Translate

28 Ekim 2018 Pazar


Ben yandım...

Herkesin her şeyi kolayca konuştuğu, arkasını döner dönmez unuttuğu zamanlardayız.
'Yıllar yılı sevmediğimiz bir işe gidip gelirken; istemediğimiz okullarda okuyup, “evlen”, “askere git”, “çocuk doğur”, “kenara para at”, “büyüklerini ara” gibi her türlü toplumsal zorunluluğa boyun eğerken bazılarımız bir kaçış hayalini kuramayacak kadar şanssız, belki de yorgun olduğumuz yerde sayıp dururken;
Bu hayali kurabilenler, kaçmak isteyenler için ise hayat daha zor. Bitmeyen bir arada kalmışlık hali. Halbuki insan olmanın en saf haline dönmeyi istemek kadar doğalı var mı ?

Hüznüme gelip yapışan,kurumuş dallarında düşen yapraklar gibi ömrüm. Çıplak dalda üşüyen serçeler gibi yüreğim.sahi ben bu yalnızlığa ne zamandan beri sahibim? 

Kır böcekleri gibi saklanır derimin altındaki sevinçlerim.Yazdan kalmış bir demetin kuruyan ama içine sinmiş kokuları gibiyim.hani tohum açmak için bekler ya yazı bende açmak için başka bir beni beklerim.Sahi ben ne zamandan beri bu kadar yalnızım.Sonbahar gelişini haber verir kuşuyla, rüzgarıyla,ağaca durmuş yaprağiyla....ya insana duran yalnızlık nasıl haber verir,nasil oynar oyununu, nasıl haberdar eder ? İnsanin yalnızlığı dünyaya düşüşüyle başlar,başlar mı ? 

başlıyor işte, insan yalnızlığı hayalete benzer.İsyana dönüştürür sevgisizliği.Yaşam ceylan ürkekliğiyle gelir.Tenlere vurması rüzgarın ayazına benzemez.
Bir tokadın yüze inmesi gibidir alır,biçer gider.Düşlere papatyaların kokularında dalan ben bu yalnızlığa ne zaman yenildim.Yağmura hapis edilmiş serinliklerim var.
Fidanların kollarında bir umut çağırır acıyı gölgeye...işte onlar benim yalnızlığımın insanla barışık fidanları.Sahi ben ne zaman şahitlik edeceğim geldiği zamanı bilmeyen hüzün yanıma. Bir muhabbet kuşunun özleminde kurumuş çiçek kokuları gibi karışacağim hayata...

Olcay

Hiç yorum yok: