Translate

14 Ekim 2018 Pazar

Görünüşümüz, sözlerimiz ve tavırlarımız kendimiz olma bütünlüğüdür.

İnsanın içinin zenginliği yüzünü güzelleştirir derken cismi güzellikten ziyade sevecenlik,sevimlilik ve hoşa giden ifadeler anlamın da kullanılır.
Her canlının bedeninin tüm devinimlerinde ve her türlü davranışlarında iç zenginliğin görebiliriz.
Görünüşümüz,sözlerimiz ve tavırlarımız kendimiz olma bütünlüğüdür.
Bedenimiz yuvamız,gözler onun pencereleri, sözlerimiz de onun bildiricileridir.

Hepimizin iç dünyasın da dile gelmeyen sözler var. Aslın da ağlayışımızdan farklı değildir sırlarımız.
İnsan özgür doğar sonra kalıpların içine alınır. Mülkiyetin değer kazandığı kapitalist düzen de ,mülkiyete sahip olanlar,olmayanların üzerin de adaletsiz yöntemlerle kendilerine bağımlı kılarlar. Bu tarz insanlar bilim ve eğitimi özel mülkiyetli sistemin eline vererek maddi ve ahlakı gelişmeyi kendi tekelinin dışın da oluşmasına izin vermezler. Buda yetkili mercilerin sözsüz ve sorgusuz bir insan topluluğu yaratılması amacına hizmet eder.
Aslın da şey birbirine bağlıdır. Dünya üzerin de her şeyin bir karşıtı vardır. Biz buna karşıtların mücadelesi diyoruz.Bütün değişimlerin kaynağı da budur. Dünyayı doğru yorumlamaya başladığımız andan itibaren sırlara nail olmanın ve değişimlerin dünya üzerinde ki gücünü ve nedenlerini kavradığımız da nicel birikimler nitel sıçramalara neden olacaktır.

Kapitalist toplumlar da başkaları için çalış ya da başkaları senin için çalışsın. Böyle bir toplum düzenin de yetişen insanlarda şöyle bir anlayış,ruh halı oluşur. Ya çalışan ya çalıştıransın. Tek fark ne kadar adıl olduğundur.
Hakim olduğun bu anlayış sistemin de kişinin onurunu koruma hassasiyeti yalanı sevmemesinden kaynaklanır. Çünkü yalan söylemek her zaman korkaklıktan beslenir ve muhakkak kişiye bedel ödetir. Onurlu insanın bedeli kesinlikle ikiyüzlülük değildir.

İnsan bedeni bir bütüne hizmet eder. Duygu ve düşünceleri iyi olmayan bir insanın yüz güzelliği olsa dahi zaman içerisin de duygu ve düşüncelerinin boyutun da kendine yer bulur. Bir insanı yıllar sonra tekrar gördüğün de yüzüne dikkatli bakarsak hayata ne kattığını yüz çizgilerinden,sesinden,bakışından,el-kol hareketlerinden anlayabiliriz. Bunun için bilim adamı yada alim olmamız şart değil. Yeter ki insana duran gözümüz içe ,derine kendi derinliğiyle bakmaya niyetlensin. Yoksa insanları anlamak,anlamaya çalışmak çok zor değil. Bir insanı tanımak için çok uzun mesafeler katledilmesi gerekmiyor. Bazı anlar ve yaşamlar vardır. Kişinin koyduğu tavır,davranış,söz kendi mizacını,karakterini gözler önüne serer.
En çokta insanlar kayıpların da yüreğinde kileri açığa çıkarırlar. En zayıf ve naif taraflarıyla tanışırlar. Hiç üzülmeme dediklerine yas tutarlar. 

İnsanlar yaşadıkça anlamlaşır. Bazen bir kalemin kağıt üzerine karaladığı mürekkebe benzerler .
Bir bardak su dökülünce akan mürekkebe, dökülür giderler. Bazıları da yaşlı çınar gibidirler. Üzerlerine kızgın yağ dök,köklerini buda ne yaparsan yap buradayım derler. İnsanlar aynı hamurun teknesinden gelseler de can,beden aynı bütün de öze durmuyor. 
Bu doğada ki çiçeklere benziyor. iklimin de açan çiçeklere. İnsanlar da kendi iklimlerin de yaşama dururlar. İyi bir insanın kötü bir insanla bir ömür aynı ortamı paylaşması yaşam da verilecek en büyük cezaymış gibi olur. Düşünsenize iyi ve kötü aynı ortamın havasını alsa da aynı çeşmelerin suyunu içse de aynı halaylar da düğünlere dursa da, aynı bayramları paylaşsa da hatta hatta aynı yollardan geçseler de birlikte maneviyat denilen ruhani hiç bir paylaşımda yolları kesişmez, sevinçleri yüzlerinde ki çizgilerde gülüşlere dönmez. Aynı şeye mutlu olmaları neredeyse imkansızdır.

Hayat yaşam koşullarına göre göze çerçeve vermiş. Şimdi yaşam standartlarına doğuştan sahip bir insanın yaşam da aldığı hayat yoluyla ,doğarken aynı iyi yaşam koşullarına sahip olmayan bir insanın aldığı yaşam yolu birbirine ne kadar benzer. yada ne kadar aynıdır.

Bu hoşgörüye benzer. Kime neye. ne kadar hoşgörü...İnsanları anlamaya başladığımız da sadece kendi yaşam standartlarımız içerisin de anlamanın gafleti çok hazin olur. Karıncanın yuvasıyla, çakalın yuvası ne aynı kokar ne aynı çabaya sahiptir. İnsanlar da buna benzer. O zaman bize düşen insan olma erdemlerini çok iyi analız etmek ve empatiyi asla ve asla elden bırakmamak gerekir. Yoksa insan yüreğinin yurdu yürek nelere kadir. Yeter ki gönül gözleriyle görelim. Dünyanın hem içiyle hem dışıyla hem tepesin den hem uçurumun dan hem ovasından ama her yerinden bak. Bak ki ne çok farklı bakış açılarının toplamın da insan bir derya deniz sonuçta...
Olcay kasımoğlu

Hiç yorum yok: