hayatta dair.... [alıntı]

Ya canım ellerini tutmak isterse


''Korkulacak bir yanı yoktur aşkların,
insan bütün derilerden soyunabilseydi eğer.
O kadar da yürek burkmazdı alışılmış bir ses,
hiçbir zaman duyulmasaydı eğer.
Daha çabuk unuturdu belki su sızdırmayan sarılmalar,
kara sevdayla sarıp sarmalanmasalardı eğer.
Belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla,
öylesine delice bakmasalardı eğer.
Çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki de
kalp, göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer.
Yerini başka şeyler alabilirdi uzun gece sohbetlerinin,
son sigara yudum yudum paylaşılmasaydı eğer.
Düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman,
meydan savaşlarında korkular, aşkı ağır yaralamasaydı eğer.
Su gibi akıp geçerdi hiç geçmeyecekmiş gibi duran zaman,
beklemeye değecek olan gelecekse sonunda eğer.
Rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla,
tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer.
O büyük, o görkemli son, ölüm bile anlamını yitirirdi,
yaşanılası her şey yaşanmış olsaydı eğer.
O kadar da çekilmez olmazdı yalnızlıklar,
son umut ışığı da sönmemiş olsaydı eğer.
Bu kadar da ısıtmazdı belki de bahar güneşleri,
her kaybedişin ardından hayat yeniden başlamasaydı eğer.
Kahvaltıdan da önce sigaraya sarılmak şart olmazdı belki de,
dev bir özlem dalgası meydan okumasaydı eğer.
Anılarda kalırdı belki de zamanla ince bel,
namussuz çay bile ince belli bardaktan verilmeseydi eğer.
Uykusuzluklar yıkıp geçmezdi, kısacık kestirmelerin ardından,
dokunulası ipek ten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer.
Issız bir yuva bile cennete dönüşebilirdi belki de,
sıcak bir gülüşle ısıtılsaydı eğer.
Yoksul düşmezdi yıllanmış şarap tadındaki şiirler böylesine,
kulağına okunacak biri olsaydı eğer.
İnanmak mümkün olmazdı her aşkın bağrında bir ayrılık gizlendiğine belki de,
kartvizitinde 'onca ayrılığın birinci dereceden failidir' denmeseydi eğer.
Gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar,
ihanetinden onlar da payını almasaydı eğer.
Issızlığa teslim olmazdı sahiller,
Kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle avunmaya kalkmamış olsaydın eğer.
Sen gittikten sonra yalnız kalacağım.
Yalnız kalmaktan korkmuyorum da,
ya canım ellerini tutmak isterse...
Evet Sevgili,
Kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu,
kim uzanmak isterdi ince parmaklarına,
mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı eğer!!''
Sen benim şarkılarımsın



Ay yüzlüm
İnsan güneşim
Rüzgar gülüm
Sensiz ateşten bir denizim

Karanlıkta bir fısıltı gibi
Külümün içinde külün
Sustuğum yerden
Mahcup bir duruşla bakarsın
Biliyorum
Bir sen saklarsın
Beni derinliklerinde
Biliyorum geçecek hepsi
Geçecek
Bir sevda masalı gibi
Şifalı gözlerin her şeyi iyi edecek

Olcay KASIMOĞLU

Bir sen saklarsın


"Dilsiz ve bitkindi benim kahkaham; ağlamak özlemini taşıyordu.
 ''Deminki kadınla yüzyüze geldim, gözlerine diktim gözlerimi. hemen oracıkta, evvelce hiç duymadığım bir isim uydurdum kafamda; ahenkli, titreşimli bir isim: aşk layık olanda kalmalıydı...''


Ay yüzlüm
İnsan güneşim
Rüzgar gülüm
Sensiz ateşten bir denizim
Karanlıkta bir fısıltı gibi
Külümün içinde külün
Sustuğum yerden
Mahcup bir duruşla bakarsın
Biliyorum
Bir sen saklarsın
Beni derinliklerinde
Biliyorum geçecek hepsi
Geçecek
Bir sevda masalı gibi
Şifalı gözlerin her şeyi iyi edecek....

Olcay Kasımoğlu
YOLUNA YOL OLMAYA GELDİM...



Yüreğime eğilsen ve desen ki ben sende seni bulmaya geldim.
Sana geldim onca dertleri,sensiz yaşanan bütün kederleri arkamda bıraktım da geldim.
Ardıma bakarsam namerdim ben yoluna toprak olmaya geldim.
Gönülden yüreğimi yoluna sermeye geldim.
Ben geldim bendeki beni sana katmaya geldim.
Bu gönül gözyaşımı sana ışık yapmaya geldi.
Aç kollarını engelleri muradsız bırakmaya geldim.
Geldim volkan gibi.
Yanardağlar neki ben senin bastığın yere kul olmaya geldim.
Arkamda ne varsa hepsini attımda geldim.
Ömrümü ömrüne katmaya geldim.
Çınarım ben senin yolunda yol olmaya geldim.
Gözlerindeki ışığa nur olmaya geldim.
Yüreğindeki bahara çiçek açmaya geldim.
Dallarım kırılmıştı gülüm senin dalınla budak salmaya geldim.
Dünya kedermiş olsun ben sende umut olmaya geldim.
Gel ahu güzeli gel yüreğim sende çiçeklere durmuş dünya zindan olsa ne çıkar.
Benim mumum sende aydınlığa durmuş.
Sen benim ellerim sen gözlerim sen harelerimsin yoluna yol olmaya geldim.
Gülüşlerin düşsün yüzüme.
Deryada sana ümman olmaya geldim.
Gece karanlığından korkma bütün yıldızları yorgan yapıp üstüne örtmeye geldim.
Gül yüzüne güneşi sürmeye geldim.
Ne mutlu bana sende açan gonca gül olmaya geldim.


Olcay Kasımoğlu.
İçimde mekan tutan sevdiğim...


Kitap olsam diyorum hani her sayfayı çevirdiğin gibi
benimde içimi çevirsen kendi yüreğine
Uykusuz gecelerimde uyku olup sürsen kendini gözlerime
Ben düşsem senin ateşine
Kalbimi okşayan elini versen elime
Farzet olmuşum bir kapı
Birde o kapıyı iyilere açsam kötülere kapasam
Pencereme perdeler takmasam
Kuşların kanadı gibi olsa

 ve tüm özgürlükleri toplayıp soksam penceremden odama
şehirde gelip uykusuna bende dalsa ve tüm sokaklar ışıldasa
olsam perdesiz ve iki kanadı açık bir pencere ve şehri soksam odama
Gökyüzündeki yıldızlar Ayla dansa dursa
Söze dursam haklıya,doğruya çıksa
Söze kelam olsam, sevdayı da işlesem nakişa
Ve söz olsam dünyanın yüreğine düşsem
Başka türlü yaşanmış olmaz mı dünya
Sende beni başka türlü almaz mısın koynuna...


Olcay Kasımoğlu

Ben yandım...

Herkesin her şeyi kolayca konuştuğu, arkasını döner dönmez unuttuğu zamanlardayız.
'Yıllar yılı sevmediğimiz bir işe gidip gelirken; istemediğimiz okullarda okuyup, “evlen”, “askere git”, “çocuk doğur”, “kenara para at”, “büyüklerini ara” gibi her türlü toplumsal zorunluluğa boyun eğerken bazılarımız bir kaçış hayalini kuramayacak kadar şanssız, belki de yorgun olduğumuz yerde sayıp dururken;
Bu hayali kurabilenler, kaçmak isteyenler için ise hayat daha zor. Bitmeyen bir arada kalmışlık hali. Halbuki insan olmanın en saf haline dönmeyi istemek kadar doğalı var mı ?

Hüznüme gelip yapışan,kurumuş dallarında düşen yapraklar gibi ömrüm. Çıplak dalda üşüyen serçeler gibi yüreğim.sahi ben bu yalnızlığa ne zamandan beri sahibim? 

Kır böcekleri gibi saklanır derimin altındaki sevinçlerim.Yazdan kalmış bir demetin kuruyan ama içine sinmiş kokuları gibiyim.hani tohum açmak için bekler ya yazı bende açmak için başka bir beni beklerim.Sahi ben ne zamandan beri bu kadar yalnızım.Sonbahar gelişini haber verir kuşuyla, rüzgarıyla,ağaca durmuş yaprağiyla....ya insana duran yalnızlık nasıl haber verir,nasil oynar oyununu, nasıl haberdar eder ? İnsanin yalnızlığı dünyaya düşüşüyle başlar,başlar mı ? 

başlıyor işte, insan yalnızlığı hayalete benzer.İsyana dönüştürür sevgisizliği.Yaşam ceylan ürkekliğiyle gelir.Tenlere vurması rüzgarın ayazına benzemez.
Bir tokadın yüze inmesi gibidir alır,biçer gider.Düşlere papatyaların kokularında dalan ben bu yalnızlığa ne zaman yenildim.Yağmura hapis edilmiş serinliklerim var.
Fidanların kollarında bir umut çağırır acıyı gölgeye...işte onlar benim yalnızlığımın insanla barışık fidanları.Sahi ben ne zaman şahitlik edeceğim geldiği zamanı bilmeyen hüzün yanıma. Bir muhabbet kuşunun özleminde kurumuş çiçek kokuları gibi karışacağim hayata...

Olcay
Bu yangına ne yazılır ki?


Kolyeni bende unutmuşsun, akşam gel al.
Yangında düşürdüm sanıyordum. 
Yangın sayılır...

SEVGİ HER ŞEYİ KAPSIYOR..


Bütün yaşamlar değerli, bütün yaşayanların önemli olduğu gibi.
Kalplere inmeyen her şey zamanla unutulur, unutulmayanlar eylemlerdir.
Hoş gelmişler, hoş gelişler ola !
Sevgili ablamın ve değerli arkadaşlarının buluşmalarına tanıklık ettim. Yıllar öncesinin... Yıl 1978-1979' mezunları. Harikaydılar. Çok mutlu oldum. Ortamlarında bulunma onurunu bana da verdikleri için özellikle teşekkür ediyorum.
Bende, vefalı dostların içtenliğini hissettim. Birbiriyle konuşurken ağızlardan dökülen kelimelerin neşesini, geçen yılların ve bir sürü şeyin tanıklığında günün ve gecenin yakınında içime değen çok şeyin hem hüznünü hem sevincini yaşadım. Özellikle bu çağın en çok yoksunluğunun hissedildiği ''DOSTLUK'' kelimesi geldi aklıma.
Bir şeyler yazmak istedim;
''Fani dünyanın baki padişahı değiliz. Biz parçalanmış gönül hırkalarını yamar dikeriz. Biz dostlarla ağlar dostlarla güleriz.''
Dostluk değerdendir 
Koşullar ve imkanlar her zaman yer değiştirir, değiştirebilir.
Vefalı dostlar hayatta en çok ihtiyacımız olduğu anlarda en güzel gülüşleri,en samimi bakışlarıyla ışık tutarlar yolumuza.
Zaten dostluğun iyi yada kötü günü olması şartı yoktur, olmamalı.
Ne zaman, neye ihtiyacın varsa o yanındadır.
Bunun yanında, dostluklar vardır gönülden gönüle, güneşle gölgenin dostluğu gibi, nasıl gölge güneşsiz yerini bilmez, onsuz düşmez hiç bir yere samimi ve içten insanların dostluğu da öyledir.
Birde uzak görünen dostluklar vardır hiç görmesen de hayatının içinde olmasalar da, histen köprüler kurarsın, mesafelerin anlamı kalmaz, yüreğin konuşur gözlerin görmese de dostluğunun mesafesi yoktur.
Bazı dostlar da denizlerin yosun tutan taşlarıyla, dağların üzerine düşen karlar gibidirler. Dostluklarını gündüz kuşlarla, gece yıldızlarla iletirler birbirlerine.
Yine dile gelmeyen dostluklar vardır; Dokunmanın sessizliğine bırakılmış, sadece yüreğin hissettiğine yazılmış, her şeyden konuşur sessizce.
Birde kopmak istesen de kopamadığın dostluklar vardır. Gecenin sabaha mecburiyeti gibi, birbirine benzemeyen ama terk saati değişmeyen dostluklar.
Ayak uyduramazlar birbirlerine ama günün devranında, dönüşü birlikte tamamlayan...
Sonra, mevsimlere benzeyen dostluklar vardır, günü gelince bir bahçede açan gülün, kış gelince cemalini saklaması gibi..
Yada kocaman ellerin kopardığı güllerin bahçeden ayrılması gibi, vakitsiz gelen dostluklar vardır.
Elimize bırakılan, emeksiz sahip olduğumuz ama en küçük fırtınada sahip çıkamadığımız, geldiği gibi vakitsiz biten dostluklar vardır.
Dedik ya ''dostluk değerdendir'. O zaman yaşamımıza mana katanları, her şeye rağmen gitmeyenlerin sadakatini ve sarılıp bırakmayanların sıcaklığını, içtenliğini, samimiyetinin ve vefasını hiç unutmayalım (!)
''Söyle dostum değil misin
Benim yüreğim senin olduğun yer
Neredeysen oraya yüreğimi sermek isterim''
Teşekkür ederim güzel insanlar, sevginin diliyle bize günü anlamlı kılan dostlar.
Kutlu Olsun Cumhuriyet Bayramımız.

Herkesin her şeyi kolayca konuştuğu, arkasını döner dönmez unuttuğu zamanlardayız.
Herkes kendi sanıklığıyla kör, tanıklığıyla yargıç.
Anlayabilene, sorgulayabilene, doğrudan yana yaşamını düzenleyebilene, tercihini demokrasi, adalet hak-hukuk ve özgürlükten yana kullanabilenlere ne güzel seslenmiş ;
''Özgürlüğün de, eşitliğin de adaletin de dayanağı, ulusal egemenliktir''.
Mustafa Kemal Atatürk
Tarih bilincimizin her gün biraz daha önemsizleştiği, toplumsal değerlerin yozlaştırıldığı, bana değmeyen yılan bin yaşasın anlayışının bencilce toplumlara lanse edildiği, insanların kafalarını kuma gömdüğü, komşusundan haberdar olmayan, selamsız, sabahsız bir toplum olma yolunda bütün hızımızla yürürken, kapitalist ülkelerin çıkarlarına el pençe kullar olduk.
Unuttuk bu günlere nasıl geldiğimizi, balık hafızalı, bencil, tutarsız insanlar olmaya başladık, ahde vefayı çok çabuk unuttuk.
''Egemenlik Kayıtsız şartsız Milletindir'' diyen anlayış, yeni dünya düzeninde kendine yer bulamıyor.
Kapitalist insan egosu buzdan dağ gibi; önüne gelen her şeyi, hiç düşünmeden ezip geçiyor.
Her kuşak kendisinden sonraki kuşaklara daha iyi bir ülke bırakmak sorumluluğundadır.
Bu ülkemize ve yarının büyükleri olan çocuklarımıza karşı temel sorumluluğumuzdur.
Bir ülkenin yönetim biçimi; milleti ya özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır ya da esaret ve sefalete terk eder.
Bunun için, toplum yaşayışımızın gereksinimlerine uygun düşmesi ve çağımızın getirdiği ve gerektirdiği gerçeklere uygun düşmesi gerekir.
Sınıfsız, sömürüsüz bir dünya düzeninde bütün insanların, düşünceyi adam yerine koyduğu ''İnsan düşünceyle değerlenir'' anlayışla insanca yaşanır, buna yürekten inanırım...
Düşünceyi, adam yerine koyalım; düşünmeden öğrenmek faydasız, öğrenmeden düşünmek tehlikeli olur...
İnsanları sınırlara bölmeden, bunun farkındalığına vararak, sahip olduğumuz değerlere, ilkelere sahip çıkmak, insan olma sorumluluğumuzdur.
Egemenlik; bir ulusun onurudur, dik duruşudur, insanca yaşamından ödün vermemektir, sömürüye kapalıdır.
Ulusal egemenliğin karşısında saltanatlar, haramiler, tahtlar yok olur gider.
Yaşasın Kayıtsız Şartsız Milletin Egemenliği..
Vicdanı Hür insanlara selam olsun..
29 Ekim Cumhuriyet Bayramını sevgiyle, saygıyla, vefayla kutluyorum.
Olcay Kasımoğlu
Bağnazlık cahilliğe dayanır.


Cehalet; yaşamın her alanın da toplumu pençesine aldı.
Burada ‘’bilgisizlik" anlamında bir cehaletten değil, öğrenilen cehaletten bahsediyoruz.
İnsanlar bir şeyi anlamadıkları anda onu yanlış anlamaya, farklı yorumlamaya başlarlar. Buda cehaletin yer değiştirmesinden ve haksızlığa davetiye çıkarmasından başka bir şey değildir.
İnsanlar, cahil olmayı ve cahilce davranmayı sonradan "eğitim alarak öğreniyorlar" desek kabartı olmaz.
Eğitim sistemimiz, ezberciliğe, hazırcılığa, araştırmanın ve düşünmenin ne kadar önemli olduğu düşüncesi üzerinden değil kolaycılık ve kısa yoldan kazanımlara zemin hazırladığından "resmi eğitim düzenimiz bu" cehalet eğitiminin" ayrılmaz bir parçası haline gelmekte ve koyunlar sürüsü yaratılmakta.
Kulun kula kulluğu da bura da başlamakta.
Cehalet; aydınlanmanın ışığını yok sayıp, toplumun birey olamamış kişilerini arkasına alıp bireye yürü kulum seni kim tutar anlayışıyla kişinin kendine olan güvenini yapay olarak artırır. Sorgulama nedeni olmayan, itaate dayanan, öz güvenden eksik kulluğun birey de yarattığı cahil cesaretiyle istediğin her şeyi yaptırabilirsin. İtaat ettiren için bilgi değil, kıymetli olan sorgusuz, sualsiz kulluktur.
Düşünsenize böyle adamların nasıl gözü kara olabileceklerini. Sorgusuz, sualsiz ipe götürürler. Menfaatçi Sistem böyle insanların cehaletini hep desteklemiştir. Koyun sürüsüne bir koyun daha ilavesinde hiçbir sakınca görmez.
İşini çok iyi yaptığına inanan yetersiz kişi kendini olsun, yaptıklarını olsun övmekten, öne çıkmaktan, ben demekten hiç rahatsız olmaz. Bilgisi, birikimi olmadığı işlere talip olmaktan sakınca görmez, her şeyin hakkı olduğunu ve başkalarına haksızlık edip etmediğini bile düşünmez.
Bu ''cahillik ve cahil cesareti''mesleki açıdan olsun insanı ilişkiler açısından olsun tehlikeli bir ortam oluşturur. Bu tarz insanlar yetenekli ve bilgili insanların çalışma hayatında tabiri caizse yalaka ve okumuş cahiller oldukları için donanımlı, bilgisinden emin olmanın getirdiği mütevazı, alçak gönüllü, yerini haddini bilen insanların önün kesmekte hiç bir sakınca görmezler. Hatta birçoğu amirleri tarafından cesur, aktif ve girişimci olarak desteklenir.
Toplum yaşamın da işini doğru yapandan ziyade işine yarayan, günü kurtaran adamlar, adam olmayanlar tarafından hep desteklenmişlerdir. Buda''örgütlü cehaletin'' oluşmasında rehber olmuştur. Maalesef cehaletin sınırları yoktur, oluşmasın da kitaplara ihtiyaç duymaz. Eylem haline geçen bucehalet büyük tehlikedir...
Belki bu "öğrenilmiş cehalet kısır döngüsünü kırmaya" cahillerin en cahili" olan eğitimli cahillerin lisanlarını kalplerine bağlamak için, onlara "kişisel kültür" yerine "kurum kültürü" kavramını öğreterek, olumlu anlamda bir adım atmış oluruz.
Öyle ki; niteliksiz insanlar, gerçekten nitelikli insanların niteliklerini görüp anlamaktan aciz ve bir o kadar da art niyetli ve kafaları sürekli olumsuzluğa, kötülüğe çalışan, her şeye de muhalefet olan insanlardır.
Bu tarz insanların yanın da fazilet aramak tamamen zaman kaybıdır.
Cahili ikna etmek zordur ama cehaletle, aydınlanmanın farkında lığını fark ettirmek imkânsız değildir. Bunu fark etmeye başladığı an cehalet cahilin tekelinden çıkar birey olma sorumluluğu, bilinci başlar. Buda cehaletin eğitimli olsun, eğitimsiz olsun, cahilliği cehalete kadermiş gibi mahkûm kılmaz.
Zamanın birinde bir padişah; suç işleyen âlimlere, cahillerle birlikte aynı odada kalma cezası verirmiş. Artık fazla söze hacet bırakmayan bu eylemin içeriği bile yeter.
Anlayabilene, sorgulayabilene, doğrudan yana yaşamını düzenleyebilene...

Olcay Kasımoğlu.

27 Ekim 2018 Cumartesi

Dostluklar;

Gönülden gönüle dostluklar vardır;
Güneşle gölgenin dostluğu gibi
Gölge güneşsiz yerini bilmez,onsuz düşmez bir yere
Gölgenin ihaneti hiç bilinmez, güneşin peşinde pervane

Uzak görünen dostluklar vardır;
Denizlerin yosun tutan taşlarıyla, dağların üzerine düşen karlar gibi
Dostluklarını gündüz kuşlarla, gece yıldızlarla iletirler birbirlerine

Dile gelmeyen dostluklar vardır;
Dokunmanın sesizliğine birakılmış, sadece yüreğin hissettiğine yazılmış
Her şeyden konuşur sessizce, gözce

Birde kopmak istesende, kopamadığın dostluklar vardır;
Gecenin sabaha mecburiyeti gibi, nar kızılı yeri öpen
Birbirine benzemeyen ama terk saati değişmeyen
Ayak uyduramazlar birbirlerine, birinin doğuşu diğerinin gidişi
Ama günün devranında, yine dönüşü birlikte tamamlayan...

Günü gelince zamana yenilen dostluklar vardır;
Bir bahçede açan gülün, kış gelince cemalini saklaması gibi
Yada kocaman ellerin kopardığı güllerin bahçeden ayrılması gibi
Mevsimlerle gelen, mevsimlerle giden leylekler gibi, tutamazsın…

Vakitsiz gelen dostluklar vardır;
Elimize bırakılan, emeksiz sahip olduğumuz
Gülüşünün içinde ne sakladığını bilmediğimiz
En küçük fırtınada sahip çıkamadığımız
Geldiği gibi vakitsiz biten dostluklar vardır
Giderken bize kendinden hiç bir şey bırakmayan...

Olcay KASIMOĞLU