Translate

11 Ekim 2018 Perşembe


Şiddetle güç kanıtlayan barışa, sevgiye hasret kalır
                                                                                                                                                                                                      Gelin biraz da biz kafa yoralım bu yangını tütmeyen bacasız evlere...

• Kişi önce kendinden başlayacak.

• Hiç bir şeyi suçlamadan kendi kattıklarına.Sonra bir evliliğe başlarken beklentilerinin bulduklarıyla orantısına bakacak.Evlilik umduklarından ziyade hayatındaki insanla neleri paylaştığıyla şekilleniyor. Her şeyden önce kesin kararlar almadan önce kişi kendi duygu ve düşüncelerini karşısındaki insana ne kadarını yaşatıp ne kadarını hissettirdiği konusunda kesin olmasa da tatminkar bir fikre sahip olmalı. Bu kararından sonra hiç bir şekilde suçlayıcı olmadan, haklı olduğunuzu kabul etmeye zorlamadan yaşadığınız duyguları söyleyin. Önce neden mutsuz olduğunu anlamaya çalışınkı kendi mutsuzluğunuzu da ifade ederken haksızlık yapmamış olursunuz. Hemen her şeyin değişeceği beklentisine girmeden yalnız birbirinizi anlamaya çalışmak amacıyla birbirinizden beklentilerinizi ifade edin.

• Sonra eşinizle geçirdiğiniz güzel günleri düşünün. Neydi o anları geçimli kılan?Tutum ve davranışlarınızın sizi nasıl mutlu,yapıcı kıldığı o anları gözden geçirin. İyi geçindiğiniz dönemlerde birbirinize yönelik tutum ve davranışlarınızı belirleyerek, bunları daha çok gösterebilmenin yollarını bulmaya çalışın.

• Kesinlikle eşinizin ruhsal bir rahatsızlığı olup olmadığını belirlemeye çalışın.Bu çok önemlidir.Kişi ruhen hastaysa muhakkak psikolojik desteğe ihtiyacı vardır.İlerleyen zamanlarda tedavi edilmeyen psikolojik hastalıklar daha vahim sonuçlara neden olabilir. Maalesef ülkemizde bu çok ciddi boyutlardadır ve buna gereken özen gösterilmemektedir.Bilinç altı yaralı insanlar er geç bir yerleri kusarak kirleteceklerdir .Bir çok kez medyada bunun örneklerini görmekteyiz. Cinnet geçirdi eşini,çocuklarını öldürdü. Acaba tek suçlu o evlilik kurumu muydu? Kesinlikle bu çok ciddi toplumsal bir yaradır.Sağlıklı yetiştirilmeyen çocuklar ileriki yaşamlarında tuşlarına basıldıklarında bilinç altında yatan her şey ortaya çıkıyor.Sonuçlarda yıkıcı ve acı oluyor.Bu nedenledir-ki eşiniz tedavi olmak istiyorsa birlikte ruh sağlığı uzmanlarına başvurun.

• Şiddete maruz kalanların ruh sağlıkları da zamanla bozulmaktadır.

• Maalesef ülkemizde şiddet denilince büyük bir çoğunluğun aklına dayak gelmektedir.Oysaki şiddetin sınırları yoktur.İnsanı yüreğinden yaralayan,aşağılayan,kendine bile acındıran her şey şiddeti barındırır.Bunun en büyük faturası kadın ve çocuklara düşer.Oysaki kadınlar yuvamızı yapan dişi kuşlarımız.Nasıl kıyıyoruz onların kanatlarına?Çocuklar ki geleceğimiz,hayallerimizi eyleme dönüştürecek yaşam kaynaklarımız.O zaman neden budarız onları neden kıyarız onlara?Öfkemiz sevgiden büyükse adamlığımız nerede kalır?Bize koçum derler,erkeğim derler derlerde derler o zaman neden bize hayat veren dallara kıyarız?Sorun erkekte mi yoksa onu yetiştiren sistemde mi? Bunu tekrar düşünüp evliliğimize birde erkeğin gözüyle bakalım.Bakalım görelim nasıl sıkıştırmışız toplumun görmek istediği o kemikleşmiş erkek modeline?

• Birde okumuş cahillerimiz vardır.

• Sadece öğretim çocukları olmuşlardır davranışlarında eğitimi göremezsiniz.Diplomalı cahiller okumamışlar-dan daha zordur.Asarlar,keserler...Bildikleri en iyi yol ben bilirim.Egoları tavandır.Bu insanlar evliliklerinde isteklerini yaptırmaya çalışırlar,engelle karşılaştıklarında en basit ve kolay yola(dayağa) başvururlar.

• Bana göre bir evliliğin en önemli ve can alıcı noktası eşin nasıl bir kişilik yapısına sahip olduğunun bilinmesi.

• Bunu bilmek inanın bir çok kapıyı nasıl açacağımız konusunda bize yol gösterici olacaktır.Kişilik yapısını bildiğinde o yapıya ters bir davranışın geri dönüşümünü tahmin etmek her akıllı insanın bileceği bir şeydir.Bu da en başından bir çok olumsuz olayları yaşamadan sonucunu tahmin etme bakışı kazandırır.

• Bir de kadınların en çok yaptıkları ve hevesli oldukları bir şey var:ben bu adamı değiştiririm.Bu beraberinde hayal kırıklıkları getirir.Biz bir yetişkinle evleniyoruz,çocukla değil.Kendi kişilik yapısına saygı bekliyen bir insan dış müdahaleyi kabul eder mi?Oysa ortak paydada buluşmak, paylaşmak olduktan sonra beraber büyümenin,hayata akmanın kime ne zararı olabilir ki. Buda hayat bilinciyle birlikte sevgi bilincine ulaşmış olgun bir insanla mümkün olabilir.Yoksa istediğin gibi bir birey yaratmak evlilikte sadece kişilik çatışmalarına yol açar.O zaman seçimlerimizi yaparken o kişideki beğeniler üzerine yapalım kendi mumyamızı yaratmak için değil.

• Tabi erkeklerde nasıl olsa değişmez,etliye sütlüye karışmaz tamda aileme göre.

• Annem-ede benziyor. Tamda burada başlar erkeğin kafasındaki kadın modeli.Oysa aynı çatı altında almadılar toplamlarını. O bir birey,insan sonra eş,anne.Kurmayın birileri üzerine seçimlerinizi. Tamamen kendi öz iradenizle,beyninizle,yüreğinizle seçimlerinizi yapın.Bırakın birileri üzülecekse üzülsün hiç değilse başından üzülürler emin olun kötü sonlardan daha kötü değildir.İnsanlar değişimle gelişir.Kişinin tamamen kendi dünya görüşüyle alakalıdır.Herkes kendi penceresinin rengini kendi yaratır.
Buradan itibaren muhtelif şekillerde anne babalarında evliliğe yaptıkları çeşitli etkiler vardır.
Kadın evlilikte umduklarını bulmadığında baba kapısı çalınır. Ailesi adetlere göre hayır der; yeni ailesi bunaltır; kocası anlamaz; derken bir de çocuk gelir.Hamilelik sıkıntıları doğum ve loğusalık psikozları eşliğinde daha da berbatlaşır. Hele bazı yerlerdeki inanışlardaki gibi bu zor anlarda kız tarafı değil de erkek tarafı aktifse genç anne Erkekler aile töreleri adetleri icabı karşı gelemez; karısını koruyamaz yada kendi kişiliğinde eşini itaate zorlar. Ve ev içi şiddet uzar gider...Birde karısını seven onu haklı bulan ama ailesine ses çıkaramayan erkekler vardır.Arada kalan erkek ne yapacağını şaşırır. Mutsuzdur hiç bir tarafı kırmak istemez. Anne-baba ''karı köylü'',karısından pısırık damgası yer. Ne kadar kötü bir psikoloji. Adamı verem eder.
Birde aşırı seve,  koruyan anne ve babalar vardır.Eyer dozu aşılırsa buda başka türlü sıkıntılara neden olur.

Kim olursak olalım ne olursak olalım bir yerlerde bize umut kapısı varsa onu fark edelim.
O farkındalık ışığını asla yok etmeyelim.Uğruna savaş verdiğimiz yeni bir yaşamın kapılarını açan o ışıkları içeriye alalım. Ama asla bir yerler de size umut ile parıldayan insanların size sunduğu farkındalık ışığını yok etmeyin, aksine onu fark edin.

Göreceksiniz; uğruna savaş verdiğiniz bu farklı yaşam biçimi; Sizi yeni bir sabahın ardında, yeni insanlar ve yeni olay biçimi ile karşılayacaktır. Geç kaldığınız, zamanın içinde ki yaşamı fark edin… Hayat bize verilen en büyük armağandır. O armağana sıkıca sarılalım.Hepimiz gökyüzündeki ışıklar kadar parlak,güneş kadar sıcağız. Yeter ki zincirlere vurmayalım.Zincire vuranlara suskun kalmayalım...

Olcay Kasımoğlu

Hiç yorum yok: