Translate

5 Kasım 2018 Pazartesi

YAŞAMIN TANIĞI

Ne yalnız başına övgü ne de sövgü, yaşama bir şey katmaz.
İnsan kendi duygularından emin değilse, düşüncelerinin arkasında duramıyorsa, egolarından arınmamışsa o kadar çok hakarete başvurur.
Oysa, insanı insan yapan en büyük özellikler; üretim, paylaşım ve doğa ile bir bütünlük içinde, huzurlu ve güven ortamında, yaşama devam etmek, hayatın anlamına, bütünlüğüne güzellik katmaktır.
İnsanların; dil, ırk, mezhep gibi, yaşamda pek karşılığı olmayan gerekçelerle çatışma ortamına sürüklenerek, yaşamdan kopmaları, hayatın anlamına da büyük haksızlıktır.
Her günün yeni bir gün ve yeni bir başlangıç olduğunun farkında olanlar, yaşamdan beslenirler.
Değişim ve yenilenmek; hayata ve kendimize karşı görevlerimizdendir.
Gerçeğimizin farkında olmak, iyi insan olmanın gereğidir.
Ömer Hayyam ne güzel demiş;
*Girme şu alçakların hizmetine, Konma sinek gibi pislik üstüne. İki günde bir somun ye, ne olur! Yüreğinin kanını iç de boyun eğme.*
İnsan; yaptıklarından ve yapamadıklarından sorumludur.
O halde insan her koşulda, enerjisini olumlu olana harcayarak yaşamı daha sağlıklı ve anlamlı kılabilir.
İnsanın eylemlerinde ki güzelliği, yaşamın hakkını verdiği oranda bir önem taşır.
Ya yaşamın tanığı yada seyircisi olur.

Olcay KASIMOĞLU
''İllaki umut, illaki yaşam'' 

“Ey yaşam, hoş geldin. Milyonuncu kez gidiyorum karşılamaya, deneyimin gerçekliğini ve dövmeye ruhumun örsünde, soyumun yaratılmamış vicdanını." derken oda ''İllaki umut, illaki yaşam'' diyordu.

Biraz neşe, biraz umut,biraz felsefe, biraz edebiyat insandan insana, gerisi boş gerisi yalan...

Unutulmuş diyarların umudu direngen çocukları...
Kim demiş, kar sadece yeryüzüne yağar,
Ya bizim içimize yağan kara ne demeli ?
Yağar, içimizde ki cana yağar,
Yağar da yıkar, bütün yeşile durmuş bahçelerimizi...
Karların altında kalan toprağın, buzları bize hakikatı hatırlatan salçım saçakları altın da, serçelerin dallara tünemiş büzük hallerinde, biz soğuk diyarların yüzümüze vuran poyrazların da, hayalleri bir çift potine sarılı, yürekleri buzdan sıcak, gözleri derinlerde közlere yatırılmış sancılı diyarların ekmeğe, soğana talim çocuklarıydık.
Yağdıkça üzerimize karlar, içimizin yangını büyürdü, düşlerimizin diyarın da. Yoksul bir yaşamın cenderesinde sadece açık yaralarımız üşürdü. Biz içimize kapalı kutulardık. Ne zamandı vakit bilmem... önce miydi, sonra mıydı üşüdükçe içimize sisler çökerdi hani öyle çökertmeden Halil'im türküsünden çok uzak ve kekeremsiydi bizimki.
Nedense hayat yüzümüze hep poyrazlarla dokundu, yoktu bolluk, kıtlık kıran girmişti sanki unutulmuştu bu diyarlar.
Vefasızdı bize yönetenler, aranmak, sorulmak, hatırlanmak düşmemişti payımıza. Bize çıkan bir yolculuk yoktu, unutulmuştuk, kimsesizler resminin oyuncularıydık. Yüzümüzde ki gülüşlerin tek sahibi kendimize çıktığımız yollarda bulduklarımızın sahipleriydi.
Hep yüreğimizde saklı tuttuk sevgimizi, gözlerimizde, yüzümüzün hüznünde saklı tuttuk...
Gökyüzünü doldurup soluğumuza, isyanımızı kilometrelere zincirleyip idam ettik geçmişimizi...
Gidenler de dönmedi, yaralı uçurumları birer birer koşarak, boş yere yollara baktık, türküler yaktık.
Kurudu göz pınarlarımız, yüreğimizle ağladık.
Hasret ki, göçmen kuşların kanadında taşıdığı gamdan bir dağ gibi oturmuş gözlerimize...Kime ne anlatabiliriz ki !
Ağızdan çıkan her söz yaralıyor yüreğimizi...
Ve hayat donuyordu ayak uçlarımızda, ellerimiz toplarken karı.. Kanıyorduk vazgeçilmiş umutlara...
Yaşamak için, inadına sustuğun harfler kendini hatırlatırcasına kaldır başını bak; Güneş, gökyüzünde siyaha duruyor dercesine bizi sınardı...
Biz ki soğuk iklimlerin; güneş gözlü, ay yüzlü, saçlarına yıldız düşmüş güzelleriyle bir aykırı duruş gibi sesimizde şiir, düşsel rüzgarlardan geçip gelir geleceği, yeniden doğururduk.
Oysa şimdi sözcüklerin arasında çöl rüzgarları esiyor. Olmuyor, hangi diyara bağdaş kurarsan kur, sapa kalıyor çorak düşlerinin eksik umutları.
Olmuyor, söz dolanıyor boğazına, sanki yüzyıllık sessizlik...
Ne zaman bahara dönsen yüzünü, unuttuğun geçmiş, eteklerinin filelerinden sarkıyor.
Söyleyemediklerimiz ise ince bir sızı gibi açık yarada bir ayaz şimdi.
Sesimizde, anıların sessizliği hep içerlere işler durur, kime, ne söylersin der gibi.
Gidenler de dönmedi, dönemedi, acımız yitik, yüreğimiz boran yeri...
İşte sen, tam bu yüzden büyüsende sarkıyorsun kışın penceresinden. Rotasını kendi çizen bir kar olup tanelerinden sözcükler çalıyorsun soğuk iklimin çocuklarından bir hatıra olsun diye...biliyordun çünkü, biz kar tanelerinin Mahsun çocuklarıydık (!)

Olcay Kasımoğlu
çık gel umudum
çık gel
tut hayatı nakışlayan ellerimden
benim yüreğim
hayata mavi türküler söylerken
güneşin sinesinde çözülsün dilin...
''Şiiri ve aşkı bilmeyen bilemez dostluğu, Ucuz arkadaşlıkları dost olmak sananlar, kandan öte can kardeşliği olarak gelen dostlukları anlayamaz. Okkalı bir yürek taşımayan, o yüreği her dem dağıtıp, toplamayan tadamaz onu. . Ne dini ne dili ne cinsi ne de kavmiyeti vardır dostluğun. Bir köprü gibi kurulur coğrafyalar arasına. Ayağa adım olur, dile söz olur, omuza dokunuş olur.

Dostluk nedir? Herhalde bir gelgeç ruh hali değil...
Sempati..
İlgi..
Baglilik..
Yüceltme..
Taçlandırma...
Sorumluluk duyma..
Yürekten algılama..
Bakislarla anlasma..
Ses tonuyla destek verme..
Kesintisiz ilişki..
Kayip olmaz, yitmez.
Yoktan var olmaz bir duygu.
Bunların hepsi bir araya gelip, zaman içinde gidim gidim birikerek dostluğun çimentosunu oluştururuz.''

Gönülden dostluklara bir tez;

Bir Tavşan önüne bir daktilo almış, tak tuk tak tuk bir şeyler yazıyor. 
Oradan geçen bir Tilki:
“Hey Tavşan, ne yazıyorsun?”
“Doktora tezimi yazıyorum.”
“Ha öyle mi, çok güzel, ne hakkında?”
“Tavşanların Tilkileri nasıl yedikleri hakkında.”
“Yok canım, olur mu öyle şey, hiç Tavşanlar Tilki yerler mi?”
“Olur canım, gel istersen, sana ispat edeyim.”
Beraberce Tavşanın yuvasına girerler. Biraz sonra Tavşan tek başına çıkar ve yine daktilosunun başına geçer, tak tuk bir şeyler yazmaya devam eder.
Daha sonra oradan geçen bir Kurt, Tavşanı görür.
“Hey Tavşan, ne yazıyorsun?”
“Doktora tezimi.”
“Ne hakkında?”
“Tavşanların Kurtları yemesi hakkında.”
“Yayınlamayı düşünmüyorsun herhalde, buna kim inanır?”
“Gel istersen göstereyim...”
Yine beraberce yuvaya girerler. Tavşan biraz sonra tek başına dışarı çıkar.
Tavşanın yuvasını merak mı ettiniz?
Manzara şudur:
Bir köşede Tilkinin kemikleri... Bir köşede Kurdun kemikleri... Diğer köşede ise bir Aslan, kürdanla dişlerini temizliyor!
ANA FİKİR VE SONUÇ:
Doktora tezi yapmak için, tez'in önemi yoktur.
Konunun da önemi yoktur.
Önemli olan, tez danışmanıdır.
Hadi tavşanı da siz bulun...
“Kendinizi başkasına anlatmayın!
Sizi seven kişinin buna ihtiyacı yok.
Sevmeyen de inanmayacaktır zaten...”

Olcay Kasımoğlu



Sevgisiz insanin çölden ne farkı vardır


Sevgisizlik ağır bir yüktür ve insan bundan kurtulmak için çok kötü şeyler yapar.
''Acımak sevgi değildir, üstünlüğün kabulüdür.
Hoşgörü sevgi değildir, istemediğine katlanmaktır.
Bağımlılık sevgi değildir,gereksinmen in karşılanmasıdır. 
Sevgi, değer vermesini bilmektir.
Sevgi,yaşama hakkını kabul etmektir.
Sevgi, varolmaktan kıvanç duymaktır.
Sevgi, birlikte olmaktan sevinç duymaktır.
Sevgi, eşitliğin duyumsanmasıdı r.
Sevgi, bütün yapay ayrımların hayattan çıkarılmasıdır.
Sevgi, bilinçtir.
Sevgi, insan olmaktır.
Sevgiyi hayatımızdan kovduk ve yerine parayı koyduk.
Para için yaşıyoruz, para için eğitim görüyoruz, para için meslek ediniyoruz, para için çalışıyoruz, para için birbirimizi çiğniyoruz, para için birbirimizi aldatıyoruz, para için savaşıyoruz.
Sevgiyi hayatımızdan kovduk ve yerine üstün olmayı koyduk.
Üstün olmak için yaşıyoruz, üstün olmak için yarışıyoruz, üstün olmak için kendimizden başkasının aşağı olmasına çalışıyoruz.
Sevgiyi hayatımızdan kovduk ve nefreti içimize çağırdık.
Birbirimizden nefret ediyoruz nefretle yaşıyoruz, nefretle çalışıyoruz, nefretle dövüşüyoruz, nefretle öldürüyoruz.
Para, üstün olmak ve nefret etmek hayatımızı dolduruyor.
Hayatımız da savaşlarla, dünyayı yağmalamakla, birbirimizi boğazlamakla geçiyor.''

Sevginiz olmadıktan sonra daha çok paranız olsa, daha üstün olsanız, daha çok toprağınız, eviniz arabanız, malınız olsa ne olur?
Sevginiz yok ve hiç bir şeyiniz yok.
Belki de yeniden öğrenmemiz gereken budur...

Gözü karalık değil, bize lazım olan düşünmektir.
Hemde ''her kıyıdan'' süzülüp, şarlatanlık yapmadan, sözcüklerin insanı çarpan ''yıkıcı'' tarafından değil, insanları bir arada toplayan düşüncenin hakikatinde uzanmalıyız insanların arasına...
Kendisi ile savaşı bitmemiş, kendi olma olgunluğuna erişmemiş, sevgisiz insanın, insanların kimseye faydası yoktur.
Bütün kıyımların, savaşların, sefaletlerin temelinde sevgisiz insanların hezeyanları yatar..
Sevgisizlik ağır bir yüktür ve insan bundan kurtulmak için çok kötü şeyler yapar.
Sevmeyi bilmeyen sadece dinler ''bilen anlar, anlamlı kılar'' mesele bu kadar açık ve net....
Unutmayalım; güzel olan her şey sevmekten ve yenilenmekten geçer.
Sevginiz yok ve hiç bir şeyiniz yok.
Belki de yeniden öğrenmemiz gereken budur.
Hayatı sevmek, kahır ve çileler içinde yaşarken bile bu sevgiden el çekmemek, her güneş ışığına şükran duygusuyla kapıları açmak, acılarda bile gülümsemeyi tümüyle unutmamak; gerçek her edebi yapıtın temelinde yatan bu öğreti asla eskimez ve bugün her zamankinden daha gerekli, her zamankinden daha çok el üstünde tutulmaya değerdir...

Olcay Kasımoğlu

Sanat İstikrarı Seviyor: ISLAK BİR DÜŞ''Her şeyi söyledi gök her şeyi, içe ...

Sanat İstikrarı Seviyor: ISLAK BİR DÜŞ''Her şeyi söyledi gök her şeyi, içe ...: ISLAK BİR DÜŞ ''Her şeyi söyledi gök her şeyi, içe düşen, dipdiri ve şefkatli her şeyi... Duyamamaktan daha acı...
ISLAK BİR DÜŞ

''Her şeyi söyledi gök her şeyi, içe düşen, dipdiri ve şefkatli her şeyi... Duyamamaktan daha acı ne var?''



Göz bebeklerim bulutlandığında
yaklaşan fırtınayı sezebilmeliydin
'Çaresizliğimin avuçlarında bir ıslak düş
ne getirebiliyor ne alabiliyor içimdeki seni'
Seven için ayrılık yok ki...

Sayki
Ben hiç sevmedim
Hiç yoluna yatırmadım bu gözleri
Ne içtim suyundan ne paylaştım sevgiyi
Sayki hiç geçmedim sana
Elim yanmadı hiç avuçlarında
Susamadım yokluğuna
Yanmadım ateşi hasretin dumanlarında
Sayki
Ben hiç sevmedim
Kokun hiç yakmadı genzimi
Üşümedim hiç varlığında
Sayki yanmadım hiç ateşinde
Yoktum senin olmadığın hiç bir yerde
Sayki
Ben seni hiç sevmedim....

Olcay Kasımoğlu

''Derin Zorlu
·
Yaşamak başlı başına sanattır.


Kendi iç benliğimizle barışık olup, içimizdeki çocuğu özgür bırakalım !
Kendini bilmek; kim olacağını ve nasıl davranacağını belirlerken, aynı zaman da, kendi eylemlerinin sorumluluğunu da üzerine almaktır.
Hayat çok kısa, ya da çok uzun, nereden baktığımıza bağlı ve logaritmik bir ilerleyişi olduğu da kesin.
Yaşam bize tuvali sunar, resmi biz yaparız. 
Yaşamımıza ve kendimize sahip çıkamasak, başkaları sahip çıkacaktır.
Yaşamın ruhsal derinliğinde hatalar yoktur, yalnızca dersler vardır ve büyümek bir deneyim sürecidir ”başarı” kadar “yenilgiler” de bu sürecin bir parçasıdır ve kendimizi güncelledikçe davranışlarımızın değiştiğini görürüz. Kendimizi araştırıp keşif ettikçe, yaşamın bize sunduğu ''bilgelik payıdır'' nede olsa bilgelik yaşama dokunmak ve dokumaktır.
Başkalarıyla bir arada olmak, illa ki onlara benzememizi, onlara öykünmemizi ya da onların istediği gibi olmamızı gerektirmiyor.
Her bireyin doğasında kendi güzelliği vardır ve her aklın kendi yöntemi muhakkak olmuştur,olacaktır.
Kendini bilen için, ahlaki yaklaşımların faydası olmaz, yargılamalar ise yalnızca davranış kalıplarını korumak için vardır.
Zaten, gerçek insan; kurallar sayesinde asla bir şey elde etmez.
Yaşamak başlı başına sanattır. İnsan, kendini anlamaya ve kendi olmanın sadelikleri korumaya ve geliştirmeye , kendini tanımlamaya çalışırken dikkatli olmalı.
Bir insanın kendini olduğundan az göstermesi alçak gönüllülük değildir. İnsanın kendini olduğundan fazla göstermesi de budalalıktır.
İnsan, kendinde ki yetersiz değerleri görebilmeli, kendine dayatılan doğmaları toplumun kendine biçtiği rolleri sorgulayabilmeli yoksa sadece ben özgürüm demekle bu iş olmuyor.
özgürlüğü, istediğini yapabilme anlamıyla tanımlayan bir bilincin nasıl bir kendini bilme güzelliği olabilir ki !
Varlığının tanımını; yemek içmek,eğlenme olarak algılayan bir bilincin nasıl bir yaşam felsefesi olabilir ki !
Hayatın, insanın iradesini test etmek için pek çok yolu vardır, bazen hiçbir şey olmaz ya da her şey birden olur.
Kendini dürüstçe ifade edebilenler, yaşadığı dünyaya değer kata bilenler, sanat ve bilim yolunda üretenler kendilerinden söz etsinler.
İkiyüzlülüğün, sahtekarlıkların, ucuz övgülerin olduğu ortamlardan ve katı, toleransı olmayan insanlardan ''kendim olmak adına '' uzak duruyorum...

3 Kasım 2018 Cumartesi

Hayatı yaşayıp, yaşadıkça  eleyen kadınlar !..

Onlar hayatın heybesinde sevgiye duran kadınlardır.Bilirler artık kendine kiymetli olmanın doyurucu tadını.Gereksiz insanları hayatlarından çıkarmayı öğrenmişlerdir.Ne aradığını yada aradığının ne kadar gidilecek,emek sarf edilecek yol olduğunu bilirler.
Bu kadınla yaşamayı bilen erkekte kendini bilen,olgun ve durduğu yeri bilendir.Yoksa gücü erkek olarak algılayan bir zihniyet ne kadar yaşar bilinçli bir seçimin paylaşımında.Bu cancağızım kadın aşkın açtığı yolların ham toprağını artık bilir,bilir ki o toprak bilmeyene deprem fayı gibidir.Bu nedenledir ki sevgi bütün insanı kanalcıklarına dolmuş aşksa olması gereken yerdedir.Yanı çokta mühim değildir bilir ki aşkın terbiyecisi sevgidir. Gelirsen başım üzere ,gelmesen ne ala.Sevgi artık şah damarı,can evinin bir numaralı bekçisidir.Onunla hayatı çoğaltan.
Kadınlar aşkın kokusunu sever ama onsuz olmayıda bilirler.

Artık kalan ömrü her ne kadarsa sonsuz gibi yaşamaktan ziyade kendine akan bir nehir ki görülmeye değer.Bilir zamanın kıymetini ve nasil bir hazine olduğunu.Her saniyesine gözü gibi bakar.Gereksiz harcanacak her saniye onun için kayıptır.Zamanı kıymetli kılmayı artık en önemli değerlerden kabül etmiştir.Daha akıllı ve seçici.Hem çağlayan hem yeşil huzura duran.Bu yolun başını yürüyen kadınlar bilirler. Kötülük en zor olandır ve durmaz sevgiye açan yerlerde.Aklın ve bedenin her karesine bilinci ve aşkı harmanlarlar bilirler ki yaramaz adamlar yarım akıllı olurlar.Sevgisinde ve yüreğinde her zaman bencil.Sevginin kaprislere,ayrıntılara kapılıp gitmesine izin çıkmaz yüreklerinden.Bilirlerki kendine çoğalmayan sevgi dibine ışık vermekten öteye gitmez.Anne olmanın hakli gururunu yaşarlar.Emek verdikleri yavrularının ama az ama çok yaşamın içinde birey olarak yaşam kavgasına sarılışları bir kez daha hayat katar hayatlarına.

Ve hayatın anahtarı ! Hayır demesini öğrenmişlerdir hemde öyle bahaneler ardına saklanmadan kendi hayırı vardır adam gibi mert,cesur. Bana-necilik değildir onların var olan değerlerine sahip çıkmaları. Bilirler ki kendine kıymeti olmayanın kıymet veren ide olmaz.Değerlidir... farkındadır... insandır...Kadındır...Annedir...Ve eş, eş olmanın hayatı paylaşmak olduğunu bilir bilir ki, insanı insana ezdiren her çeşit düşünce güzelliklerin zebanısıdır. Cana can olmanın erdeminin omuz omuza,insandan insana akan en büyük cevherin önce insanlaşmak olduğunu biliyordur. Ağlamanın zayıflık olmadığı her gözyaşının içimizi yıkadığını yeni gülüşlere yer açtığını ağlamayı ayıplamayan yüreği öğrenmiştir.
Acabaların,keşkelerin yerine İyi ki varsin iyi ki yürüdüğüm yolsun,iyi ki güne ve geceme karışansın demenin o'şahturnası olmayı çoktan öğrenmiştir.Karşıdaki kalbin onun için atip atmadığını hissiyatlarıyla çok kolay hisseder.Yalanı hayatından kovmuştur karşıdaki sırf güzellik olsun diye öylesine konuşursa ilk kelimesinde bu kadına yenilmiştir çünkü bilir yüreğinden ağza gelen kelimeyle ağızdan öylesine çıkan duygunun farkını.Bu yaş kadınları ince eleyip sık dokumazlar.Eleyip ilmek ilmek hayatlarına katarlar.Ne istediklerini,nerede mola vereceklerini bildikleri için zamanı çalan gereksiz ayrıntıları çoktan çıkartmışlardır hayatlarından..
Birde barışıktırlar görüntüleriyle bilirle rki görüntüde bir yere kadar kurtarmıyor ruhu bozuk olanı başka sofralardan.Ve bir adam ağzıyla kuş tutsa da erememişse insan olmanın adabina hiç bir kadın saygı duymaz parası,makamı hikaye...Ve her kadın hayatın içinde erişirmi yaşamın olgun demine bilinmez ama biliyorum ki hayatı öylesine yaşamamış kadınlar ve varolma mücadelesinin içinde hayata karışmış kadınlar bundan fazlasını keşf etmişlerdir.Kendi varlığının varlık nedenini sorgulamış ve hayatın mucizesinde kendi payı olduğunada karar vermiş her akıllı ve duygulu kadın önce sevginin kendi yüreğinde başladığını ve karşıdaki insana varma yollarınında anca kendini iyileştirmekle anlam bulacağının sırrını çözmüştür.
Bu çözüm; çözümsüz görünen kadınla,erkeği yaşanılası kılacak bir yaşamın içinde daha anlaşılır ve yaşanılır kılacaktır.Önce insan sonra kadın ve bu mucizevi yaşam hepimizle birlikte çoğalabilir.Sol yanımız değilmi bütün kapıları açan .Küçükken biri aşık olduğunda sol yanım acıyor dediğinde hep merak ederdim neden aşk sol yanı vuruyor diye büyüdük öğrendik ama bir şey daha öğrendik sol yanlarımızı sevgi bilinciyle geliştirip daha yaşanılası,sevilesi bir dünya yaratabiliriz.
Her şeye önce kendimizden başlayıp kendi hayatımızından sorumlu olmakla başlıyor..Başkalarının bize yaptığı kaleler er veya geç yıkılıyor.Her yıkıntı toz dumanla karışır içimize o'zaman yıkıntılar arasında bir el aramaktansa hayatımızda kendi ellerimizle avuçlara düşen ellerin toplamında gönüllü bir yaşamı paylaşmak ve kaleleri birlikte omuz omuza hiç bir pişmanlığa yer birakmadan.Hayat çok kısa olsada yaşadığın mutluluk büyükse yenilmiyor zaman merhumuna...
Olcay Kasımoğlu.
Uzatmanın anlamı yok..




Eskiler, aptal biri için, onun kalbi yoktur, derlerdi. Aklın ve zekanın bulunduğu yer diye kalbi göstermişlerdi.
Kalbini her şeye açmak, tüm söylevlerini ve mektuplarını ateşe boğmak zorunda değilsin.
Ama ne kadar çok insanın yalnızca kafası var ve kafasından çok hiçbir şeyi yok, bir bilsen! Ve onların kalpleri yok.
Malina / bachmann
İnsan öz farkındalıktan yoksunsa, farklı olanı anlaması neredeyse imkansızdır.
Ve insan kendine kısır olunca, hayatla, insanlarla kırık ve bağlantısız oluyor… Bu yüzden özümsemek, her zaman her yerde her şeyi özümsemek farklı olanı anlamak açısından çok önemlidir.
Bazen de insanın kendini bulması için kaybolması gerekir;
bir şiirde, bir düşte,bir aşkta,sanatta, ya da kışa direnen dev bir çınar yapraklarının,
ağlayarak düştüğü gölgede....
bir yanım nazınca uslu,
suskun, ıssız, utangaç.
VE BİZ EBEGÜMECİ TOPLARDIK SENİNLE.

Yaşam seçimlerden ibarettir.


Hayata dair kapsamlı bilgi sahibi olmak, psikolojik ve sosyal yapıları tanımak, kendi duygu ve düşünce dünyasının ayrımına varmak, iletişim becerileri geliştirmek gibi pek çok niteliği kazanmak için belli bir amacımız ve ideallerimizin olması gerekir.
Bunu için de bilinçli ebeveynler yetişmeli. Geleceğin sahipleri çocuklarımıza kitap okuma alışkanlığı kazandırılmalı, analitik düşünce desteklenmeli, okullarda akademik çalışmalara önem verilmeli. 
Eğitimciler donanımlı ve kendini yetiştiren bireyler olmalı.
Bunun yanında, geçmişin doğruluğu kanıtlanmış ve yadsınamaz değerlerini yeni sentezler yaparak geleceğe taşımayı amaçlayan kuşaklar yetiştirmek biricik sorumluluğumuz olmalı.

Göğün altında



Işığın
Sevincin
Yaşamın en güzel haliyle
Dingin ve derin teninde
Düşleri aydınlatan maviler var 
Deniz
Dağ ve doruk gibi
Sonsuz hepsi
Göğün
Rüzgarın
Denizin
Coşkulu kalabalığına
Üflerken sevgiyi
Sonsuz ufkun yolcuları gibi
İki güneş ırmağı gibi akan gözlerinden
Seyrediyorum yaşamı
Benim bu dünyalık dışı usuma
Gökyüzünün mavi giysisi altında
Gönül sığınağı verin
Yürek başka bir şey nasıl olsa
Neredeysen
Yüreğimi oraya sermek isterim


Olcay KASIMOĞLU


 Gül yaprağı inceliğinde


Çocukların bir masala kandığı gibi, bende her şeyin iyi olacağına kanmak istiyorum
Ne zaman sözün koylarında tutulsa dil
Çam ağacında ki yürek gibi
İçimden incecik türküler geçiyor
Saklı öykünmelerle
Binlerce yağmur damlası
Yüreğimin umarsız yerlerine değiyor
Ağaran günle maviliği öperken rüzgar
Kabaran deniz gibi örtün üzerime
Yarımın serin gülüşünü
Işığın
Sevincin
Yaşamın en güzel haliyle
Dingin ve derin teninde
Düşleri aydınlatan maviler var
Sonsuz ufkun yolcuları gibi
Gül yaprağı inceliğinde
Sokulmak istiyorum göğsüne
Olcay kasımoğlu
Yaşamın tanığı




Ne yalnız başına övgü ne de sövgü, yaşama bir şey katmaz. 
İnsanı insan yapan; üretim, paylaşım ve doğa ile bir bütünlük içinde, huzurlu ve güven ortamında, yaşama devam etmek, hayatın anlamına, bütünlüğüne güzellik katmaktır.

İnsanların; dil, ırk, mezhep gibi, yaşamda pek karşılığı olmayan gerekçelerle çatışma ortamına sürüklenerek, yaşamdan kopmaları, hayatın anlamına da büyük haksızlıktır.
Her günün yeni bir gün ve yeni bir başlangıç olduğunun farkında olanlar, yaşamdan beslenirler.
Değişim ve yenilenmek; hayata ve kendimize karşı görevlerimizdendir.
Gerçeğimizin farkında olmak, iyi insan olmanın gereğidir.


O halde insan her koşulda, enerjisini olumlu olana harcayarak yaşamı daha sağlıklı ve anlamlı kılabilir.
İnsan; yaptıklarından ve yapamadıklarından sorumludur.
İnsanın eylemlerinde ki güzelliği, yaşamın hakkını verdiği oranda bir önem taşır.
Ya yaşamın tanığı yada seyircisi olur..
İzlediğim videoda ki 80 yaşında ki Jose Alberto Mujica Cardano bütün ünvanlardan,statükolardan arınmış gerçek insan..
2010-2015 Urugay Devlet Başkanlığı yaptı.
Yüzünde ki gülümseme ve cocuksu içtenlik, yapaylıktan çok uzak.
Bütün koşullu kalıplardan öte, yaşamın içerisinde ki asıl ince ayarı yakalamış.
Kocaman öpüyorum o ışıltılı gözlerinden. Ölçülülük ne kadar önemli ve yaşam tarzının insanlar arasında ki ''mesafe genişlemesi''ne neden olabileceğini çok net deneyimlemiş biri.
Emek-sermaye çelişkisinin sonuçlarını deneyimleyen insanların ses tonları, bakışları ve seçimleri gerçekten çok özel.
Kendisine fakir denmesini izah edişi bile yaşam manifestosunu nasıl oluşturduğunu gösteriyor.
Ve saray denilen şatafatların açıklaması ne çok tanıdık geldi bize.
Tercihlerinin önünde saygıyla eğiliyorum.


Olcay kasımoğlu
Vicdanlar mühürlendikçe


Bir bahanecilik aldı başını gidiyor. Hani bana dokunmayan yılan sonsuz yaşasın der gibi.
Ormanların tarihini ''aslanların değil, avcıların belirlediği'' tarihi de ''haklıların değil kazananların yazdığı'' bir dünyada yaşamaya devam ediyoruz.
Ve vicdanlar mühürlendikçe yüreklerde kandamlaları akıyor...
Aydınlık günlerin, karanlığa teslim oluşu demiyorum, demek istemiyorum..
Bir yanım evet dese öte yanım ısrarla hayır diyor.
Gönül doğrudan yana dümen kılıyor, gönül aydınlık yarınlar diyor.
Lakin yaşananlar, çığlıklar bu kadar sesliyken kapımı kapatım uyurum da diyemiyorum
Burada ben ne yapabilirim diye sorgulamaların içinde kendimi buluyorum.
Sanırım iyi olmanında bir bilinci olmalı yoksa etliye sütlüye karışmadan hiç bir şey söylemeden seyretmek yakışır mı insan denilen onurlu şahsiyetlere.
Kimi varlığını adar kimi kalemini kimi yüreğini kimi servetini kimi inancını kimi ideolojisini sürer içine ama ben diyorum ki; kana doymayanlara prim vermeyelim ve önce kendimize dürüst olalım yeter.
Bizi olumlayan doğaya ve içindekilere saygı duyalım, içimizde ki sevgi çocuğunu besleyelim; kültürü bir yaşam biçimi olarak benimseyelim, kafamızda insanları sınırlara bölmeyelim, sen ben ikileminde boğulmayalım, bu dünya hepimize yeter.
Olcay Kasımoğlu
Önce Proleterlerin kanını emiyorsunuz sonra onlara kendinizi rahatlatırcasına, ikiyüzlü bir insanseverlik göstererek sanki hizmet etmiş oluyorsunuz;Yağmaladığınız mağdurlara,zaten onların olan şeyin yüzde birini geri vererek kendinizi dünyanın önünde kudretli iyilikseverler gibi gösteriyorsunuz...
Friedrich Engels'de

28 Ekim 2018 Pazar


İNANMAK ASLI BİR EYLEMDİR♥

Çoğu zaman başkalarının dayattığı kurallara ve değerlere göre yaşıyoruz. Yalanları, oyun bozanları, sorgulamadan kabul ettikçe içimizdeki sızı ve yalnızlık daha da arttı.
Her şeye sahip olmak için uğraştıkça, hayatlarımıza sahip olundu.
Düşlerimize birer birer el koydular.
Her şeyin ucuz bir metaya dönüştürüldüğü, alınıp satıldığı bir ortamda;
Sevgiyi, dostluğu, bilgiyi, güveni, içtenliği parayla satın almaya ve mutlu olmaya çalışıyoruz. Oysa yerini bulmamış içtenliğin, yerine getirilmemiş vaatlerin hükmü yok...
Konuşmaktan yorulduk... Yerine getirilmeyen öyle çok söz var ki, bunlar kalbimizi yaralıyor.
Sade yaşamlar aranır oldu.
Bir koza ördük kendimize. Bir türlü kırıp çıkamıyoruz içinden. Adına lüks yaşam adına kapitalizm dedik. Bitecek bu zenginliğin şamatası, kalben inanıyorum.

Hırsların kirlettiği
Kibirlerin körlettiği
Binlerce canın düş kırığı haykırıyor
Dar bir inancın
Ağır bir aldanışın coğrafyasında
Türkülerin ateşini kurutanlar
Kökünden sökemezsiniz umudu
Bütünlüklü bir sevgiyle
Mavi eller tırpan olsun zulüme
Hiç bir şey insandan daha kutsal değil
Ara Güler 'Yağ iskelesinde iş bekleyen hamallar' 1954
Ateş Oymuş


Bir zamanlar 4 kelebek ateşin sırrını çözmeye karar vermişler,
sonra hep beraber yanan bir ateşin yanına gitmişler...

Aralarında konuşurlarken 1.kelebek:
- "Önce ben gideceğim ve ateşin sırrını çözüp size de söyleyceğim." demiş ve gitmiş...
Şöyle bir ateşin etrafında dolanmış, gelmiş. Arkadaşlarına:
- "Ben ateşin sırrını çözdüm: Ateş ışık yayan bir şey." demiş...
Kelebekler buna ikna olmamışlar. Ateşin bundan daha büyük bir sırrının olduğunu düşünmüşler.

Sonra 2.kelebek:
- "Ben gideceğim, ateşin sırrını çözeceğim ve size söyleyeceğim." demiş ve gitmiş...
Ateşe biraz daha yaklaşarak bir tur atmış ve gelmiş. Arkadaşlarına:
- "Ben çözdüm ateşin sırrını: Ateş ısı veren bir şey" demiş...
Kelebekler buna da ikna olmamışlar.

3.kelebek:
- "Ben gideceğim ve ben ateşin sırrını çözeceğim." demiş ve gitmiş...
3. kelebek biraz daha cesaretliymiş. Ateşe yaklaşmış, o kadar yaklaşmış ki ateşin yalımı kelebeğin kanatlarını yalayıp geçmiş. Kelebek döndüğünde arkadaşlarına:
- "Asıl ben, ben çözdüm ateşin esrarını" demiş büyük bir heyecanla...
- "Ateş, yakıcı bir şey." demiş.

4. kelebek ikna olmamış bir türlü. Ateşin asıl sırrının bu olmadığını düşünmüş inatla. Birden arkadaşlarının yanından ayrılmış ve ateşe doğru gitmeye başlamış. Arkadaşları ne olduğunu anlayamamışlar bile. Sadece izlemeye başlamışlar. 4. kelebek önce ateşin etrafında bir tur atmış. Sonra bir tur daha ve bir tur daha. Her seferinde ateşe daha çok yaklaşıyormuş. Artık o kadar çok yaklaşmış ki alevler kanatlarını kavurmaya başlamış. Ateşin etrafında son bir kez daha dönmüş ve ateşin içine kendisini bırakmış. Küçük bir parıltı yanıp sönmüş ateşin içinde...

Ateşin hakikatte ne olduğunu sadece bu kelebek anlıyor tabiki. Geri gelip arkadaşlarına ateşin ne olduğunu anlatamıyor, zaten anlatması da gerekmiyor...

Çünkü; ateş aşkdır ve anlatılmaz, sadece yaşanır...

Böyle Buyurdu Zerdust



*İlişkilerinizde...*

Gidene kal demeyeceksin..
Gidenlere kal demek zavallılara,
Kalana git demek terbiyesizlere,
Dönmeyene dön demek acizlere,
Hak edene git demek asillere yakışır ..
Kimseye hak ettiğinden fazla değer verme,
Yoksa değersiz olan hep sen olursun..

*Kendinize...
*
Düşün...
Kim üzebilir seni senden başka??
Kim doldurabilir içindeki boşluğu sen istemezsen?
Kim mutlu edebilir seni ?
Sen hazır değilsen?
Kim yıkar yıpratır sen izin vermezsen?
Kim sever seni sen kendini sevmezsen?
Her şey senle başlar senlede biter..

*Yaşantınızda...*

Tükettirme içindeki yaşama sevgisini
Ya çare sizsinizdir yada çaresizsiniz
Öyle bir hayat yaşadım ki,cennetide gördüm cehennemide..
Öyle bir aşk yaşadım ki, tutkuyuda gördüm pes etmeyide
Bazıları seyrederken hayatı en önden, kendimi sahnede buldum..
Oynadım..
Öyle bir rol vermişler ki , okudum okudum anlamadım.
Kendi kendime konuştum bazen evimde,
Hem kızdım hem güldüm halime...

*Söz ver...*

Sonra dedim ki söz ver kendine..
Denizleri seviyorsan dalgaları da seveceksin,
Sevilmek istiyorsan sevmeyide bileceksin,
Uçmayı biliyorsan düşmeyide bileceksin,
Korkarak yaşıyorsan yanlızca hayatı seyredeceksin...
Öyle bir hayat yaşadım ki ,son yolculuklarıe erken tanıdım..
Öyle değerliymiş ki , zaman acelle etmem bundan anladım..

NIETZSCHE'den hayatta dair.... [alıntı]

Ya canım ellerini tutmak isterse


''Korkulacak bir yanı yoktur aşkların,
insan bütün derilerden soyunabilseydi eğer.
O kadar da yürek burkmazdı alışılmış bir ses,
hiçbir zaman duyulmasaydı eğer.
Daha çabuk unuturdu belki su sızdırmayan sarılmalar,
kara sevdayla sarıp sarmalanmasalardı eğer.
Belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla,
öylesine delice bakmasalardı eğer.
Çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki de
kalp, göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer.
Yerini başka şeyler alabilirdi uzun gece sohbetlerinin,
son sigara yudum yudum paylaşılmasaydı eğer.
Düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman,
meydan savaşlarında korkular, aşkı ağır yaralamasaydı eğer.
Su gibi akıp geçerdi hiç geçmeyecekmiş gibi duran zaman,
beklemeye değecek olan gelecekse sonunda eğer.
Rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla,
tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer.
O büyük, o görkemli son, ölüm bile anlamını yitirirdi,
yaşanılası her şey yaşanmış olsaydı eğer.
O kadar da çekilmez olmazdı yalnızlıklar,
son umut ışığı da sönmemiş olsaydı eğer.
Bu kadar da ısıtmazdı belki de bahar güneşleri,
her kaybedişin ardından hayat yeniden başlamasaydı eğer.
Kahvaltıdan da önce sigaraya sarılmak şart olmazdı belki de,
dev bir özlem dalgası meydan okumasaydı eğer.
Anılarda kalırdı belki de zamanla ince bel,
namussuz çay bile ince belli bardaktan verilmeseydi eğer.
Uykusuzluklar yıkıp geçmezdi, kısacık kestirmelerin ardından,
dokunulası ipek ten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer.
Issız bir yuva bile cennete dönüşebilirdi belki de,
sıcak bir gülüşle ısıtılsaydı eğer.
Yoksul düşmezdi yıllanmış şarap tadındaki şiirler böylesine,
kulağına okunacak biri olsaydı eğer.
İnanmak mümkün olmazdı her aşkın bağrında bir ayrılık gizlendiğine belki de,
kartvizitinde 'onca ayrılığın birinci dereceden failidir' denmeseydi eğer.
Gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar,
ihanetinden onlar da payını almasaydı eğer.
Issızlığa teslim olmazdı sahiller,
Kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle avunmaya kalkmamış olsaydın eğer.
Sen gittikten sonra yalnız kalacağım.
Yalnız kalmaktan korkmuyorum da,
ya canım ellerini tutmak isterse...
Evet Sevgili,
Kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu,
kim uzanmak isterdi ince parmaklarına,
mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı eğer!!''
Sen benim şarkılarımsın



Ay yüzlüm
İnsan güneşim
Rüzgar gülüm
Sensiz ateşten bir denizim

Karanlıkta bir fısıltı gibi
Külümün içinde külün
Sustuğum yerden
Mahcup bir duruşla bakarsın
Biliyorum
Bir sen saklarsın
Beni derinliklerinde
Biliyorum geçecek hepsi
Geçecek
Bir sevda masalı gibi
Şifalı gözlerin her şeyi iyi edecek

Olcay KASIMOĞLU

Bir sen saklarsın


"Dilsiz ve bitkindi benim kahkaham; ağlamak özlemini taşıyordu.
 ''Deminki kadınla yüzyüze geldim, gözlerine diktim gözlerimi. hemen oracıkta, evvelce hiç duymadığım bir isim uydurdum kafamda; ahenkli, titreşimli bir isim: aşk layık olanda kalmalıydı...''


Ay yüzlüm
İnsan güneşim
Rüzgar gülüm
Sensiz ateşten bir denizim
Karanlıkta bir fısıltı gibi
Külümün içinde külün
Sustuğum yerden
Mahcup bir duruşla bakarsın
Biliyorum
Bir sen saklarsın
Beni derinliklerinde
Biliyorum geçecek hepsi
Geçecek
Bir sevda masalı gibi
Şifalı gözlerin her şeyi iyi edecek....

Olcay Kasımoğlu