Translate

17 Eylül 2019 Salı

Bazı hikayeler yarımdır


Anlamadıysan yeniden yaşarsın
Fark ettiysen yenisini yaşarsın.
Mevsim sonbahar, göçmen kuşlar çekildi yuvalarına. Tomurcuklar başını gömdü toprağın karnına ve her şey bir o kadar suskun bahara..!

Ya insan, insan kendiyle boğuşuyor, çelişiyor unutuyor insan olduğunu.
Her şey yaşamak üzerine kurgulanmışken, tüm şarkılar, türküler buram buram yaşam ve sevda kokarken, insanlar da bir dünya, bir mal mülk edinme telaşı!

Yaşarken mi öldürüyoruz sevdiklerimizi, yada gülde dikeni unutan biz miyiz ?
Dokundukça ''Ah'' diyen sese kulaklarımız sağır, yüreğimiz kör, kapılarımız kilitli, ruhlarımız sakat.
Bir dünya telaşına kapılmışız, bir ben bilirim, bir ben haklıyım nidalarıyla kendi içimize yuvalanır dururuz.
Telaş dediğinde, maldan mülkten, mevkiden, diplomalardan, başkalarının gözünde değerli olma, onanma sancılarıyla etrafımıza örülmüş bir cendere.
Sevmiyoruz kendimizi.
Yaşamı kutlamak değil, ölümü kutsamak öğretiliyor bize.

Ölüme dair, Seneca’nın seslenişi oldukça etkileyicidir;

“Ölümün olduğunu öğrenir öğrenmez, hayattan çekilmeye karar vermemişsek, burada bulunmamızın tek nedeni var mutlu olmaktır.
O zaman, üçgenin ille de üç kenarı olacak diye bir kural koymaya biliriz…” Ama insanoğlu kural koyar, insan oğlu nefsinin kölesidir, çok azı nefsini terbiye eder. ben ben diye bağırır durur, bencildir.
Kendimize adil, kendimize namuslu, kendi egolarımız tavan oldukça , aramızdan usul usul kayanları göremeyeceğiz, sessiz çığlıkları duyamayacağız.

Ozanın dediği gibi, “Hayat sunulmuş bir armağandır insana.” ama ne kadarımız bu armağanın değerini biliyor, ona hakkını veriyoruz?
Yoksa, hoşumuza gitmeyen bir armağan gibi, onu bir kenara koyup, eskimesini, yok olmasını mı bekliyoruz?

Ya da kaybetmek midir ölüm?
Varlığın esas olan huzura, serbestliğe kavuşması mıdır?
Her ölüm, erkendir diyen şair yanıldı mı bir yerde?
Esas olan, yaşamın ne manaya geldiğini çözemeden ayrılmanın garip yoksulluğu mu, yoksa sonsuzluk dediğimiz, aslında yaşamdaki sonsuzluk değerinde bir an mıdır?

"Çoğumuz ömürlerimizi sadece minik bir "kelebek etkisi" için yaşıyoruz belki de. Ama o etkiyi yaratacak dönüşümlerden ya da çabadan fersah fersah uzağız. Haliyle dünya bir bumerang gibi bize geri dönüyor bu durumda, hiç değişmeden... İşte bizim trajedimiz bu, içten dışa büyüyen bir kısır döngü."
Oysa, insanın huzur ve memnuniyeti dışarıda değil içindedir.

Ve bizler ölümlü dünyaya, bitimli hayatlar almaya çalışıyoruz, birde bakıyoruz ki;
“Özenle sakladığınız bir sarı lira gibi ömrümüz, vakit gelip, sandıktan çıkarttığımızda bakıyoruz tedavülden kalkmış.

Evren bile tamamlanmamış hiç bir şey bırakmazken, eksiğe müsemma gösterir mi yaşam sizce?

Bitmemiş aşklardan düğümlere, yaşanmamış duygulardan tatmin olunmamış ilişkiye, dengesi şaşan terazinin eksik kalan kefesine, gizliye saklıya, arkadan iş çevirene, hırsından delirene, tutkusuna yenik düşene, can yakana, can alana, dönüşüme direnene, dönüştüremeyene, ben deyip bize geçemeyene yaşam bir şey verir mi sizce?

Bir insanın yaşama kattıkları, kültürü, ahlak anlayışı, ait olma bilinci kendine namuslulardan olmamalı.

Yaşama kırgın, kendimize küs, umutları ayağından vurup, bir ipe dolayıp boynumuzu yada kör bir kurşunla hoş çakal diyenler kadar, yaşarken kendini bulamayanlarda beni bir o kadar üzer.

Olcay Kasımoğlu

16 Eylül 2019 Pazartesi

TARIK ''AKAN'' GÜZEL ADAM...

Gerek sanata duyduğum saygı ve sevgi, gerekse dünyaya iz bırakan insanlara duyduğum minnetle ışıklar içinde uyusun diyorum, gülüşü yüreğinde asılı adam!
Senin hakkında, boş ağızlar eğri konuşuyormuş, konuşsalar ne yazar !
Diriye saygısı olmayandan ölüye saygı beklemek yanlış olur.
Zaten, herkes kendine yakışanı yapar, yüreğindekini kusar. Dinlemiyorum o uzun kulaklıları..boşa gitmesin sıcaklığın..
Ölüm yaşama dair. Sadece, bir daha görmeyeceğini bilince, hüzünleniyor insan, benimki de bu hesap. Yoksa yazık oldu demeyeceğim, gerek de yok zaten. Dünyaya dokunduklarınla, dokuduklarınla sen hep yaşayacaksın..
Sana Rus şairi Andrey A.Voznesenki' nin çok sevdiğim şiiriyle seslensem, olur mu ?
Diyor ki;
''Selam Oza, dilerim ışıl ışıl kalırsın hep, bir sokak fenerinden sızan ışık gibi.
Suçlayamam, bırakıp gittiğin için beni,
şükür ki girdin hayatıma...''
Evet, iyi ki girdin hayatımıza. Öylesine değil, anlamlı yaşayarak bilincimizi besleyenlerden oldun. Bu dünyaya güzel izler bıraktın.
Direncinle, mücadele ruhunla dokundun bu dünyanın yüzüne.
Bizim yüzümüzde senin yüzüne ince güzel adam !
Yüzünü hep güzelliğe çeviren adam, kimin ne dediği umurumda değil.
Herkes önce bir kendine baksın. Lüksü, şatafatı baş tacı yapanlar, kuyruklu yalanları şakşaklayanlar, işine gelene ağam-paşam diyenler gerçek devrimden ne anlar !
Yaşadığı toplumu tanımayanlar, sanatı, bilimi al aşağı tırpalayanlar, kendini kul kapısına eşik yapanlar, onurunu arka cepte unutanlar, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanlar ne anlar Tarık abimizden.
 Biliyorum, gittiğin yerlere çok yakıştın.
Şanın Sevgimizde..
Bir adet manolya'yı senin için sulara bırakıyorum... Karanfil yanağından öpüyorum..
Yaşamını onurla tamamlayanlara selam olsun..
Olcay Kasımoğlu/ 17.09.2016
Resim: Onur Aras

Neyin tanıklığını yaptığımız önemlidir .

