Translate

26 Ekim 2018 Cuma

                                                  Tarafsız kalanlara ne demeli ?

'Cehennemin en karanlık yerleri, buhran zamanlarında tarafsız kalanlara ayrılmıştır.'
Dan Brown
Yüreğim konuşurken, ben susamam; susarsam, bir ölüden ne farkım var ?
''Tarafsız davranmak; olaylar karşısında adil olmaktır ''adil olmak''eşit olmak demek değildir.''
Haklıyla haksızı, menfaat gözetmeden; mülkiyet telaşına düşmeden ayırt edebilmek ''körleri,sağırları oynamadan'' doğruyu bulabilmektir, tarafsız davranmak...
''Tarafsız kalmak ise bambaşka bir şey; yanlışları ''görmezden gelmek'' demektir.
Haklının hakkı yenilirken ''susmak'' haksıza prim vermekten başka nedir ki
Tarafsız kalmaya çalışırken aslında taraflı davranmak değil midir ?
Adil insanda; toplumsal adalet ve sorumluluk duygusu olmalı.
Bunu taşıyan, bu olgunluğa sahip insanlar, hiç bir zaman yanlışı gördüğünde tarafsız kalmayı seçmez.
Adil olmak; haklıyla haksızı, iyiyle kötüyü ayırt edebilmek, herkese hak ettiğini verebilmek her şeyden önce gelmelidir.
Şimdi biri, birileri acı çekerken ''bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın'' anlayışı insanı kendine ne kadar adil kılar. Yada şöyle diyelim böyle bir insanın topluma ve insanlığa nasıl bir faydası olabilir ?
Sadece kendi ihtiyaçları için çalışan ve kendi dünyasına hizmet eden bir insanın topluma nasıl bir faydası olabilir?
Bana göre yaşamanın da, insan olmanın da bir anlamı bir demokratik ülküsü olmalı..
Herkes saygı görmeli lakin saygıyı da hak etmeli.
İnsanlık için çalışanlara saygılı olunmalı fakat ''kul olmanın''kişi ve kişilere tapınmanın ayrımın da olarak.
Her zaman zorbalığa dayanan otokrat bir düzen kısa ömürlüdür.
Zorbalığın, yasakların, yasakçı zihniyetin olduğu bütün kurum ve kuruluşlar er geç kendi içinde kokuşmaya başlar.
İnsan zafiyeti hiç bir şeye benzemez...
Herhangi bir konuda tarafsız değerlendirme yaparken özellikle ''kişisel görüşümüzü'' değerlendirmenin dışında tutmak çok önemlidir.
Bir çok insan; hiç kimsenin ya da hiçbir görüşün etkisi altında kalmadan, olayları olması gerektiği gibi objektif değerlendirmek ve yorumlamak olgunluğuna, bilgeliğine sahip değildir.
Özellikle kendi düşüncesi konusunda fanatik, eleştiriyi kaldıramayan, insanlara zarar veren, em-pati yoksunu insanların verdiği zarar tahminler ötesidir.
Ne olursa olsun, kendi kişiliğimiz ve değer yargılarımız olsun.
Vicdanlı ve dürüst olmak, çıkarcı olmaktan iyidir.
Durduğumuz yerin ve yaptığımız eylemlerin farkındalığında olalım. Rengimiz belli olsun; açık, anlaşılır ve net olalım.
Neyi savunduğumuz, neyin yanında yer aldığımız ve nasıl bir dünya görüşüne ve inancına sahip olduğumuz, eylemlerimiz bizim nasıl bir insan olduğumuzu ortaya koyar.
Kapalı kutular içinde yaşayarak engin olunmaz.
Sadece büyümüş bedenlerin içinde kendimize gizli saklı yaşıyoruz, yüreğimiz üşüyor, ne garip değil mi ?
Etliye - sütlüye karışmadan, her iki tarafa da dokunmamak gayreti içerisinde, çizgi üstünde yürümenin, bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın bencilliğinde sığ sularda yüzmenin; nasıl, insanı bir izahı olabilir ?
Her ortamın abisi/ablası havalarında gezip caka satan kimselerin ''sergiledikleri oyun'' olsa olsa bir sirk palyaçosunun oynadığı oyun kadar sürer...Er yada geç o kaleler yerle bir oluyor olmasına, olana kadar da bir çok insan zarar görüyor.
Tarafsızlığın, renksizliğin, vurdumduymazlığın, neme lazımcılığın kurbanı yüz binlerce insan var.
İbrahim aleyhisselam ateşe atılırken; kuş ateşi söndürmek için ağzıyla su taşıyor (Bu suyla ateş söner mi) diyorlar (Sönmese de, ben tarafımı belli etmeliyim, kimden yana olduğumu göstermeliyim) diyor.
Olaylarda tarafsız kalmak değil; doğrunun, iyinin tarafında olmak gerekir.
Yaşadığımız bunca şeye rağmen; hiç bir şekilde yanlışıyla doğrusuyla fikir ve görüşünü belli etmeyen insanların duyarsızlığına da sadece ''PES'' doğrusu diyebiliyorum...
Fikirlerin, ilimin, bilimin ''müzakeresini, rekabetini'' değil ''sen ben'' davasının küçük adamları gibi hesapçı yaşıyoruz, yazık !
Bu mülkiyet telaşından başka ne ola (?)
Olcay Kasımoğlu

Hiç yorum yok: