Translate

2 Nisan 2019 Salı

her şey doymazlıkta gizlidir

Sözcüklerin sanatına sığınmak önemlidir.
Yeter ki söz maksadını aşmasın.
Durugörünün anlamini bile unuttuğumuz bu zamanda yaşam dediğimiz şeye körpe ruhumdaki sevgiyle bakarken, uzakların yumuşak maviliğini yudumlayan gözlerim yaşardı.
Şu an ruhuma serpiştirilen ilk baharın buğusuna ilişmek ve yakınların soğukluğunu biraz olsun unutmak, kırları, bayırları seyretmek...
İçinde sevgi ve sağlıklı bilgi olan hiçbir şeyden korkmamayı, aşk için çaba sarf-etmek gerektiğini öğreneli hayli bir zaman oldu.
Nefretle hiç bağım olmadı.
Ve dar döngülerden kurtulmak için;
"Yaşamın devinimleri her daim esnekliği, esnemeyi, inisiyatif almayı ve önce karşısındakini anlamayı hak ediyor... Hiç kimse sonsuz minnet, saygı, sevgi içerisinde yanıp tutuşmuyor; eğer ki genlerinde, nöronlarında tanrısal bir korku onun ruhunu hapsedememişse..."
Olaylara, insanlara bakış açımız seçenekleri görmemize, değişmemiz gerektiğinde kendimizi güncellememize yardim eder.
İnsanları tanımak, anlamaya çalışmak ve yaşamı iyileştirmek, insana yakışır hale getirmeye katkı da bulunmak da yaşama sanatıdır.
Eğer insan, sağlıklı bir ruhsal olgunluğa ulaşmışsa; yetmezlik içinde bile mutlu ve dingin olabilir. Her şey doymazlikda gizlidir.
Kaldi ki;
"Sev-danında; küskünlüğe, bekleyişe, kaybedişe muhtaç olduğunu, eğriden doğruya, parçacıklardan büyük görkemli olana eşsiz ve sonsuz bir yolculuğun içinde sıfır hacimden büyük patlama ve büyük genişleme içinde kendi boyutu ve evren galaksisi içinde bir yer edinme telaşı, hüneri olacağını öğreniyor..." insan zamanla... diyen yazarın seslenişi gibi..
Öğreniyoruz her gün yeniden.
İnsan dünyasının yine insan eliyle yapıldığını ve değişime açık olduğunu ve insan kaderinin gene insan olduğunu...
İnsan dönüştükçe, sevgiyi özümsedikçe;
Bilgili, cesur ve sevgi dolu bir dostun, bütün kuru kalabalıklardan daha önemli olduğunu anlıyor.
Bunun farkında olanlar, buna özen gösterenler, emek verenler, sahip çıkanlar... aklı ve kalbiyle yaşam buyütenler...
Hayat bizi yargılamaz. Kendi içinde ki öze ulaştırmak için bütün evreni kalbimizle dinlemeye davet eder.
Ve tercihlerimizden bizi sorumlu kılar.
Dostluktan, aşktan, sanattan ve farkliliklarmizin farkında olmayıp, bütün bunlardan düştüysek uzağa, çığlıksız bir kuyudan öte bir şey değildir bu dünya...
Olcay KASİMOĞLU
  

Evrenin vazgeçenlerle işi yoktur


"Değmez bu yangın yerinde, avuç açmaya değmez."
Hayatın ne olduğunu görmek için önce içimizdeki kargaşadan sıyrılmak gerekiyor...
İnsan onurunun ayaklar altında çiğnendiği; nefret söylemleriyle, insanların kutuplaştığı, kapitalist düzenin egemen olduğu bir dünyada; kıyımlar, hırslar, kılıç gibi yontarken ömrümüzü !
Sevemedim yarım yamalak insanları, yarım yamalak sevdaları, yarım yamalak iyilikleri, yarım yamalak yaşanan hayatları, dilin altında dönen dolapları,.
Özgürlüğü sığ sularda arayanları, parayı amaç yapanları,
statü, mevki için el etek öpenleri sevemedim..
Gösteriş budalası kuklacıları, yarim yamalak fırıldakçıları, kendini bulamayan aymazları sevemedim..
Yaşamak ve yaşatmak hakkının akla karanın tam ortasında kalmasını sevemedim..
Sevemedim kendine namusluları, kendi kapısına gelinceye kadar üç maymunu oynayanları sevemedim..
Sadece kendi işleri için çalışan, yaşadığı dünyaya hiç bir özveride bulunmayan, bunun yanında zarar da vermeyen bir insanin ''Zararsız'' ve ''Yararsız''yaşaması olması iyi olabilir mi ? Bence iyi olmanın da bir bilinci olmalı.
Bir başkasının canı yandığın da sesi çıkmıyorsa, konuşulması gerektiği yerde susuyorsa tamda o noktada insan olma sorumluluğuna sahip çıkmıyorsa bunun neresi iyi olabilir. İyi olmanın da bir onuru olmalı.
Kendine, ait olduğun çevreye ve ortak alanları paylaştığın bu dünyaya vefa borcun olmalı. Yoksa etliye,sütlüye karışmadan ''Yararsız'' insan olmanın neresi zararsızlıktır...
Tabiatın en vazgeçilmez öğreti ve heyecanları, yaşama tutunanlara dönüktür.
Vazgeçenlerle, pişman olanlarla işi yoktur evrenin.
Sadece arka fonu tamamlamakla görevlidir onlar...
Olcay Kasımoğlu

Zafer inanlarındır

Pek çok insan hayata bakar, ama onu yaşamaz… Onların gördükleri hayatın gölgesidir… Onlar ne hayatı yaşamaya cesaret ederler ne de hayatın ruhunu, kendilerine sunulduğu gibi anlarlar.
Hayatta tek başına inzivada kalarak, sadece kendi sesimizin yankısını duyarak yaşamın anlamını keşfedemeyiz. Kültürel ve sanatsal anlamda farkındalık oluşturmamış bir toplumda çağdaş değerlerden, bireylerden bahsedemeyiz.
Bilim ve sanat insanın insan olma özünü en yatkın biçimde yansıtan değerlerdir ve her birey yaşamak, maddi, manevi varlığını korumak, geliştirmek hakkına sahiptir. Bu haklar insanın doğuştan sahip olduğu, insanın insanca yaşayabilmesi için gerekli olan haklardır. Bunlar: ”Düşünce ve kendini ifade etme özgürlüğü, basın, din ve vicdan özgürlüğü, sağlık ve eğitim de seçme ve ret etme hakkı, haberleşme, bilgi alma, seyahat etme, seçme-seçilme hakkı, bilim ve sanat özgürlüğü hakkıdır.” diyebiliriz.
Özellikle çağdaş toplumların yapması gereken, bu farklılıkların farkında olmak ve uzlaşılabilecek ortak değerler zemininde iletişim kurarak toplumsal kültüre katkı sağlamak olmalı. Böyle bir atmosferde kendi zenginliklerini karşı tarafa göstermek daha kolay olabileceği gibi, evrensel barış ve huzur ortamının tesisine daha fazla katkı sağlama imkanı da yakalanmış olacaktır. Bu da düşünce ve duyguların bir arada eylemlere yönelmesine zemin hazırlarken bizi bağımsız, aydınlanmış, sorumluluk bilinci gelişmiş bireyler yapar.
Hepimiz bir ve bütünüz. Hepimiz bütünün bir parçasıyız ve hepimiz aynıyız. Seçimlerimizin sorumluluğunu ve kendimize yaşatmış olduğumuz bu hayatı sevgiyle kabul edip yolu beraber yürüdüğümüz insanların insanca yaşam haklarına tecavüz etmediğimiz, ellerinden almadığımız sürece bu yaşamda hepimiz biriz. Tercihlerimizi değiştirme hakkına her an sahibiz ve her an seçim yapabiliriz. Sevgiyle çoğalmak ve anlamak yaşamın her alanında olmazsa olmazımız olmalı. Sonuçta düzeni iyileştirmek istiyorsak, kendimize, yaşamımıza, yaşamımızda var olan her şeye sahip çıkmalıyız. Sanat ve bilim de insanın ufkunu aydınlatıp, farklı bakış açıları kazandırıp, yaşamla ilişkilendirerek bize tercih hakkı sunar.
Bunun yanında ”Dünyanın küresel köy olarak adlandırıldığı ve herkesin dijital ağlarla birbirine bağlandığı günümüzde öteki ile karşılaşmak ve iletişimde bulunmak her zamankinden daha kolay ve kaçınılmaz hale gelmişken, insanlar arası ilişkilerde fiziki şartların ve mekanın birer engel olmaktan çıktığı günümüzde, birlikte yaşamanın gerekliliği açıkça ortada olduğu halde dünyanın çeşitli yerlerinde insanlar arası farklılıklar çatışma gerekçesi olmaya devam etmektedir.
Bugün, her zamankinden daha çok tehdit altında bulunan dünyayı, insanın yaşamasına uygun kılmak ve evrensel barışın egemen olmasını sağlamak için insanların, toplumsal ve kültürel farklılıklarını birer zenginlik olarak gören anlayışa ve birlikte yaşama sanatını öğrenmeye büyük bir ihtiyaç bulunmaktadır.” Yaşamın, yaşamsal önem taşıyan bütün odaklarına dokunmayı hedeflemek sanatla, bilimle mümkündür. Bütün bunları kitapla, resimle, şiirle, sinemayla, romanla, tiyatroyla ifade etme yoluna gitmek ve insanla buluşturmak insani sorumluluklarımızdan ve toplumsal yaşamın daha sağlıklı işlemesi açısından olmazsa olmazlarımızdan biri olmalı. Hepsinin kendi içinde ayrı bir çekim kuvveti vardır ve hayatın anlamına, bütünlüğüne güzellik katmaktır.
İnsanların halen sanattan, bilimden uzak ‘dil, ırk, mezhep’ gibi yaşamda pek karşılığı olmayan gerekçelerle çatışma ortamına sürüklenerek yaşamdan kopmaları, hayatın anlamına da büyük haksızlıktır. Söz konusu farklılıklar tarih boyunca insanlar arasında eşitsizlik ve toplumlar arasında çatışma sebebi olarak değerlendirilmiştir. Oysa ulaştığımız uygarlık düzeyi çerçevesinden olaylara baktığımız zaman, farklılıkların birer ayrılık ve çatışma sebebi değil aksine zenginlik, paylaşma ve bütünleşme vesilesi olabilecekleri kolayca görülebilmektedir. Bunu da en iyi sanatla icra edebiliriz. Çünkü, ne yalnız başına övgü ne de sövgü yaşama bir şey katmaz.
İnsan kendi duygularından emin değilse, düşüncelerinin arkasında duramıyorsa, egolarından arınmamışsa sığ sularda yüzmeye mahkum olacaktır. Sanat ve sanatın dallarına gereken ilgi ve alakayı göstermeyen toplumlar her zaman çağın gerisinde kalmaya devam edecektir. Okumayan toplumlar ne geçmişleriyle yüzleşebilirler nede geleceğin inşasında inisiyatif alabilirler.
Değişim, yenilenmek hayata ve kendimize karşı görevlerimizdendir. Gerçeğimizin farkında olmak, iyi insan olmanın gereğidir. İnsan yaptıklarından ve yapamadıklarından sorumludur. İnsanın eylemlerinde ki güzelliği yaşamın hakkını verdiği oranda bir önem taşır. Ve insan her koşulda enerjisini olumlu olana harcayarak yaşamı daha sağlıklı ve anlamlı kılabilir. Her günün yeni bir gün ve yeni bir başlangıç olduğunun farkında olanlar yaşamdan beslenirler.
Çağdaş değişimsel anlayışın önünü açan, yeniliklerin gerçekleştirilmesine katkıda bulunan bilim ve sanat, aydınlanmadan yana olan toplumların yaşamsal kaynaklarıdır. Bugün, her zamankinden daha çok tehdit altında bulunan dünyayı, insanın yaşamasına uygun kılmak ve evrensel barışın egemen olmasını sağlamak için insanların toplumsal ve kültürlerin farklılıklarını birer zenginlik olarak gören anlayışa ve birlikte yaşama sanatını öğrenmeye büyük bir ihtiyaç bulunmaktadır.
Okuyalım, kitap sadece yazıdan ibaret değil aynı zaman da bir ülke, bir vatandaştır. Kitap okuyunca ufkumuz genişler. Araştırmak, kültürel geziler yapmak insanin hayata bakış açısını günceller, yenilenir insan.
Her günün yeni bir gün ve yeni bir başlangıç olduğunun farkında olanlar sanattan beslenirler.
Diğer türlüsü, ‘Ya yaşamın tanığı yada seyircisi’’ olurlar…
O yüzden ülkemizde olsun, dünyada olsun bilimin ve sanatın önünü tıkayan her türlü düşünce ve fikir değişmeli.
Yeniden sorgulanmalı. Sanatın olduğu yerde nefret, kin, kan olmaz.
Yeniden sorgulanmalı, yeniden barışın ve sevginin dili hakim olmalı dünyaya.
Sizler, bizler, hepimiz ortak aklın ortak iradeyi hakim kıldığı bu etkinlikte buluşmak dileğiyle;
Sanatı ve bilimi yaşam felsefesi yapanlara minnetle…
  

1 Nisan 2019 Pazartesi

Cehalet

Cehalet, aydınlanmanın ışığını yok sayıp, toplumun birey olamamış kişilerini arkasına alıp bireye yürü kulum seni kim tutar anlayışıyla kişinin kendine olan güvenini yapay olarak artırır.
Sorgulama nedeni olmayan, itaate dayanan, öz güvenden eksik kulluğun birey de yarattığı cahil cesaretiyle istediğin her şeyi yaptırabilirsin. İtaat ettiren için bilgi değil, kıymetli olan sorgusuz, sualsiz kulluktur.
Bu dünya yalan, bu insanlar fani derken
Aydınlıklar içinde karanlığa durmuş akıl fukaraları görmüşüz
Cahillerden cehaleti görüp, teklifsiz, pervasız, işkilsiz
Hallerinden uzak, mesut insanlık için, bu dünya üzerinde
Cahillerin yüzyıllar boyunca safların da
Haksız ve cömert yaşayan el-etek öpücülerimizi
Kınadık, yüz çevirdik, düşman kesildik
Yaşamak aşkına, bilim aşkına
Ekmek aşkına, emek aşkına
Cehaleti gömeriz zindanlara derken
Bir masada oturmuş, insanlık bozan düzenbazlar
Kılıçtan keskin olmuş söz, şeytana ortam hazırlar
Cehaletin kesmediği bir baş, savaşsız bir dünya derken
Marifetten bilgelik olsun dağarcığımız
Kalksın sınırlar, ekilsin toprağa insanlık sevgisi
Ve onurlu yaşamanın bilinçli aydınlığında
Yıkacağız bilinç dışının karanlık yanı cehaleti...
olcay kasımoğlu

SEN YİNEDE DURMA HAYAT

Kuyularım var kendime seçtiğim
Düşlerimi biriktirdiğim kuyularım
Söze hacet bırakmayan duldasız bir beldede ıslık çalmak gibi
Bilse karanlıkları rüzgar utanırdı uğultusundan
Bekliyorum seni hayat karanlığın gözleri açıldığında uyandır beni
Uyandır zihnimi çok sustum,yandım yangınlarda
Söze düşmeyen yüreğimin yangın yerlerinde
Doğuruyorum içimde ki bütün kekeme haykırışları
Düşlerimde ki çocuk üşümesin diye geceleri
O sıcak uykuları sallıyorum lorki beşiğinde
Şekerin,zehre ezildiği günlerden kalma sözlerim
Sözlerim ki baldıran kesiyorsa
Ruhumun ağrıları kendime seçtiğim kuyularda
Biraz münzevi sayıklamalara kalmışsa da
Her başlangıçta bir anlam vardır
Bel ki biraz habibim
Biraz da yitiğim kendi sedamda
Gel gör ki
Kendi içimiz de çatışıyoruz seninle bıraktığımız koylarda
Sonunda güneşe batırılmış sevinçlerim eritiyor buz kesmiş kederleri
Hadi gel diyorum düşlerimdeki yaşamak haykırışlarına
Kaldır sesinde ki tülleri
Sussun kötülüğün hoyrat esişleri
Şimdi dünyaya şiirden resimler çizeceğim
İnandırmak için içimdekilerin sahiciliğini
Acılara kefen giydirdim yolladım bilinmezliğe
Varsın yağmur damlalarında sağanağa duran acılarımdan yıkansın
Alsın bu diyarlar da duran bütün öfkeleri
Beldeler çiçeğin diyarına dursun açsın gamzeler de
Nasılsa yürekte hüzünlü gölgeleri verdim kuytulara
Sen yine de durma hayat
Son kozlarımla asıldım yaşamın kollarına.!...

Olcay Kasımooğlu.

29 Mart 2019 Cuma

Beethoven'in En Meşhur Eseri



Sevgi içime çekebileceğim hava,
Sevgi kırılgan yanımızın en büyük tesellisi 
Soğuk ve renksiz dünya da içimize değen huşu
Ruhsal yaşamın güzelliklerini tadan zümrüdü anka
Taşla dolu olan çok sayıda kalbın içinde kevser...

Olcay Kasımoğ

27 Mart 2019 Çarşamba

Sanat İstikrarı Seviyor: Cem Adrian

Sanat İstikrarı Seviyor: Cem Adrian: ''Dünya bir sanrıdır" diyor birisi "belki bir sancı" kim bilir ! ''Bugünlerde, konuşmak değil istediğim.....

Cem Adrian


''Dünya bir sanrıdır" diyor birisi "belki bir sancı" kim bilir !
''Bugünlerde,
konuşmak değil istediğim..
Kendimi bulduğum bu derinlikte, hissettiklerimi hissedebilen biriyle susmaya ihtiyacım var..''
Hepsi bu...


''Sevgili Dost,
Herkesin seviyormuş gibi yaptığı, ancak sevginin ne olduğunu pek az kimsenin bildiği bir zamanda yaşıyoruz.
Halbuki sevgi Ayrık otları gibi rastgele büyümemeli kalbimizde. İtinayla seçilmeli toprak; ağacı görmek istediğimiz yere ekilmeli tohum..
Yazın buharlaşmayacak, kışın donmayacak, sonbaharda yapraklarını dökmeyecek, yani hep aynı kalacak ya da hep artacak sevgi.
Altını görünce gümüşten, gümüşü görünce bakırdan vazgeçmeyecek.
Tagore gibi “ İstediğin zaman lambayı söndür. Senin karanlığını da tanır ve severim.” diyecek.
İstediğin zaman lambayı söndür. Ben senin karanlığını da tanır ve severim..

, ruhun gücünü tükettiği menzillerde işin ne?
Böyle dostluklar hiç bir rüzgardan etkilenmez ama oraya varana kadar ne yol gidilir kim bilir? Dostluğa, insana inancım sürüyor ama darbeli, şimdilik pert değil. Özenerek sakladıklarım, ömürlüklerim hatırına...
Sevgi var bir de, en çok ona üzülüyorum. Hesap kitaba yenik düşmüş, böyle bir değişik olmuş, erkenden çökmüş insan gibi yorgun sevgiler. Oysa çocuk olmak yakışır sevgiye hem masum hem enerjik hem hep aynı. Koptun sen diyenler olabilir, ne güzel kopuş. Başka neyle tutunuyoruz hayata? ... Kimisi çocukları kimisi sevdiği kimisi kedisi ile kimisi de soyut bir şeyleri yücelterek aleminde dolduruyor kalbini.''

24 Mart 2019 Pazar

Lorî Lorî / Nenni Nenni - Gülseven Medar


Kalbi olanların çok az olduğu bu yitik çağda, hüzünlenmek bir ayrıcalıktır...
''Duydum ki.
Kuşlarını alıyor gidiyormuş gökyüzü''
Olsun;
Gidenleri öpün benim için
Hayat;
Bir rüzgarın esişi değil mi
Beraberiz ebediyen.
Her şeye, herkese rağmen...
''İlhan Berk

Ahmet İhvani - Dost Cemalin Benzer


''Her şeyi söyledi gök her şeyi, içe düşen, dipdiri ve şefkatli her şeyi... Duyamamaktan daha acı ne var?'' 💕

18 Mart 2019 Pazartesi

Bir fotoğraf karesi öylesine bir şey değildir, bir anlayışın ürünüdür.
Ve her an sonsuzluğun yaşıdır...💕  

''Başlamak için adanmışlık şart. Bitirmek içinde kararlılık.''
Hayatım boyunca zamanın getirdiği sorunlardan hiç kaçmadım..,
Ah yaşamak seni
Kır çiçeklerine bulanmış yüreğin
Tene değmesi
Gizli
Tutkun
Ah yaşamak seni
Su gibi aziz
Ay gibi büyülü
Bir gül hikayesi gözlerinde
Gibi çocuk gibi sımsıcak
Ah yaşamak seni
Dilsizin yüreğinde keman
Sesleri sevdayı çığlıklayan
Karanlığımda iki yıldız ellerin...
''Algısız kavramlar boş, kavramsız algılar kör ve sağırdır...''
Sadece kendin ol.
Kendi hikayenin kahramanı ol.
Başkalarını ışığınla aydınlat, mutlu olduğunla yoluna devam et.
Olcay Kasımoğlu

18 Mart Çanakkale

Mustafa Kemal Atatürk'ün dediği gibi;
''Bir savaş ülke savunmasını içermiyorsa cinayettir.''
Onurlu savaş olur mu ?
Eğer yaşadığın toprakları sana dar eden bir zihniyetin maşası olmayı ret edip karşı bir duruş sergiliyorsan oluyor işte!
Egemen, emperyalist ülkelerin hain planlarını yerle bir eden yavrularının yüzlerini bir daha göremeyeceklerini bile bile savaşa gönderen analar..
Afrika'da ki yer altı kaynakları için, petrol kuyuları için, silah kaçakçılığı için, eroin kaçakçılığı için hiç bir ana evladını savaşa göndermez.
Dünya yüzünde savaş isteyen bir kadın yoktur daha, savaş denilince akıllarına ilk önce sevdikleri gelir ve sevdikleri; dünya yüzünde mala-mülke satılmaz, alınmaz.
Eğer bu topraklar üzerinde her şeye rağmen kalmayı sürdüreceksek, öncelikle medeniyet ve barış gibi büyük kavramlarla birlikte; düşünmeye, sorgulamaya başlarken, soruları ve cevapları doğru yerde, doğru adreste aramalıyız.
Soru sorarak; çelişkili yanıtlarla yetinmeyip, yeniden ve yeniden irdeleyerek ve en önemlisi şahsı değil, bir ulusun ortak paydalarında buluşmak adına, gerçeklerden yana olmalıyız.
İşte bu uyanma ve diriliş bize sorumluluk yüklüyor 'insan olma' sorumluluğu.
Atatürk nasıl sesleniyor ANZAKların  ruhlarına ve annelerine;
“Bu memleketin toprakları üzerinde  kanlarını döken İngiliz , Fransız, Avustralyalı , Yeni Zelandalı , Hintli kahramanlar! Burada , dost bir vatanın  toprağındasınız. Huzur ve sükun içinde   uyuyunuz. Sizler Mehmetçikle  yanyana, koyun, koyunasınız. Uzak diyarlardan  evlatlarını   harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız  bizim bağrımızdadır, huzur içindedir ve rahat uyuyacaklardır. Onlar bu topraklarda canlarını  verdikten sonra  artık bizim  evlatlarımız  olmuşlardır.” Bu kez Avustralyalı bir anne de  Mustafa Kemalin  mektubuna karşılık bir mektup yazar; “Gelibolu topraklarında  yitirdiğimiz evlatlarımızın acısını  alicenap  sözleriniz  hafifletti, gözyaşlarımız dindi. Bir anne olarak  bir güzelim teselli verdi. Yavrularımızın  sonsuz uykularında  huzur içinde  dinlendiklerinden hiç şüphemiz kalmadı. Majesteleri kabul buyururlarsa  , bizler de size  “Ata” demek istiyoruz. Çünkü yavrularımızın  mezarları başında  söylediğiniz sözler  , ancak   bir öz babanın  sözleri gibi yüce. Evlatlarımızı bir baba gibi kucaklayan Büyük Ataya  bütün anneler adına sevgi ve  şükran, saygıyla”
Gelişen-değişen-üreten dünya düzenini yeniden anlamaya ihtiyacımız var.

Olcay KASIMOĞLU

13 Mart 2019 Çarşamba

Sevgi en büyük mucize.

İnsanlar bir şeyi gerçekten,yürekten isterlerse evren onlarla birlikte çalışır.Olumsuzluklar onlardan uzak durur. İnsan olumlu duygularla dolduğunda kötü hislerin olması,hissedilmesi neredeyse imkansızdır. Duygu ve düşüncelerimizin bize artı yada eksi olarak dönmesi tamamen bizim iç dünyamızla ilgilidir. Bir olaydan ,acıdan herkes aynı derecede etkilenmez. Bu tamamen bizim algılamamızla alakalıdır. Bu aynı negatif ve pozitif  enerji yayılımı gibidir. Hangisini yoğun hissedersen o'gelir seni bulur..Dikkat edelim bazı insanlar sürekli şikayet ederler ve ne ilginçtir ki bu insanların etrafında şikayet edilecek ortam ve olaylar etraflarında hiç eksik olmaz hatta ayna gibi kendi yansımalarıyız gibi o'türden insanlarında kendilerine çekerler. Yanı üzüm üzüme baka baka kararırsın baş aktörleri gibidirler. Oysa hayat bir mucizedir.Bu mucizeye gözlerimizi kaparız. Kulaklarımız bu mucizenin neşeli şarkılarına kulaklarını tıkamış gibidir oysa; SEVMEK, ŞÜKRETMEK bize verilmiş en büyük hediyedir.İnsan yüreğe kör olunca içine güneşte doymazmış. Oysa neden kendimizi aydınlıklara çıkarmak bu kadar kolayken niye gider adamı adamlıktan çıkaran ipsiz kuyulara salarız.Kendimizle hesaplarımız bir türlü bitmez.Şükret,komşunu sev,rızkını helal kazan,hak yeme.Bak başın yastığa değdiğinde yüreğindeki güzellikler seni yalnız bırakır mı. Her gün yeniden yeniden çoğalır yaşama karışırsın hemde hiç kimseye minnet eylemeden.Yapmamız gereken:Kendimizi mutlu etmek.Başkasının bize biçeceği kıstaslar yaratıp onların verdikleriyle mutlu olma beklentisinden vazgeçelim.Mutluluğu takip edelim ama arkasında kaybolmayalım.Aramıza alalım.Dünyanın bereketine kendimizi açalım.Bize iyilik edenlere minnettarlık duyalım onlarla bu evrende yalnız olmadığımızı birbirimize hissettirelim.Dünya penceresine çok boyutlu bakalım. Olaylara,insanlara bakış açımız seçenekleri görmemizi,değişmemiz gerektiğinde kendimizi güncellememize yardım edecektir.Kendimize karşı açık ,sade, duru olmak her zaman kendimizi İFADE etmemizde gereksiz olanların elenmesine yardım edecektir.Çoğumuz hayatımızı dengede tutmak için kurallar koyarız.Düzgün konumda tutmaya çalışırız içine neşeyi katmayız oysa hem neşeli hemde düzgün yaşayabiliriz varsın bazı günler hayat rutinden çıksın.Ne olur yani ara birde olsun bizimde çılgınlıklarımız olsun.Niye her şeyi yaşa dizeriz ne yanı illa on sekizinde mi gece mehtap izlenir. Ne yanı balon uçurmak için illada çocuk mu olmamız mı gerekir. Bırakalım hayat içimize zamanlara bölmeden mutluluk içinde aksın.Aklımız ilime,bilime daha iyi bir dünya için çalışsın. Çocukların köklerine çiçekler ekelim.Büyüdükçe güneşe dönsünler yüzlerini.Verdiğimiz güvenle solusunlar havayı. Isıtsınlar yüreklerinde.Kınamak,yargılamak kelimelerinin sadece anlamını bilsinler.Her zaman çözüm ustası olsunlar. çözümsüzlüğün değil çözümün parçası olmanın haklı gururunu yaşasınlar.
Yaşamamızdan,yaşadıklarımızdan biz sorumluyuz eyer biz bu bilince sahip değilsek yaşamamız için gereken emeği/çabayı gerektiği gibi ortaya koyamayız.Hayat karşılıklı bir aynadır.Vermek kadar almak/almayı bilmekte yaşama karşı sorumluluklarımızdandır. Ben sabrın en büyük mucize olduğuna inanalardanım. Sizde inanın.Evren bizi muhakkak duyar.Ne zaman biz kendimiz olma bilincine ulaştığımızda evren içimizdeki tüm kandilleri tutuşturmuştur zaten. Yeter ki sevelim.Bak o zaman,zaman nelere kadir...Hak ettiğimiz yaşamı sağlayacak tek kişi biziz! Gerisi ayrıntıdan ibaret...
olcay kasımoğlu
  

KABULLENMEK / BİTİRMEK / ÖZGÜRLEŞMEK..

Başka insanlarla ilişkilerimizde geçmişte yaşanmış olumsuz deneyimler ya da bazen onlarla ilgili beklentilerimiz, onları kaybetme korkumuz, bağımlılığımız gibi durumlar bizimle o kişi arasında görünmez bağlar oluşturur.
Fakat bu bağlar tıpkı bir insanı sararak öldüren sarmaşıklar gibidir; kimse ke...ndisi olamaz, gelişemez, aradaki o bağlar; sevdiğimiz insanı da bizi kısıtlayan, gelişmekten-mutlu olmaktan alıkoyan, nedenini anlayamadığımız bizi aşağıda tutan bir "hal" içine sokar:
Zaman zaman şunu söyleriz: "Her şey yolunda, bir sorun yok, ama içim sıkılıyor." yada "şunu yapmak istiyorum, içimde bir şey sanki mani oluyor.." "evimi satmak istiyorum, satışa da çıkardım ama satılmıyor" Bunların hepsi gerçektir, yaşayanlar vardır ve duru görürler etrafımızdaki bu bağları görürler; bu bağ ister evimizle, ister sevgilimizle, ister çocuğumuzla olsun...
Hatta bazen kendi korkularımız, kendi yargılamalarımız, beklentilerimiz... Sebebiyle
Kendi kendimizi bile bağlarız. Yani en sevdiklerimizi yahut kendimizi İLERLEMEKTEN ALIKOYARIZ bilmeden...
Bu şuna benzer: Çocuk üniversite sınavında en sevdiği bölümü, ülkenin en iyi üniversitesini kazanmıştır, fakat o üniversite başka şehirde ya da ülkede olduğu için anne-baba
"ben seni çok seviyorum, dizimin dibinde kal, gitme..." demektedir... Belki "o mesleğin" en parlak kişilerinden biri olabilecekken, onu çok sevdiğimiz için! Onu yanımızdan ayırmadık diye, onu dünyanın en bahtsız insanı yapmak! İşte bağımlılıklar, korkular, olumsuz deneyimler... Gibi etkenlerle, biri ile aramızda bağların olması da aynı böyle bir şeydir…
Mademki ruh olarak büyümeye geldik... Büyüyelim ve sevdiklerimizin büyümesine "izin" verelim...
Evet, bu çalışma "o bağları" kesmek içindir; ilişkiyi bitirmek için değil. Fakat bitmesi gereken ilişkilere de izin vermeliyiz… Gitmesi gereken'e izin vermeliyiz.
Gözlerinizi kapatıp bir kaç tane yavaş ve derin nefes alın, bedeninize gevşediğini söyleyin.
Sonra deyin ki:
"Sevgili …………
Seninle yaşadığımız ilişki süresince bilerek yada bilmeyerek yaşattığım tüm zorluk ve sıkıntılar için senden özür dilerim. Lütfen beni bağışla.
Ben seni içtenlikle bağışlıyorum. Ve sevgiyle ya da zorlayarak bana öğrettiğin her şey için sana teşekkür ediyorum. Öğrenmem gerekenler için bana "rol arkadaşı" olduğun için teşekkür ediyorum. Aramızdaki bağları kesiyorum ve seni benden, beni senden özgür bırakıyorum.
Hayat Yolun ışık ve sevgi olsun her zaman..."
Bunu yapmak her geçen gün enerjinizi(auranızı) size ait olmayan ama sizi bağlayan, kapatan her türlü enerjiden temizleyecektir.
Bu da şu anlama gelir:
Yepyeni bir kader yaratma şansına sahip olacaksınız.
Öncelikle aile bireyleri, eş, çocuk gibi en yakın ilişkilerimizden başlayarak ilişki içinde bulunduğumuz herkes için tek tek yapılması tavsiye ediliyor. Ölmüş yakınlarımız için de…
Ve özellikle zor deneyim yaşadığımız kişiler için de...''

Teşekkürler

Yüreğimin astarı oğul

GÖRMEK, yaşamaktır... Vuslattır görmek. Görmek sahip olmaktır...
Sen benim gördüğüm oğlum,özgürüm;
Önce insan olmanın erdemlerini sonra erkek olmanın ayırıcı değil tamamlayıcı,çoğaltıcı taraflarını anlatırdım sana.
Bunları öğretirken haksızlığa uğrayan taraflarımı eleyerek anlatırdım olur ya duygusal sapmalar tarafsızlığımı gölgelemesin diye...
Aramızda bize özel sırlar paylaşırdım yalnız kaldığında eli kalbine gitsin ve beni hep sıcak hatırlasın diye.
Mesela elini kalbinin üzerine koy ve o atışın seni seviyorum oğlum deyişi olduğunu hiç unutma derdim, derdim işte o senin ve benim sırrımız olsun derdim...
Kimi geceler canımızın çok sıkkın olabileceğini geceye durmanın hüznüde olabildiği gibi bazı gecelerin karanlığa inat içimize güneş gibi doğabileceğini analatabilirim. Her şeyin aynı tempoda olamayacağını muhakkak içinde kırılmalar olacağını ve yerini bir şekilde terk edeceğini, burada sabrın erdemini gönül rahatlığıyla sana anlatabilirim...
Sonra meyveler hakkında konuşabiliriz.Kendine bir yada birkaç meyveyi hayatına özel kılmasını söyleyebilirim elma gibi,armut gibi yada nar hepsinin insana benzeyen tarafları var aslında meyvelerin renkleri de, lezzetleri de insanlara çok benzer...
Sonra suyu anlatabilirim;
Su, yukarıdan aşağıya akıyorsa şelale ola da bilir,olmaya da bilir. Ancak her suyun içilmeyecek olduğu kesindir.Suda insanlara benzer,döküldüğü kabın şeklini alır.Hangi mevsim-deyse o mevsimin sıcaklığını alır. Alır da alır yani yiğidim su insandır, insani birçok özelliği taşır ama ben suyu çok severim dünyanın kirini, pasını alır ama insanın kalbinde ki kiri,pası alır mı onu bilemem işte...
Evet özgürüm;mutluluk eşyalarda barınmaz,sığınağı çer,çöp değil.Yüreğimiz ve şefkatımız.
Hani mükemmel mutsuzluklarından aile olma eyleminin içinde olmanı kesinlikle istemem sevgim acır.
İki insanın gönüllü olarak kuracağı beraberliğin temelin de hiçbir biçimde "razı olmak" ya da "katlanmak" olgusu yatmamalı.
Evet can oğul;birde şu savaş var ya aklımın onaylamadığı ve hiç bir şekilde sevgi bağı kuramadığım savaş.
Sahi insanlar neyin savaşını yaparlar.İnancı olanlar bilirler ki bu dünya fani kimseye kalmaz.
O zaman neden ayağımızın bastığı bir karış toprağa ve gömüleceğimiz en fazlası iki metre toprağa bu kadar eziyet ederiz.
Oğluma,silahlardan uzak durmasını ve nedenlerini anlatırdım;
Söylenen her şeye inanma oğul.Toprak,üzerinde yaşayan insanlar olmadan nedir ki ve her insan bir vatandır unutma...
Bu dünya da savaşı destekleyen, savaşa yardımcı olan her şeye karşı çık,hayata sahip çık oğlum.
Şunu bil ki canını vermeye hazır olan can almaya da hazırdır.
Kendini ve başkalarının canını koru. Bir şey için savaşacaksan savaşı yok etmek için savaş,barış yapıcısı ol.Gücünü zalimlerden değil fikirlerin sözcüklerde erimiş tadından al.
Öyle işlere dur ki,öyle konuşmalar yap ki kötülerin bile kalbi erisin.Savaşın olduğu yerde hiç bir güzellik yaşamaz öyle şeylere dur ki dünya savaşsız uyansın her güne...
Bir kahraman olacaksan,savaşın değil barışın kahramanı ol.
Evet canımın yongası oğul;tüm evreni yüreğinin sesiyle dinle.Unutma kızıldereliler doğayı ve içindekileri yüreğiyle dinleyerek anlamaya çalışmışlar bu nedenledir ki en çok saygı duyduğum topluluk kizilderelilerdir.
Dünyada ki bütün kötülükler neredeyse her zaman cehaletten kaynaklansa da bazen olması gerekenler yeterince anlatılmamışsa ve aydınlatılmamışsa, iyi niyet de kötülük kadar zarar verebilir.
Bu nedenledir ki oğul bir amacın olsun;amaç hayatında neyin gerekli olduğunu, neyin gereksiz olduğunu bilmek demektir.
Amaç, insana dürüstlük bilincini verir. Hedefinden sapmadan,insana durmayan amaçların etki alanına girmeden ve onlar tarafından aldatılmadan ona odaklan. Özellikle en zor şartlarda amacını hatırla.
Amacını gerçekleştirdikçe,yaşamında zenginleşecek.
Ufkunun neresi olacağını başkalarının insafiyetine bırakma.
Yüreğinden öpüyorum oğlum
Olcay kasımoğlu
  

11 Mart 2019 Pazartesi

Kalbinin sesini dinle

Yaşadığım bütün bu olumsuzluklar körük gibi içime işlese de, artık her duygu,her algı gerçek olamayacak kadar şişmişti. O zaman bu freni boşalmış arabaya bir çelme takmanın zamanı gelmişti.
Gün üzerimize karardığı zaman/ Gecenin ışığı söndüğü zaman/Kuşlar ve böcekler çekildiği zaman eyvah/ İşte o zaman ben ölürüm, ben ölürüm...
Emindim bu düzensizlikten, bu karmaşadan, sıkıntılardan bir düzen,duru bir düzen,her şeyi adlandırabileceğim bir kristal çıkacaktı. Sağlığıma yeniden kavuşup, yeniden şifa dağıtıcı olacaktım.
Bugün doğanın koynunda yalnız olmadığım hissettim. İnanmak ve inanamamak arasında bir orta nokta vardır. Huzursuz, kaygılı bakışlar buraya sığınırlar. Şimdi ise bir gerçeklik vardı ve ben bunları deneyimledikçe anlıyordum ki, söylemek ve yapmak arasında kocaman bir deniz vardır. Gerçekten bazı insanları ve olayları incelediğinde evrenin arkasında başka bir şeyler daha olduğuna inanıyorsun; ötekilerse yaşam denen maçın bir yari oynandığını sanıyorlar. 

Bu durumda her iki taraf da önceden paketlenmiş yüzlerce yanıtla hareket ediyorlardı. Oysa benim kendime verdiğim yanıtlar bir terzinin elinden çıkmış gibiydiler. Tam olarak bana uyuyor, başka hiç kimseye denk gelmiyordu.
 Bakıyorum da hayatın kendisine, yıllardır karşımda gördüklerim, kurallar, öğretiler ve günler boyunca sırtımda bir palto gibi taşıdığım hüzünler olmuş. Doğanın bu çıplaklığında ve içime işleyen nağmesiyle, varlığımın bir anını bile kurallara teslim etmek istemiyorum.İçimizde bir yerlerde bir şalter vardır.Gereksinmeye göre, bu şalter yüreğin akımını açıyor yada kesiyordu.
Ne olursa olsun geçmişi geleceğe taşıma ama deneyimle, anların coşkusunu ıskalama ve geleceği korkuya değil umuda bağla ama ya olmasa ihtimaline de, düş kırıklıklarına da hazırla yüreğini.
Ve inandığın, kalbinin götürdüğü yere git, kalbinin sesini dinle, diye bağırıyordu iç sesim. Ve ben o sese sarılmaya hazırdım.


'Simurg Olmak Zamanı' Kitabından 

Olcay Kasımoğlu

10 Mart 2019 Pazar

İçinizde Kaç Koridor Var?

Asya'da dolmakalem mürekkebinden oluşan bir göl olduğunu biliyor muydunuz?
- Ölümden dönmek ister miydiniz?
- Kendinizi bir başkasına devredebilir misiniz?
- Hayat, olduğu gibi mumyalanabilir mi gelecekte?
- Bütün sigara külleri nereye gidiyor olabilir?
- Hiç değilse saçlarınızın sayısını bilseydiniz değil mi?
- Bu günü, bütün günü ve geceyi hemen hemen karanlıkta kalarak geçirir misiniz?
- Yeryüzünde, kişi başına kaç pencere düşüyordur?
- Kaç insan komşumdur?
- Kesinkes hiçbir yanıtı olmayan bir soruyla karşı karşıya geldiniz mi?
- Dünya kütüphanelerinde yıllardır hiç kimsenin hiçbir nüshasına el sürmediği kaç kitap vardır?
- Hangisini seçtiğinizde hangisine haksızlık etmiş olunur?
- Hayatınızdaki katıksızlığın payını biliyormusunuz?
- Merakınızı öldürebilirmiydiniz?
- Kanserin bir türü olabilir mi aşk?
- Yoğunluğunuz nedir?
- Gölgenizi sık farkedermisiniz?
- Görmeden sezer misiniz dolunayı, ayın dolduğunu?
- İçinizdeki entrikacı kaçta kaç?
- İç yasaklarınızın bir kataloğunu yapmaya varmısınız?
- Ne sıklıkta çentik atarsınız?
- Kim ödünüzü kopartırdı?
- Bütün bulutların içinden kopupgeldiği, sonra gidip gene içinde toplandığı bir kaynak neden olmasın?
- Ne kadarından kaçınılabilir?
- Boş yere değil miymiş?
- Hangi sınırdan başlayarak suç işlemeye yatkınsınız?
- Bekleme eşiklerinizi bilir misiniz?
- Olmasaydınız ne değişirdi?
- Ertelediklerim öylece beklerler mi?
- Kiralık gelinlik: kaç vücudun düğünü?
- Can yeleğiniz nerede?
- Cehennem aklımızın neresi?
- Gökyüzüne durup şimşek beklediğiniz oldu mu?
- Kaç kez mumun sonuna kadar gittiniz?
- Demirbaş listenizde neler yeralır?
- Kafesin içinde yaşadığınızı anımsıyor musunuz?
- Bir su olacaksınız: Hangisi?
- Bir vakit olacaksınız, bir an hangisi?
- Yürümenizin vezni var mı?
- Kolay hafif midir?
- İçinizin kışı bitsin ister miydiniz?
- Maske dolabınız büyük müdür?
- İyi gelir misiniz -- sık sık?
- Rotanızı ne zaman seçeceksiniz?
- Bir tür fidye olabilir mi hayat?
- İhanet eşiğinizi tanır mı karşınızdakiler?
- Hangi durumlarda kolay okunuyorsunuz?
- Bir dram kahramanısınız : Hangisi?
- Bir tragedyanın kurbanısınız: Hangisi?
- Tek bir sahne seçermiydiniz,bütün yaşamış olduklarınızın arasında?
- Hallaç tutun : Neyi, nereyi dağıtsın diye?
- Sizde olmadığını bildiğiniz bir erdemin yerine, sizde olduğunu bildiğiniz hangi erdemi gözden çıkaracaksınız?
- Sevgileriniz üvey olmasın?
- Başucunuzda kim, hep uyanmak isterdiniz?
- Hiç uzun uzun, yakından, yağmura baktınız mı?
- Yedek tutulduğunuzu görmek, ne kadar yaralar sizi?
- Yüzdeyüz kaybolmak ister miydiniz?
- Kimin mumyası odanızda dursun?
- Ecel nerede oturur? En çok ne salgılarsınız?
- Yaşanabilir mi -- hiç boşlamadan?
- Bir karşı kıyı var mı ruhunuzda?''
Bütün bu soruların bir yanıtı olmayabilir. Ne olursa olsun mutluluk sizinle kendiniz arasındaki bir meseledir.
Bilgelik insanın mutlu olabilme sanatıdır.
Öyleyse mutlu insan bilge insandır.
Mutluluk söyle bana sen neredesin?
İnsan mutluluğun şartlara bağlı olduğunu zanneder. Ve bu şartlara her geçen gün bir yenisini ekler. Şartlar ailevi, maddi, manevi veya farklı sebeplere bağlanmış olabilir. Şartların ne olduğunun da önemi yoktur zaten, mutluluk önyargıları göre kolay elde edilmiyordur. Mutlaka önce bir şeylerin olması gerekir. Ya da biz öyle düşünürüz.
Unutmayın ki; sevindirici olaylar gelip geçicidir. Asıl mutluluk dışarıda bizi etkileyen şartlar ne olursa olsun, bütün şartlardan bağımsız olabilmek, olanın bir adım yukarısından yürüyebilmektir. Bir adım yukarıdan yürüyebilmek için de olanın farkında olmamız gerekir. Bu sebeple insanın mutluluğunu belirleyen onun farkındalık ölçüsüdür diyebiliriz.
Mutluluk sizinle kendiniz arasındaki bir meseledir.
Bilgelik insanın çok mutlu olabilme sanatıdır. Öyleyse, gerçek mutluluğu deneyimleyebilmeniz için bir an önce içinizdeki bilge ile iletişime geçebilmek dileğiyle...

Burgaz ada

Burgaz adaya gelip de, Sait Faik"ten bahsetmezsek..Sevenlerine haksızlık olur...
Hele ki Ermeni balıkçı ve Topal martıdan bahsetmezsek.


Topal martı ile balıkçının konuştukları bile görülmüştür. Önce martının laf attığına kalıbımı basarım, diyeceğim. İlkin balıkçının martıya laf atmasının mümkünü yoktur.
Raviyanı ahbar işbu muhavereyi şöyle naklederler:
Martı:
Balıkçı:
—Susacak mısın topal, sabah sabah? ..
Martı:
Balıkçı:
—Patlamadın ya! Daha nişana varmadık.
Martı:
Balıkçı:
- Gözünü seveyim topal, sus... Sus da bir yan evvel (bir an evvel) varalım şu nişana. Martı:
Balıkçı:
—Zo bu kadar laf ettiğine bakılırsa pek aç olmalısın?
Martı:
Balıkçı:
—Dur öyleyse de bir istavrit keseyim barim.
Martı:
Balıkçı:
—Amma da kafa patlattın ha!
Martıya bir istavrit başıyla, etlerinden sıyrılmış, kuyruğu titreyen bir kılçık iskeleti fırlattı. Küreklere asıldı. Az sonra sis içinde büyümüş Hayırsız Adalar önümüzde idi. Martı susmuştu. Artık konuşmuyorlardı. Balıkçı o zaman bana döndü:
—Ne zaman balığa çıksam sandalı şıp deyi tanır; peşime
düşer. Bir de uğurlu kuştur; hiç sorma.
—Neden topal diyorsun Varbet?
—Topaldır da ondan.
—Ne olmuş bacağına?
Cevap vermedi. Sustuk. Rüzgâr bir kara kokusu getirdi burnuma. Bozulmaya başlayan bir karpuz kokusu etrafımızı sardı. Balıkçı bu kadarcık konuştuğuna canı sıkılmış gibi susuyordu. Balıkçı dediğin içinden konuşan adamdır ...''

https://www.cafrande.org/mina-urgan-sait-faiki-anlatiyor-seninle-ayni-duygulari-paylasan-adam-sana-en-yakin-insandir/

Hoşgörülü insan olmak

İnsan yaşamını, ifade özgürlüğünü, sadece yasayla korumak mümkün müdür? 
Mümkün olmadığını; yaşadıkça görüyoruz, bunun da bir çok nedeni var.
Her şeyden önce; toplumda hoşgörü ruhu olmalıdır.
Hoşgörülü insan olmak; ruhsal olgunluk ve sağlam karakter ister, buda büyük resmi net görmemizi sağlar.
Hoşgörümüz sayesinde diğer insanları anlamaya başlarız ve onlarla iletişim kurarız.
Hoşgörülü insan olmak; insanın değer yargılarını genişleteceği gibi, çevresinde sevilen, saygı duyulan bir insan olmasını da sağlar.
Hoşgörü temelde; bizden farklı olanları kabullenmeyi, farklılıklardan doğan zenginliği fark etmemizi sağlar.
Hoşgörü; farklı açılardan hayata bakmamıza, yanlış algılamalarımızı da düzeltmemize neden olur.
Empati yapmamıza, kişiler arası iletişim de diyalog kurmamıza vesile olur. Diyaloğun kurulduğu iletişimlerde ise sorunlar daha kolay hal olur. Hoşgörünün hakim olduğu toplumlarda ortak paydada buluşmak kaçınılmazdır.
Toplumda ''refah, huzur, güven, sevgi ortamı oluştuğunda'' bireyler hayattan zevk alırlar, geleceğe güven duyarlar, gergin ve agresif olmazlar.
Velhasıl ‘’insanlıkta ve yalınlıkta’’ başlı başına bir sanattır hoşgörülü olmak !
Olcay KASIMOĞLU

Gördüğünü anlamak ve yorumlamak

Emek verilen, emekle yol alınan her şey zor ve değerli değil mi ?
Resim nedir yada resim yapan insanların nasıl bir düş gücü ve doğayı algılama gücü vardır diye düşünmekten kendimi alamadım?
Bunları düşünürken ''resim yapmanın'' renklerin dansı olduğu bir zevk ve duygu işi olduğunu,özellikle resim yapan insanların, gözlerinin ne kadar keskin olabileceğini düşünürken, aynı zamanda en büyük fikir işçisi olduklarını da düşündüm.
Her mesleğin kendi içinde incelikleri var.
Şiire; el, göz,ruh olmayı seven aklım ve beynim '' içimdekilerin sahıcılığını inandırmak için dünyaya resimler çizeceğim' der..
Evet, insan en içten yerinden hareket ederek bir şeyi iyiye doğru geliştirmeli, gerekli olan budur bize.
Özellikle resimleri işleyen ressamları düşündükçe; resim sanatının bir hesap ya da bir usa vurma işi olmadığını düşünüyorum.
Özellikle resim sanatında; dile düşmeyen sözcüklerin katar katar olup, renklere bulanıp tablolarda inci gibi dizilip bize gülümsemesini görüyorum.
Bununla birlikte; ihanetin, açlığın, adaletsizliğin ve savaşın olduğu dünyaya baş kaldıran fırçalarını renklere batırıp tabloların bağrına sürenleri görünce, bir kez daha sanatın önünde saygıyla eğildim.
Sanat var oldukça, ilim ve bilim sanatla beslendikçe; doğanın ve insanın yoldaşlığı daim olacak..
Gördüğünü anlamak,yorumlamak,empatı ayağını kullanmak ne kadar önemliyse, duygu ve düşünceleri resimlemek de bir o kadar önemli.
Düş dünyamızı besleyen, insan bahçemize değer katan, üreten ve yaşama incecik dokunuşlar bırakan bütün edebi paylaşımları saygıyla selamlıyorum.
Olcay KASIMOĞLU