Bizi bir arada tutan ve bizi ortak değerlere çağıran sanatın bütün kollarını minnetle kutsuyorum.
Şiirin, hikayenin,romanın, resmin, fotoğrafın, heykelin olduğu her yerde sanat kokar. Bu kokuların biricik sahibi sanatçıdır.
Sanatçının engin düşleri, yenilikçi düşünceye olan açlığı, edinimleri ve en değerli sezgisi; bu kokunun mayasıdır.
‘’Bugün dünyamız,sermaye düzeninin yasalarına göre yöneltilmekte ve bu düzenin temeli, üretim ve tüketim ilişkisine dayanmakta artık. Hiçbir şey, ama hiçbir şey bu düzenin dışında değil.
Eğitim, sağlık,bilgilenme, teknoloji, din, aşk, ahlak, edebiyat, sanat ve aklımıza gelen her-şey bu düzenin, bu çarkın içinde yeniden anlam kazanıyor. Böyle bir devinimin hiş kuşkusuz sağlıklı işleyebilmesi için halden bilene, hali okuyabilene, halden anlayabilene ihtiyacı var.
Özellikle sanatın, bir hesap ya da bir usa vurma işi olmadığının farkındayız. Sanat var oldukça, bilinçle beslendikçe; doğanın ve insanın yoldaşlığı da daim olacak...
Çağdaş değiş-imsel anlayışın önünü açan, bu ütopyanın gerçekleştirilmesine katkıda bulunan sanat aynı zamanda aydınlanmadan yana olmayan kanemicileri rahatsız eder.
Böyle bir rahatsızlığı bertaraf etmenin, bu kokuşmuş hayattan sıyrılmanın en güzel yolu yine sanattan geçiyor. Ve üretiyorsa insan,gelişime; döngünün ilahi iradesiyle katkı veriyorsa, büyük girdaplardan uzak, bilim ve sanatla beslendikçe; doğanın ve insanın yoldaşlığı daim olacak.
Düşünce ve duyguların bir arada eylemlere yönelmesi, bu hayatımızın en önemli noktalarından biridir. Bizi bağımsız, aydınlanmış, sorumluluk bilinci gelişmiş bireyler yapar.
Gördüğünü anlamak,yorumlamak, empatı ayağını kullanmak ne kadar önemliyse, duygu ve düşünceleri sanatla anlatmak da bir o kadar önemlidir.
Çünkü sanatçının kapasitesini o sanatçının bilinci belirler.
Değerli dostum Raif Zorlu' da kendine özgü, bağımsız, insana ve yaşama değer katan bir yetkinlikle kendini sanatıyla donatmış. 21.yüzyıl her ne kadar teknoloji çağı olma yolunda ilerlese de insanlar her zaman sanata aç ve susuz olacak. Bu açlığı ve susuzluğu ancak şairler,ressamlar ve yazarlar çare olabilecek ama gerçekten işin bilincine varmış olanlar.
Değerli üstadım Raif Zor'u uzun yıllardır tanıyorum.
Sadece sanat üreten değil aynı zamanda insanlara uzattığı cömert eliyle, vicdanı ve merhametiyle,dostluğuyla bizlere her zaman umut aşılamıştır. Bunu çok önemli buluyor ve önemsiyorum.
Çünkü sanata gönül verenlere de yol gösterici olmakta bir sanattır. Bu insanı boyutuyla sanatı taçlandırmaktır. Hayatımda her zaman özel bir yeri olacak olan üstadım Raif hocam, bana verdiğin maneviyata her zaman müteşekkürüm.
Dünyamız insan eliyle kirletilirken; İki yüzlü, içtenliğini yitirmiş dostluklar, çıkarcı ilişkiler, onursuz davranışlar, insan yüreğini incitiyor.
Susmanın sınırını tüketiyoruz, tiksindiriyor ucuz çıkar ilişkileri. Savaşlar ve doymak bilmez insan hırsları örseliyor ömrümüzü. Sanatı sığ sularda boğmaya çalışanlara karşı her zaman tetikte olacağız.
Bu tetik Raif hocamızın fırçası, kalemi, ahlakı tavrı, duruşu ve bilincidir. Hani, kendilerini de kıskanmıyor değilim, bu kadar yetenekte bir kişiye verilmez ki tanrım.
Olsun bizde idare edeceğiz bize sunulanla... iyi ki varsın, iyi ki bu dünyaya iz bırakacak olanlar-dansın.
Ardahan Kültür ve Sanat Platformu ve Ardahan eğitim ve kültür derneği olarak kendisini yalnız bırakmadık.
Sanata kattığın değer ve emeğe, bilincine, insanı duyarlılığına kendim olma adına teşekkür ediyor;
Düş dünyamızı besleyen, insan bahçemize değer katan, üreten ve yaşama incecik dokunuşlar bırakan bütün edebi paylaşımları saygıyla selamlıyorum.

İnananlar Başarır.

Vatan sevgisi doğayı korumakla, insanı sevmekle başlar.
Sevmeyi bilmeyen yol açmayı da bilmez.
Yeşil çam ormanlarının yurdu, ovaları bin bir çiçekleriyle bezeli, her mevsim dağlarının tepesi karla kaplı, kışı tipisi-borani bol olan Türkiye'nin güzel çocuğu Ardahan/Göle ilçesi;
Bir kez daha, ortak değerlerin bizi bir arada tutan görkemli zenginliğini gözler önüne serdin.
Göle halkı bu bilinçle bir araya gelmenin haklı onurunu yaşadı.
Bölgemizin STK'lari, Göle Kadın meclisi, iş adamları ve toplumun aydınlanmasında kilit görevi gören, toplumların kültürünü, tarihi dokusunu geçmişten bugüne taşıyan, geleceğin ebeveynlerine miras bırakan kalem emekçisi yazar ve şairlerimizi kutluyorum.
Sahipsiz ve kimliksiz kalan her-şey er veya geç çürür.
Bizler kimliği insan olanlar, doğanın talan edilmesine, ilkesiz siyasete, kadınların yaşam haklarının elinden alınmasına, çocukların eğitim hakkinin gasp edilmesine;
Nerede olursak olalım daima karşı olacağız.
Biz hiç kimsenin mali değiliz
Doğanın yağmalanmasına, cömert ormanlarının talan edilmesine sonuna kadar direneceğiz.
Eğitim hakkının parası olana değil çocuk, yetişkin herkesin hakça hakkı olduğunu sonuna kadar savunacağız.
Kaldiki eğitim ve sağlik doğuştan sosyal bir haktır.
Yaşamı anlamlandırabilmek:
Acıda, kederde, sevinçte, mutlulukta ortak paydada buluşabilmek, paylaşabilmek, çok sesliliği savunmak; ancak kuru gürültüden kaçınmak, haklıdan yana olmak, haksızlığa karşı tavır almakla, "Kuşlar gibi özgür ama beraber" olabilmekle mümkündür.
Etkinliğin oluşmasında emeği geçen herkese teşekkür ediyoruz.
"Ormanlarımızın yok edilmesine hayır" imzasını destekleyen bilinçlere minnetle... biz olmak yeniden tohuma durmaktır.

Aprdahan Kültür ve Sanat Platformu Başkanı

Bekleyişler bulur sahibini

Yaşamak başlı-başına bir serüven; inişleri ve çıkışlarıyla, fırtınası, rüzgarı, boranı ve gökkuşağı ile.. doyasıya yaşamak.. Doğanın içindeki gizleri fark ettikçe kendini fark etmeye başlamak..
Velhasıl yaşam-yaşamak bir sanat; onlarca, yüzlerce kanaldan beslene bilir; ama en önemli kanal ; insan! Onu tanımlayan, onu destanlaştıran, şiire,hikayeye geçiren tek varlık. Onu yok eden de...
İnsan ilişkilerini bir ağacın dallarına benzetirim. Dikkatli baktığında aynı kök üzerine kurulu bu dalların hiç biri, yön olarak, ebat olarak birbirine benzemezler. Bir kısmı gölgede bir kısmı güneşe doğru bir kısımda yere yakındır.
İnsan yaşamının koşullara ve imkanlara göre nasıl çeşitlendiğini hatırlatır.
Hepimiz insanız lakin hayatın içinde düştüğümüz kareler bile aynı rüzgarın yönüyle esmez..Kimimiz hayata 1/0 yenik başlar kimi el bebek gül bebek, kimine sokaklar kimine de hayatı sadece seyretmek düşer ve insan, en çok kendisinden korkar.
Kendi duygularından, güçsüzlüklerinden, zaaflarından, acılarından, coşkularından ürker.
Onun için kaçar yaşamdan, aşktan, öfkeden, sevinçten, kendisinden kaçar.
Ve sonra yaşam, hepimizi kendi sofrasında ağırlar.
İnsan; hayatı keşif etmeye, değişmeye başlar.
Hayatın özü değişimken değişmemek, dönüşmemek için direnmek bir çiçek tohumunun hayır ben büyümeyeceğim böyle kalmak istiyorum demesine benzer.
Değişmek, gelişmek insan olmanın anlamıdır, beyinde başlar; düşün karar ver ve uygula.
Hayat mazeretlere kurban edilemeyecek kadar kısa öyle ise durma, geçmişinle barış kendinle barış korkularınla yüzleş ve değiştikçe geliş.
Hayatın özü değişimken değişmemek, dönüşmemek sadece yerinde sayanlara göredir. Yoksa anlamlı yaşamak isteyenler değişimin ve gelişimin, yeni şeyleri keşif etmenin ve yaşamın en büyük macera olduğunu, yaşama verdiği enerjinin önemini bilirler.
Hayat bir maceradır derken burada devam eden bir macera, bilinmeyene doğru sürekli bir serüven var.
İnsanlar, mevsimler gibidir; yaşamadığımız sürece anlamayız nedir, neye kadirdirler...
Eğer bir fırtınada, çıkan fırtınaya teslim olursan arkasından açacak güneşten nasiplenemezsin yada sağanak yağan bir yağmurun ardından doğan yediveren gök kuşağını göremezsin...
Tıpkı kasvetli ve bulutlu bir havanın ardından kendini gösteren güneş gibi olabiliriz...
Mevsimler gibiyiz, hayatın bütünlüğünden vazgeçemeyiz, her mevsimin hakkını vereceğiz...
Düşe kalka,yana yana, gülerek,ağlayarak,insan yanımızla !
Değişimi inkar insanın kendini inkarıdır, kendine yapacağı en büyük haksızlıktır. Fiziksel, biyolojik, psikolojik değişimler hayatımızın dizgileridir.
Önemli olan her değişimin dönüşümünü, yaşantımıza faydalı eylemlere dönüştürebilmektir.
Her şeyin bir bedeli var derken şarkılar, değmez mi ''yaşamın'' yaşamak gibi bir anlamı varken, yaşamı kucaklamaya, kendin için, herkes için iyi bir şeyler yapmaya ve direngen bir umutla sevgiye sarılmaya,değmez mi?
Olcay KASIMOĞLU

13 Eylül 2019 Cuma

Velhasıl yaşamak ve yaşatmak ince bir iştir.

Bizler, kimliği sadece insan olanlar;
*Egemenlerin, kendi şahsı çıkarlarını korumak için ”şiddeti ve insan açlığını” gizliden gizliye desteklemelerini reddediyoruz.
Fotoğraf açıklaması yok.
*Dünya yüzünde birbirine düşman halklar yaratılarak, egemenlerin amaçlarına hizmet için suni gündemler yaratıldığını biliyoruz, bu oyunda piyon olmayı reddediyoruz.
*Kadınların, çocukların ve savunmasızların, siyasetin malzemesi olmalarını reddediyoruz.
*Yaşayan her insanın insanlığa ve evrene karşı sorumlulukları var.
*Emek ve sermaye çelişkisinin gerçekliğine suskun kalamayız. Emeğin özne olduğu, sınıfsız bir yaşamın mümkün olduğu bilinciyle ” Dünya herkese yeter” anlamının içtenliğiyle, egemenlerin oyunlarına hayır diyoruz.
Körü körüne bir şeye inanmak onu haklı ve ahlaklı yapmaz.
*Üreterek yaşamlarını anlamlandıran, sadece kendisi için değil herkes için ”daha güzel, eşit, adil, özgür” bir yaşam kurmak için mücadele eden, haklıdan yana tavır alanlar;
Sorgulamadan inanmanın, anlamadan yorumlamanın, araştırmadan bilmeden ahkam kesilmenin bütün olumsuz taraflarını reddediyoruz.
Ne olursa olsun, yaşamak, kulun kula kulluğu değildir.
Onurunla, namusunla, halkınla, şerefli, bağımsız yaşamaktır, yaşamak.
Emeğin hiç bir zaman sorgulanmadığı bir yaşam ve sağlıklı sevgi anlayışıyla büyümek, ahlaki olgunluğa erişmek, iyiliğin, sevginin parçamız olduğunu bilmek, insanın asıl doğasına ait tüm özellikleri unutmadan, varoluşumuzun, özümüzün güzelliklerinden utanmadan yaşama yürümek, yaşamı değerli ve anlamlı kılıyor.

gerçekler
haramiler sofrasında dara çekilir
şimdilerde zaman bir gergef işler
yalanlar geceyi pembeye boyar
herkes bin defa yalnızlığa yenilir
bin defa cehennem ateşi yanar yüreklerde
acılar dilsiz, umutlar eşkıyadır bu şehirde

üzülmelerini iyi tanı bu şehrin
hepsi saklar yüzünü, kirli bir atlas gibi
herkes kendi rengine boyar dünyayı
bilmez renk körünü ,yüreğe körü
herkesin tiyatrosudur bu şehir
herkesin görünmeyen sahnesi

oyuncular arsız, oyuncular ilkesiz
satıcılar şakşakçı, yürekleri paslı
yürekler inceldi en yorgun yerinden
kırıldı insanlık
şimdilerde oynak sular basmış göbeğini
görünmez yalçın dağlar arkasında kalmış hürriyet

solunarak süzülen bir ömrün bahçesinde
sihriydi bütün dile gelmemiş tutkuların
esin çağlayanı gibi akardı yüreğin ırmaklarına
şimdi tende dindi suların çağlayışı
gözlerine bağdaş kurmuş umut ışığı yok
öpüşlerden düşlerin tılsımı yolundu
artık kimseler yüreğinden ağlamıyor göze

umut kimsesiz;
sevginin bakışları mıhlandı çorak yüreklere
yalnızlık giyindi üşüten hoyrat rüzgarları
gülüşler gamzesiz, soluk, ısıtmıyor içimizi
can bitkin, yürek tutsak, dil umutsuz
köreldik yüreğimizin sesine
oyuncular arsız, seyirci umarsız
sevincin çığlıkları kısık
artık buyur etmiyor evren sinesine
içtenliğin kaleleri kuşatıldı
şefkat uyuşuk, kindarlık sinsi ateş
sanat bilim soysuzun tezgahında tutsak
Etiketlenen kişileri bunu göre

11 Eylül 2019 Çarşamba

Kış masalı

Çoğumuz hayatımızı dengede tutmak için kurallar koyarız. Düzgün konumda tutmaya çalışırken, içine neşeyi katmayı çoğu zaman unuturuz..
Oysa hem neşeli hem de düzgün yaşayabiliriz varsın bazı günler hayat rutinden çıksın. Ne olur yani ara birde olsun bizim de çılgınlıklarımız olsun.
Niye her şeyi yaşa dizeriz ne yani illa on sekizinde mi gece mehtap izlenir. Ne yani, balon uçurmak için illa da çocuk mu olmamız gerekir.
Bırakalım, hayat içimize, zamanlara bölmeden mutluluk içinde aksın. Aklımız ilime, bilime daha iyi bir dünya için çalışsın.
Çocukların köklerine fideler ekelim. Büyüdükçe güneşe dönsünler yüzlerini, verdiğimiz güvenle solusunlar havayı, ısıtsınlar yüreklerini.
Kınamak, yargılamak kelimelerinin sadece anlamını bilsinler. Her zaman çözüm ustası olsunlar. Çözümsüzlüğün değil çözümün parçası olmanın haklı gururunu yaşasınlar.
Yaşamamızdan, yaşadıklarımızdan biz sorumluyuz eyer biz bu bilince sahip değilsek yaşamamız için gereken emeği, çabayı gerektiği gibi ortaya koyamayız. Hayat karşılıklı bir aynadır. Vermek kadar almak, almayı bilmekte yaşama karşı sorumluluklarımızdandır.

çocuk kahkahalarından
çiçeklenmiş ağaçlardan
çorak gönlüme söyleyemediklerimi
yıkıp geçen bir yol olsan...
gelsen düşsen cemreler gibi içime
bu acılar,
 yüzlerdeki derin çizgiler yok olsa
sevgiye bağdaş kuran gözlerimin penceresi olsan
gözlerinden başka diyar bilmese yüreğim
ellerimden ellerine,
yüreklerden yüreklere
acılardan sevinçlere bir yol olsan
ayaklandırsan söze yenik sevinçlerimi...

Olcay Kasımoğlu

Her şey insanın kendi ruhuna yapacağı yolculukla başlar.

''Bazen önemli olmamalı gidecek olan yada gelmeyen... Çünkü bazen başlaman gerekir herşeye yeniden...''. NAZIM HİKMET
Gerçek sevgiyi ve anlayışı bilen, bunu da başkalarıyla paylaşabilen insan aranmaktadır günümüzde.
Görüntünün olası içeriği: bir veya daha fazla kişi, açık hava ve yazı
Hepimiz kendi renklerimizle bu dünyanın döngüsüne hizmet ederiz.
Mevlana ne güzel demiş;
''gel, gel, ne olursan ol yine gel,
ister kafir, ister Mecusi, ister puta tapan ol yine gel,
bizim dergahımız, ümitsizlik dergahı değildir,
yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel…”
Burada ki sevginin en önemli özelliği ''beraberinde anlayışı da barındırmasıdır'' lakin burada ki anlayış, yanlışa tolerans değildir.
Mutluluğu sağlayan en temel duygu ''sağlıklı sevgi'' ve ona yol açan anlayıştır.
Hoşgörü diye yıllardır nitelendirilip durulan ancak bir türlü kavuşulamayan duygunun ortaya çıkmakta zorlanmasında ki temel etken de budur.
Çünkü:sadece hoşgörü ile ''sevgi anlayışına'' varabilmemiz mümkün değildir.
Burada ki davetin çoğu zaman yanlış anlaşıldığını düşünmüşümdür.
Burada ki çağrı ''kötüde olsan, namussuz da olsan, hakta yesen, zalimde olsan'' gel değildir.
Burada ki anlayış tamamen insan oğlunun dünya evi üzerinde ki siyası, dini kimliklerin hangisinde karar kılmış olursan ol bizim dergahımız iyilik, umut,sevgi yolu gel diyor, kaldır aradan engelleri...
Ve en önemlisi herkesi sevemeyeceğini de her şeyi bilemeyeceğini de fark edebilmeli insan, her şeye sahip olamayacağı gibi.
Her şey için çok geç olmadan, kendi özümüzle tanışmak ve varlığın diliyle yeniden doğabilmek için ötelediğimiz, ertelediğimiz ne varsa hayata geçirmeli, hepsinden önce ''bilgilenip'' sonra ''fikir sahibi'' olmalıyız.
İnsan özgür yaratılmış iken, bitip tükenmek bilmeyen bencil arzularına yenik düşünce, zaaflarının esaretinde bir köle olarak yaşadığını fark edemez bile.
Artık fedakarlığın hakikatinde ''kendimize'' emek vermenin vaktidir.
Her şey insanın kendi ruhuna yapacağı yolculukla başlar...
ağırdır yeryüzüyle yaşamak,
hafiflemek isteyen
sağlam bir seviyle sevmeli kendini
insan ki en çok kendine gömüdür
kapatılmış ruhları çıkarmalı gün yüzüne
eşsiz bir içtenlikle baştan ayağa
sağlam bir seviyle kendini sevmeli...

yığınlar ülkesinde
ararken yeryüzü mutluluğunu
insan ki en çok kendine gömüdür
özgür soluğu
kapatılmış ruhları çıkarmalı gün yüzüne
işlemeli kendini özgün sevgiye
var olan can,
oluşa dolan can olmalı
güneşle esrimiş can da açan
sağlam bir sevgiyle kendini diri sevmeli...
Olcay Kasımoğlu

10 Eylül 2019 Salı

Fark-ettiklerimiz ve fark-edemediklerimiz var…


İlla Barış
Görüntünün olası içeriği: kuş

sevdim gökyüzünü
mavili penceresiz
sevemedim tutsaklığı bir türlü
beyaz güvercinler maviye kardeş
gökyüzünde süzülürken
nazlı, işveli
ben şimdi
nasıl sevmeyeyim güvercinleri
beyaz beyaz uçarken mavi göklerde
ah aşkın ilk dokunuş çiçekler
yeşili dallarda
yarın gönlüne bir demet huzur
duygu duygu açarken
olduğu yerden
özgür denizler baktığımda engin
sonsuzluğa götürürken beni kucağında
nazlı nazlı balıklar yüzerken
bu engin bakışı nasıl sevmeyeyim
 sevemedim kafesleri
saksıları
akvaryumları
prangaları
penceresiz damları
dört duvar içini de sevemedim
isterdim
 bütün canlılar
sinesinde sevdalar büyütsün
özgürlüğe dair
her canlı
ait olduğu yeri yaşasın
yeryüzü çiçeklerin
gökyüzü güvercinlerin
deniz içi balıkların olsun

çocukluğumun
masun düşleri bunlar
herkesi seveyim
kardeş bileyim herkesi
olmasın dünya sınırları
her tarafta barış olsun
savaşlar olmasın
kardeşlik olsun
dünyada ne kin kalsın
ne de düşmanlık
seven sevdiğini alsın
zafer sevgiye yazılsın....
Olcay Kasımoğlu

Yaşama ne verirsen sana onu yansıtır.

Ne kadar sık duyarız "Şimdi bildiğimi keşke gençliğimde bilseydim.''diyen kişinin serzenişlerini.
Keşkesiz bir yaşam için kim olduğumuzu ve ne istediğimizi bilmek yetmez. Hayatının gelişmesini istiyorsak, onu iyileştirmeliyiz. Yaşamayı ve paylaşmayı da bilmek gerekir.
Çünkü;
Biz dünyayı ne kadar aklımızla tasarla-sakta yaptıklarımızla şekillendiriyoruz. Hayatta herkes bir şekilde ederini bulacaktır, ben buna gönülden inanıyorum.
İnsan sınırları değil sınırları zorladığı kadardır. Herkes kendi hayatının tarlasıdır. Kendi kullanma kılavuzuna uygun kullandıkça, hayatının en büyük hazinesinin içinde olduğunu görecek.
Her zaman kalıcı değişimler içten dışa doğrudur. Güzel olan her şey önce içte başlar. İnsan aldığı kararlarla gelecek değişimleri hafife almamalı. Her şey bizim içimizdeki ışıkla önce pervane sonra şekil veren olacaktır.
Biz kendi kanatlarımızla uçmaya karar verdiğimizde sloganımız”Her şey benim içimdeki benle başlar”deyip hayatı arkasına almıştır zaten. Her şeyi belki yapamayız ama kendimize saygılı bireyler olarak bu hayatın içinde değerli, üreten, paylaşan, keşkesiz ve sevgi dolu bir yaşam icra edebiliriz.
Bunu için hiç bir zaman geç değildir. Keşkesiz bir yaşam için yalnızca hayatı seyretmeyelim. Hayatın kendisini yaşayalım. Hayata geldiğimiz yer ile gelmek istediğimiz yer arasında geçiyor ömrümüz. Seçtiğimiz her şey için, başka bir şeyden vazgeçmemiz gerekiyor. Bazılarımız şartlara şekil veriyor, bazılarımıza da şartlar şekil veriyor. Keşkelerle yaşayacak kadar uzun değil ömür. Bizi hayattan alan, hayata katarken eksilten her şeyi protesto ediyorum ve diyorum ki biz bu dünyaya iyi ki geldik diyebilelim.
Ramgarh Lake ne güzel ifade etmiş "Keşke"nin panzehiri "iyi ki"dir.
İlki ne kadar pısırıksa, ikinci o denli yiğittir.
"Keşke"li cümlelerde nasıl yaşanmamışlığın, yarım kalmışlığın o ezik tuzu kuruluğu varsa, "iyi ki"lerde de göze alabilmişliğin, riske girebilmişliğin, tadına varabilmişliğin mağrur yaraları kanar….
"Keşke"cilerin hayatı, kasvetli bir pişmanlıklar mezarlığıdır.
"İyi ki" öyle mi ya!...
Onda, yara bere içinde de olsa, yana yana, ama doyasıya yaşamış olmanın iç huzuru ve haklı gururu haykırır.
İyi ki sevmişim onu…
İyi ki buradayım…
İyi ki tanımışım o güzel dostu…
İyi ki doğurmuşum sizi…
İyi ki ailem sizsiniz…
İyi ki bu mesleği seçmişim
İyi ki… İyi ki… İyi ki…'' okurken bile soluğum kesildi.
Ve yine iyi ki sevmekten, umut etmekten hiç ama hiç vazgeçmeyeceğim diyebiliyorum.
O zaman neden tesadüfmüş gibi yaşayalım. Bahşedilen akılı niye mutluluk, huzur yolunda tüketmeyelim ki? Neden sanki!… Hayatı hoyratça kullanan insanlara mutluluğumuzu törpüleme fırsatı vermeyelim. Hayat gel beni al demez. İçimize ışık verelim yeter. Köklerimiz içimizde. Ve hepimiz hayatın içinde başak taneleriyiz....
Yüreği sevgi dolu bir insanlarla bir yaşam paylaşmak, insanın tüm motorlarını çalıştırır.
Ne güzeldir birine “İyi ki Varsın” diyebilmek..
Ayağa adım olur, dile söz olur, omuza dokunuş olur.
Her şey kendiyle çoğalır
Sevgi sevgiyle çoğalır
Sevgi olmasa
Su gibi kendi çukurunda kuruyabilir insan.
İyi ki Varsın Ne Güzeldir "İYİ Kİ VARSIN" diyebilmek....
Ve İnsan kendini en iyi eylemleriyle ele verir. Goethe’nin dediği gibi ”İnandığı gibi yaşamayan, yaşadığı gibi inanır.”
Hayatımızda ne olursa olsun ne yaşamış olursak olalım kendi ilkelerimiz, değer yargılarımız olsun.
Kafa karışıklığı tüm kötülüklerin anasıdır. İnsanı içten içe yer. Hayatla aramıza tel örgüler çeker.
Bunu için zihnimizi düzenleyip ,yargılarımızı periyodik olarak gözden geçirmek bize akıl yollarını açar. Ve kalbimiz, kalbimizde kirlenir onu da ışığa çıkarıp ara bir temiz hava aldırmak gerekir.
Yaşama ne verirsen sana onu yansıtır.
Her fikre açık olalım ama kalbimize sadece seçtiklerimizi alalım. Hırslar, egolar,keşkeler kalbimizi katılaştırmasın. Hiç bir şeyin bizim gül bahçemizi tarumar etmesine izin vermeyelim.
Yaşama ne verirsen sana onu yansıtır. Yaşam davranışlarımızın bir aynasıdır. Yaşamda ne ekersek onu biçeriz. Keşkesiz ebru tekneleri olsun. Canı cana çağıran, sevgiyle buluşturan edeple yoğuran. İyi ki varsın diyen...
Bize verilen şu ömürden başka neyimiz var?
Keşkesiz bir yaşam diliyorum..

9 Eylül 2019 Pazartesi

Bazen bizlerin umudunu kestiği adaleti, hayatin akışı sağlıyor.

Görüntünün olası içeriği: bir veya daha fazla kişi ve yazı
Sanatçı;
 İnsanlığın doğuştan yaşam hakkı olan değerleri sonuna kadar savunabilen, evrensel değerleri içselleştirebilendir.
Bazen bizlerin umudunu kestiği adaleti, hayatin akışı sağlıyor.
Zaman ise en iyi şahit ve en iyi tanık, ilk anda öyle gözükmesede..!
Salka Valka, etkileyici bir roman.
''Kitabın satırlarında yer alan, kapitalizmin işçiler üzerindeki yıkıcı etkisine, çoğalttığı yoksulluğa aşinayız.
Geleneksel üretim tarzından vazgeçerek yoksul birer proletaryaya dönüşen Oseyri köylülerinin süreci, günümüz Türkiye’sindeki köylülerin yoksullaşma sürecinden çok da farklı değildir.
Yazar, ahlakı, dini, kapitalizmi, Bolşevizm'i, sendikalaşmayı, sosyalizmi, grevleri, yarattığı bu zengin karakterler aracılığıyla sorgular. Daha geniş bir perspektiften bakıldığında Laxness, Birinci Dünya Savaşı’nın ardında bıraktığı dönemin ağır şartlarını, kötü ekonomik koşullarını, bir kuru ekmeğe muhtaçlığı, adeta direncin, umudun simgesi olan küçük bir kız üzerinden okura aktarmaktadır.
Salka Valka, hayatının her alanında mücadele eden, başkaldıran, yenen belki de yenilen ama inancını hiçbir zaman kaybetmeyen ve bu inançla var olan okurlar için oldukça önemli bir içerik olması bakımından okunmaya değer..''
Doğa ve kitaplar, onları görebilen gözlere, hissedebilen yüreklere aittir.
Kitaptan anlıyorsan bir gözün hep yaşamda olacak.
Yaşamdan anlıyorsan bir gözün hep kitapta olacak.
Olcay Kasımoğlu

Öz doğamızı açığa çıkarmalıyız

''Kendimize her gün soralım; ''İçimizde ifade edilmedik ne kaldı ?' 'diye.
O her ne ise, açığa çıkaralım..''
Kendimizi, yaşamın değişen akışına uydurmak için sürekli farkındalık içinde olmalıyız.
Sınanmaktan, yüzleşmekten korkmamak gerekiyor.
Ancak o zaman doğru ile yanlışı birbirinden ayırt edebiliriz.
Yüreğimiz bir maden gibidir, işlenmedikçe ürün vermez.
''Soralım kendimize her gün; 'İçimde dışa vurulmamış ne kaldı?''diye.
İçimizdekini dışa vurmadıkça, öz doğamızı açığa çıkartamayız..''
Yaşamımızı bütünlük içinde yaşadığımız zaman, yaşamın temel akışından ayrı kalmaktan korkmamıza gerek kalmayacaktır.
Ne olursa olsun hayat var ve hep olacak. Basitçe “Her şey yolunda, biz yalnızca farklıyız, anlaşmak zorunda değiliz” der, hayat !
Ve "İnsanoğlu kendi kendine yetmeyi bilseydi en önemli sorununu çözümlemiş olurdu." der kafka.

‘’Değilmi ki, sonum başlangıçtır.'' demişti başka biri de.. Bu gerçeği ret edenlerin elinde kalan sonsuz seçeneklerinden biriydi ; azaldıkça çoğalmak, çünkü, azaldıkça arar insan. Fakat yepyeni var mıdır..bilinmez..olmalı mı mutlaka olmalı..Umut da tam orada duruyor sanki...başlangıç umutla özdeş..’
'’Issızlıkta kendin için bir evren ol...’’ demiş biri de. Peki insan kendini azaltabilir mi ? Elbette yapar bunu.
Yakinlaştikça uzaklaşmak,... uzaklaşdıkça yakınlaşmak.. azalmak belki de bütüne ulaşamamadir, ..ulasma arzusudur, sonsuzdur çünkü yeni, bütüne giden yolun çakıl taşları..’’

Ne var ki, her aşamadaki ben, çok yönlü bir dünya; yıldızlarla döşenmiş küçük bir gökyüzü, çeşitli biçimlerden, aşamalardan, konumlardan, değişik kutsal ögelerden ve değişik olanaklardan bir karmaşaydı. Bunun farkına varmak bazen bir ömür alıyordu. 
Ne olursa olsun, esir olmamalı.. Dinlemeli, dinlendirmeli, sonra dillendirmeli...
Üzülme gülüm
Herkesin tenine açtığı hüzünler var
Varlığından haber veren
Biz ki;
Olur mu tene hüzün derdik
Anlamazdık başkalarının acılarını
Kaldır yüzünü yerden
Gözlerinin içine bak sevdiklerinin
Bir sen değilsin tene çizilen
Barışamadığımız nice hüzünler var
Varlığımızdan haber veren...
Olcay Kasımoğlu
Simurg Olmak zamanı/ Romanından

Herkes kendi aktığı yatağı bulacak...

Hepimiz bunaldığımızda bir çıkış tüneli aramaz mıyız, dayanacak sağlam bir kale, yaşımız ne olursa olsun sıcacık bir kucak aramaz mıyız?
Şefkat duygusunu besleyen ve geliştiren ''en güvenilir şefkat abidesi'' bana göre tanınan özgürlük içerisinde gelişen sevgidir.
Biz buna güven ya da uyum, bütünlük de diyelim; bir kişinin niyetiyle davranışları birbiriyle tutarlıysa, uyum içindeyse, içi dışı birse o kişi bütünlüğe sahiptir.
İnanırlığı ve güveni yaratacak olan da uyumdur. Zaten uyumlu insanlar kendi derin değerleri ve inançları ile ahenk içindedirler, özleriyle sözleri birdir. Aynı zaman da bu bütünlük tevazuyu da içerir. Bütünlük zor olduğunda bile doğru şeyi yapma cesaretini verir.
Hepimiz kendi hapishanemizin gardiyanları değil miyiz zaten? 
Duvarlar da korkularımız...
O zaman hepimiz ''sevginin dilini kullansak'' güven duyabileceğimiz limanların sayısını arttıracak davranışlarda bulunsak, döktüysek doldurmaya, yıktıysak yeniden yapmaya çalışsak;
Başka türlü yaşanmaz mı bu dünya (!)

Hayatımıza giren insanlara yüreğimizden söyleyebileceğimiz en güzel dörtlük de bu olsun;
Seni, için de eğer'le başlayan hiç bir cümle için de anmak istemiyorum.
Seni, çünkü'diye başlayan, için de met-cezirleri olan çıkarlara yem etmek istemiyorum.
Seni, şunlara rağmen değil, her şeyinle olduğun gibi seviyorum demek istiyorum, her şeye rağmen...
Evet iyi bir insan olduğun için her şeyine rağmen seviyorum, seveceğim diyebilmek.
Yeter ki özündeki insan olma ve sevgi bilinci mışlı yaşamdan uzak anlamlı, yaşanılası olsun..
İnsanlar seçimlerini yaşar...
Kimileri pencereden bakar hayata
Kimileri pencereyi kaldırır aradan
Yüreğinin harmanladığı kadardır yıllar
Yüzünün çizgilerinde, gözünün harelerinde
Yaşanmış yılların yangın izleridir yıllar
Gelip geçen yıllar saçlarını ağartsa da
Zülfünün teli bahar kokar...
Ve yüreğinin her ritminde hayat
Tek değil çift sesle akarken
Bensen...
Senben
Herkes kendi aktığı yatağı bulacak...
Olcay Kasımoğlu

6 Eylül 2019 Cuma

''Simurg Olmak Zamanı' romanımızdan bir bölüm

Sözcükleri ince ince, tane tane, sevgiyle nakışlayarak kağıda dökmeye başladım. Yazmak en büyük terapimdi.
Hayat her gün yeni bir sürprizle elimizden sevdiklerimizi alıyordu. Sanki bir yıldız akıyor da görmüyor kimse ve bir niyet tutmuyor.. İnsan, dilemeyi elden bırakmamalıdır. Gerçekleşmesi uzun süren, bütün bir ömür boyu devam eden dilekler vardır. İçimden geçenleri yazmak isteğiyle, nazlı kızım için güzel bir yaşam diliyordum.

Günlüğümüzün adı: “Aşktın Sen, Kokundan Bildim”


“Sevgili kızım;


Küçüklüğün anıları değerli ve şaşmazlık içinde sevgi imbiğinden geçerler.

Bütün bu yaşadıklarından ne öğrendin anne dersen; bilinçli sabrın ve sağlıklı sevgi anlayışının, yaşamın anahtarı olduğunu, açamayacağı kapı olamayacağını söyleyebilirim.
Bu yazdıklarım; yaşadıklarımın izdüşümlerinden, görüp gözlemlediklerimden, mücadele ruhumdan bir armağan olsun sana güzel kızım.

Hepimiz insanız. Kadın, erkek kimliklerimiz cinsiyet üzerinden oluşur. Sen kadınsın şunları, sende erkeksin bunları yapacaksın diye bir kanun ve tüzük yoktur sevgili yavrum. Bazı kavramlar, toplumsal boyutuyla hayatımıza sızar ve öyle gerçekmiş gibi gelir ki, sen bile inanırsın.

Zihin, herkesin tanımladığı doğruyu, çoğu kez doğru kabul eder. Bu doğru, yanlış bile olsa, toplumsal bilincin veya inanışın böyle bir gücü vardır. Kadın rol gereği, hep verici görevini, erkek de alıcı görevini üstlenmiş gibi bir yanılsama vardır, bu o kadar gerçek gibi gelir ki, yanlış bildiğimiz doğrular gibi.

Güzel kızım;


İnsan önce kendine ayna olmalı ki, başkalarının yaşamları üzerinde olumlu etkiler oluşturabilsin. Yaşadığımız düzende herkes, kendi farkındalığına sahip çıkmalı, kendi varlığının tanımını bilmeli; kendine düşen sorumluluk bilinciyle hareket etmelidir. Kendi yaşamlarına sahip çıkanlar ve yaşamın insana verilen en güzel hediye olduğuna inananlar; umut etmekten, inanmaktan asla vazgeçmeyeceklerdir. İnsanı, umut terk etti mi, yaşam sevinci de biter.

Bu gerçeği savunurken önce kendimiz inanmalıyız. Hayatın anlamlı, yaşanmaya değer olduğuna inandığımızda, bu davranışlarımıza da yansır. Hayata ve içindekilerine farklı bakış açıları da geliştiririz.

Ne olursa olsun; kendimizi bilmek çok önemli. Kendimize bilmezsek, yeteneklerimizi geliştiremeyiz. Anlaşılır ve tutarlı olmak, karşımızdaki insanlara güven verir, bunun cinsiyeti yoktur güzel kızım. Biz bunun bilincine ulaşamamışsak, birey olmayı başaramamışsak, başkalarının bize biçtiği rollere inanırız. Kendi yaşam manifestomuzu oluşturamayız.


Unutma kırçiçeğim; Kendi varlık nedenini sorgulamayan, yaşamı bir bütünlük içerisinde algılamayan kadınlar, başkalarının kendilerine biçtiği rol modeli oynarlar.

Oysa, başkalarının bize yaptığı kaleler er veya geç yıkılıyor. Her yıkıntı, toz dumanla karışıyor içimize. O zaman yıkıntılar arasında bir el aramaktansa, gönüllü bir yaşamı paylaşmak ve kaleleri birlikte, omuz omuza, hiç bir pişmanlığa yer bırakmadan sevgi bilinciyle geliştirip; daha yaşanılası, sevilesi bir hayat yaratabiliriz.


Elimizi taşın altına koyalım, eril toplumun oluşmasında ne kadar pay sahibi olduğumuzun muhasebesini yaparak, insanca duygularla yaşamın içerisine yürüyelim.

Mecliste, bilimde, siyasette, sanatta yerimizi alalım.
 Kibarlık, yalnızca “teşekkürler, lütfen” demekten ibaret değildir. Bir de, zihinsel kibarlık vardır: başkalarını dinlemek ve kendi fikirlerimizi onlara sunmak, samimi, içten ve anlamaya niyetli olmak. İnanıyorum ki dünyada sevgisizlikle birlikte, olumsuzluğun hükmü başlar bu hükme geçit vermeyelim güzel kızım.
Bizim hükmümüz bu olsun, ne dersin; yaşamalı ve sevmeli. Böyle olmak yüreklilik ve güç verir insana..

Güçlü bir kadın olmanın yanında; mutlu kadın olmak, bence sevdiklerimize ve kendimize en büyük armağandır. Kadın ya da erkek, sonuçta yaşam sevinci, aynı yerden beslenir, yani yürekten.

El, etek öpmeden, yaşama sıkı sıkı sarılmanın, en büyük mucize olduğunu ve sevdiğin adam için, sevdiklerin için, anlamlı,üretken sevgilere durmanın, özgür ve özgün sevgiyle mümkün olabileceğini söyleyebilirim. Herkes kendi yüreği kadar sarılır hayata, herkes kendi yüreği kadar sarılır dünyaya. Gün gelecek dostların kadar düşmanların da olacak.

Unutma yavrum hayat bir dengedir. Kurabilirsen dengeyi, dil de senin göz de, yarda senin, yaren de. Hayatla kurduğun dengeye, aklınla muhakemeni yap. Akıllı insanların ağzı, kalbinde olur. Akılsızın ise, kalbi ağzında olur. Bilincin, tam boşluğun farkına tamamıyla varmanla oluşacak, onunla; tamı tamına, buluşman.

Yüreğinin sesine güven. Hiç bir zaman yerine getiremeyeceğin şeyler için söz verme. Kendinin değerli olduğunu unutma. Kendini önemseyen, karşısındakini de önemser. Sabırlı olmak güzeldir lakin doğru eyleme ve düzgün insanlara sabırlı ol. Yanlışın hükmüne, hoyratlığına sabır, sabır değil ezadır.

Geleneksel toplumlar bu konuda işine geldiği gibi, belli kalıplar içine sıkıştırırlar sözleri ve sözcükleri. Yaşama, yaşatmak ve yaşamak hakkına saygıyı, kendine saygıyı, yaşam felsefen yap, lütfen.

Sen yüreğimin denizi kızım, yalanı yılan bil. Yalanla kurulan her şey temelsiz ve eğretidir, er geç yıkılır. Her yıkıntı, tecrübeyle birlikte izler de bırakır. Kendinle ve yaşamla barışık ol. Kendin ol yavrum, ben senin bahçene sevgi ektim.
Unutma, sadece analar, babalar koşulsuz sever...

Seni Her Koşulda Seven Annen...


Kızımın günlüğünü kapattım ve o günün anısını canlı kılan, nergis çiçeğim-izden bir parça alıp, arasına koyup kapattım. Kitap sayfalarının aralarına koparılmış çiçekleri koyunca, onlara hayat akmış gibi, mutluluk hissediyorum. İki sevgilinin buluşmasındaki heyecan, özlem, koku ve renk gibi. Bir olmuş iki sevgilinin, dilsiz, sözsüz konuşmaları gibi.


Sabahleyin martı sesleriyle uyandım, evet martı sesleriyle. Karşı binanın tepesine yuva yapmışlar. Ne hoş bir tanımlama ‘tepesine.’ Martılar gürültücü kuşlardır. Özellikle üreme dönemlerinde, şehirlerde, apartman çatıları ve benzeri yerlerde yuva kurabilirler, bu zaman zarfında cırlak sesleri ile etrafı rahatsız edebilirler.


Kavga mı ediyorlar, sevinç çığlıklarımı bilemedim ama olsun, açtığım pencereden içeri giren gün ışığı sabahımı sevindirdi. Küçücük alanlara sığdırdığım bedenimin, kocaman dünyalara akışının sayfalarını seyrediyorum en azından.


Kimi yaşam sayfalarını bir çırpıda tüketiveriyoruz. Anlamadan geçtiğimiz satırlar, paragraflar sonra kocaman yıllara dönüşüyor. Kimi yaşam sayfalarında uzun uzun düşünüyoruz, kimini paylaşıyor, kimini koparıyoruz.

Belki, kimi sayfalarda kalma isteği, hiç dönmemek isteği, tam da eksildikçe çoğalma noktası. Benim de kaçan sevdalardan arda kalan şiirlerimi ve dallara, çiçeklere söylediğim şarkıları; mahcup ve çocuksu gülümsemelerle armağan ediyorum kendime.

Biliyorum, bir yaşamın düş yorgunu olmak çok zor ama ya olmasaydı, o zaman ne anlamı kalırdı yaşamanın!


Biliyorum, beklemek zordur sadece ümidin varsa beklersin. tıpkı turnalar gibi.

Onlar konmaz, her biri kendi eşini arar, bulan göçer gider, bulamayan bekler ölene kadar, hala bekliyorum biliyorum gelecek...
Sevda budur sevda sabırdır...
Senelere, mevsimlere, yıllara aldırmadan usanmadan beklersin.

Olcay Kasımoğlu

Yaşamsal Fark Ediş

Yaşamsal fark ediş her şeyden önce insanın kendini bilmesini sağlamalıdır.
İster bir gün, ister bir yüzyıl yaşayalım, asıl soru hep var olur, ”Kendini bilmek nedir?”
Varlığının anlamını içselleştirmişsen sorgulamanın gücünü fark ediyorsun. Kendini fark ettikçe yaşamsal fark edişin önemini kavramaya başlıyorsun.
İnsan, gelişim gücünü kendinden alan, oluşum halinde ki bir varlıktır. İnsanların duygu, düşünce, davranış biçimleri kendilerine özgü olduğu için, her insan başlı başına bir varlık olarak değerlendirilmelidir. İnsan doğuştan iyidir ve bu potansiyelini uygun koşullarda en üst düzeye kadar geliştirerek kendini gerçekleştirebilir.
Hayatımızdaki herhangi bir şeyi değiştirmek istediğimizde bakacağımız tek bir yer var,”Kendi içimiz.” Yaşamsal fark edişin en önemli ayağını oluşturuyor.
İnsanın hayattaki en büyük başarısı kendini bilmesidir. Kendini bilmek aynı zamanda önümüzü aydınlatır. İnsanın kendisini bilmesi kadar büyük bir nimet yoktur.
Kendini bilmeyen, hatta aramayan kişi, yaşamını da boşa geçirmiş, eserini verememiş, kendini gerçekleştirememiştir.
Kaldı ki insanın en büyük pratiği kendi hayatıdır desek abartı olmaz.
Deneyimlerimizden çıktığımız yolculuğumuzda her durakta ve her yolda hayatın anlamına dair edindiğimiz her öğreti bize yeni bakış açıları sunar.
Kendini bilen insanın akılla bağlantılı bir eylemi vardır. Kendine özgü bir canlı olmanın da ötesine geçerek yaşama anlam katar. Bunlar da kendini tanıma, sınırlarının farkına varma, bilgi sahibi olma ve yürekliliktir. Bu olumlu özelliklerin varlığıyla belli bir zihinsel olgunluğa erişince insan, sahip olunan bilgileri anlamlı ve sağlıklı kullanma, yaşamı doğru ve anlamlı bir şekilde yorumlayabilme bilgeliğine de ulaşmış oluyor. Hayatın anlamına da derinlikli bir bakış açısı kazandırıyor.
Dünyanın en büyük temel sorununun, insanın kendini bilmemesinden kaynaklanan bilgisizlikten ve bilgiye duyulan ilgisizlikten kaynaklandığını söylemek de mümkündür.
Kendimizi tanıdıkça hayatın anlamına yaklaşım tarzı-imiz değişiyor. Zamanın en değerli hazine olduğunun farkına varmaya başlıyoruz.
Kendini tanımayan insan, yaşamı olumlama yetkinliğinden yoksun oluyor. Kaldı ki insan kendine adil değilse, kendi öz benliğini içselleştirmemiş ise hep başkalarini oynar.
Kendine emek vermemiş, yaşamda bir duruşu olmayan, mazeretlere sığınarak,sürekli bir günah keçisi arayan insanların yaşama katacağı çok fazla bir şey yoktur. Kendiyle savaşı bitmemiş bir insanin yaşama katacağı bir şeyde olamaz. İnsan kendini bilince nerede susması, nerede inisiyatif alması ve nerede konuşması gerektiğini bilir.
Her insan eşsizdir ve ona ait olan bir şeyleri yapmak için dünyaya gelmiştir. Hayattaki amacımız, kendimizi tanımak ve hangi yaratım için dünyaya geldiğimizi bulmak olmalıdır. Amacımızı bilmek, kendimizi tanımanın da bir parçasıdır.
Şimdi ki çağa baktığımızda, insanlar kendi varoluş anlamları dışında amaçsız ve idealsiz hayatlar yaşamaya başladılar. Yaşamı, konuları, olayları sorgulamayan insanların sağlıklı düşünme kapasiteleri kuru ve yavan olur.
İnsan olarak potansiyelimizi değerlendirmenin ve içsel değişimin önemini anlamanın esas olduğuna inanıyorum. Bazen ben bunu, hayatımızda ruhsal bir boyuta sahip olmak diye adlandırıyorum.
Çünkü insan aynı zamanda sorgulayan bir varlıktır. Sorgulayan bir varlık olması ise insanın her şeye kendiliğinden boyun eğmeyeceği anlamını taşır.
Ve ne olursa olsun insan önce kendine ayna olmalı. Ancak o zaman kendi iç sesini duymaması diye bir şey söz konusu değildir. Yeter ki kendimizin ve sınırlarımızın farkında olalım. Kendi kişisel değerlerimizle, bütünlüğümüzle örtüşen her seçimimiz yaşamımızı daha değerli ve coşkulu kılar.
Hayatı anlamlandırmak, anlamlı yaşamak insanın kendi özünde ki coğrafyayı keşif etmesiyle mümkündür. Ondan sonra kendini bilmek, birey olmanın farkındalığına varmak. Duvar olmakla, katı olmakla, tavır almakla, mazeretlerin arkasına saklanmakla kendimiz olamayız...
Hayatımızdan gün çalanlarla değil, hayatımıza anlam katanlarla çoğalmak sevgiyle, inançla, güvenle…
Kaldı ki herkesle aynı olmak zorunda da değiliz. Kendimiz olalım yeter. Kendi hikayemizin kahramanı olalım yeter.
Olcay kasımoğlu