Translate

14 Ekim 2018 Pazar

                                                        Çocukluğumuzun masalları


Teknoloji’nin henüz evimizi talan etmediği günler de anneler evde, babalar işte, biz de yaşımızın gerektirdiği yerlerde yaşamın içindeydik.
Benim çocukluğum da eve gelirken evi anahtarla açtığımızı hiç hatırlamam. Evde yaşayan hiç kimse de anahtar olmazdı varsa da bir tane oda herkesin bildiği bir yerde sadece başka bir diyara gidersek usule uygun kilit kapıya vurulurdu o kadar. Kapı öyle çelikten falan da değildi.

En büyük eğlence sokaklar, oyuncaklar sınırsızdı sanki evren bizim için yaratılmıştı. Oynamak için belli bir yerin olması şartı yoktu. Hiç kimse bize oyunu para karşılığın da satmazdı. Arkadaşlarımızın hepsi birbirinin aynısıydı zengin, fakir farkımız yoktu, biz aramıza sınırlar koymayı öğrenmemiştik. Bizim oyunlarımız hepimize eşit mesafedeydi.
Servisi bilmezdik. Eskiyen ayakkabılara inat tüm yolları arşınlardık. Yol sadece yürümek, bir yerlere varmak için değildi. Yol arkadaşlığının ne çok eğlencesi ne çok oynaşması olur bizim gibi yol arkadaşlığına duranlar bilir.
Çantalarımız muşambadan, en kalitelisi şile bezinden bir ötesi kumaştan ama hepsi gösterişten uzak bizim çocukluğumuza gölge etmeyen sırtımızın taşıyıcılarıydı. Okuldan döner dönmez kaldırım kenarları çantaları bekler, bir-iki oyun oynadıktan sonra eve girerdik. Kirlenmek bizim ruhumuzu açığa çıkarır, dingin, yorgun kendimizi evde bulurduk.
En çokta sokakta oynarken ekmek arası yer birde kimin evi yakınsa peşi sıra aynı bardaktan suyu içerdik. 

Bize ait özel eşyalarımız çantamızın üzerinde dururdu kimse dokunmazdı, hiç kimse çalınır korkusu bilmezdi. Sokaklar evimiz gibi güvenliydi.
Hiç bir zaman çocuk kavgalarımız karakol yüzü bilmezdi. En fazla saç, baş olur,tekme atar,eşekli küfürlerle kavgayı bitirir ama kin gütmezdik en fazla başka bir oyunda yine buluşurduk. Çocuk yanımız örselenmemiş çiçekler gibiydi. Dikeni de gülü de başka güzeldi.
Yaralarımız ekmekle şifa bulurdu, kırılan kafalarımız şekere bulanırdı bunlar bile bize oyun gibiydi.
Yaz temizlikleri, halı yıkamalar hepsi mahallede şölen havasında geçerdi. Biz temizlikçi kadın diye bir şeyde bilmezdik. Komşunun odununu taşır elimize konulan şekere bayram ederdik.
Evlerimiz insan, anne, kardeş kokardı. Çok lüks yaşamazdık ama doğal hayattı bizim ki. İnsanı insanla buluşturan, geceleri yıldızlarla konuşturan içimizin aynası gülen gözlerimiz.
Şimdi çok lüks evler var içi insansız, parklar sürüyle içinde çocuklar yok. Her yıl sökülüp yenilenen kaldırımlar var. Sokaklar kimsesiz çocuğa hasret. her tarafımız beton yığını, sol tarafımız kimsesiz, yapay insanlar sürüsü gibiyiz.

Koca çınarlar dediğimiz dedeler, neneler yok sanki yeraltı dünyasında yaşıyorlar sahi atamıza, pirlerimize ne oldu ? Kapılarımız kapalı, yüreklerimiz yaralı, taksitlere bölünmüş yaşamın biçare bekçileri bizler, her yerimiz talana dönmüş. Ne oldu bize ?
Birbirimize yabancı, birbirimize yasaklı. Biz mi istemiştik? Yoksa birileri mi böyle istedi?..
"Her toplum hak ettiği gibi yönetilir" derler ya,biz mi böyle olmasını istedik,biz mi dünyaya yeni ferman verdik,yeni dünyalar,yeni buluşlar için insanlığın suyuna kibrit suyu başka ne denilebilir ki !

Yine sokaklarda top koştursam
Yine köşelerinde saklambaç oynasam
Yine en kuytu köşeyi ben buldum sevincine girsem
Hani yine paçaları kısa,burnu sümüklü o çocuk ben olsam

Düşmekten dizlerim yara bere içinde kalsa
Çıktığım elma ağaçlarının yine dalı kırılsa
düşsem bir taraflarım acısa
Varsın oyun bozan desinler kurdukları bütün kuleleri yıksam
Onlarda tekrar tekrar yapsa bende gülüşlerde kaybolsam
Onlarda peşi sıra arkamdan taş yağmuruna tutsalar
Cam kırmanın keyfini ancak çocuklar bilir
Oyunlara kurban verdiğimiz canım pencereler
Ah yeniden, yeniden çocuk olsam
 Bakkal amcanın leblebi tozuna kattığı una tekrar şahit olsam

Topraktan çamur yaptığımız sonra hayatlar inşa ettiğimiz
O canim hayallerimi yaptığım hünerli ellerime tekrar kavuşsam
Hani hep derler ya tahtadan oyuncaklar bizimki
Tahtayla hayat bulmuş nice buluşlar vardı oyun soframızda
Ah yeniden çocuk olsam, olsam da

Şekere sakıza hasret düşlerimi avutsam
Sonra rengarenk bilyeler imin sayısını unutmasam
Torbamda taşımanın haklı gururunu yaşasam
Yaşasam da anlatsam çocuk olmanın sınırları yok bu dünyada

Olcay Kasımoğlu.

Hiç yorum yok: