Translate

6 Eylül 2019 Cuma

''Simurg Olmak Zamanı' romanımızdan bir bölüm

Sözcükleri ince ince, tane tane, sevgiyle nakışlayarak kağıda dökmeye başladım. Yazmak en büyük terapimdi.
Hayat her gün yeni bir sürprizle elimizden sevdiklerimizi alıyordu. Sanki bir yıldız akıyor da görmüyor kimse ve bir niyet tutmuyor.. İnsan, dilemeyi elden bırakmamalıdır. Gerçekleşmesi uzun süren, bütün bir ömür boyu devam eden dilekler vardır. İçimden geçenleri yazmak isteğiyle, nazlı kızım için güzel bir yaşam diliyordum.

Günlüğümüzün adı: “Aşktın Sen, Kokundan Bildim”


“Sevgili kızım;


Küçüklüğün anıları değerli ve şaşmazlık içinde sevgi imbiğinden geçerler.

Bütün bu yaşadıklarından ne öğrendin anne dersen; bilinçli sabrın ve sağlıklı sevgi anlayışının, yaşamın anahtarı olduğunu, açamayacağı kapı olamayacağını söyleyebilirim.
Bu yazdıklarım; yaşadıklarımın izdüşümlerinden, görüp gözlemlediklerimden, mücadele ruhumdan bir armağan olsun sana güzel kızım.

Hepimiz insanız. Kadın, erkek kimliklerimiz cinsiyet üzerinden oluşur. Sen kadınsın şunları, sende erkeksin bunları yapacaksın diye bir kanun ve tüzük yoktur sevgili yavrum. Bazı kavramlar, toplumsal boyutuyla hayatımıza sızar ve öyle gerçekmiş gibi gelir ki, sen bile inanırsın.

Zihin, herkesin tanımladığı doğruyu, çoğu kez doğru kabul eder. Bu doğru, yanlış bile olsa, toplumsal bilincin veya inanışın böyle bir gücü vardır. Kadın rol gereği, hep verici görevini, erkek de alıcı görevini üstlenmiş gibi bir yanılsama vardır, bu o kadar gerçek gibi gelir ki, yanlış bildiğimiz doğrular gibi.

Güzel kızım;


İnsan önce kendine ayna olmalı ki, başkalarının yaşamları üzerinde olumlu etkiler oluşturabilsin. Yaşadığımız düzende herkes, kendi farkındalığına sahip çıkmalı, kendi varlığının tanımını bilmeli; kendine düşen sorumluluk bilinciyle hareket etmelidir. Kendi yaşamlarına sahip çıkanlar ve yaşamın insana verilen en güzel hediye olduğuna inananlar; umut etmekten, inanmaktan asla vazgeçmeyeceklerdir. İnsanı, umut terk etti mi, yaşam sevinci de biter.

Bu gerçeği savunurken önce kendimiz inanmalıyız. Hayatın anlamlı, yaşanmaya değer olduğuna inandığımızda, bu davranışlarımıza da yansır. Hayata ve içindekilerine farklı bakış açıları da geliştiririz.

Ne olursa olsun; kendimizi bilmek çok önemli. Kendimize bilmezsek, yeteneklerimizi geliştiremeyiz. Anlaşılır ve tutarlı olmak, karşımızdaki insanlara güven verir, bunun cinsiyeti yoktur güzel kızım. Biz bunun bilincine ulaşamamışsak, birey olmayı başaramamışsak, başkalarının bize biçtiği rollere inanırız. Kendi yaşam manifestomuzu oluşturamayız.


Unutma kırçiçeğim; Kendi varlık nedenini sorgulamayan, yaşamı bir bütünlük içerisinde algılamayan kadınlar, başkalarının kendilerine biçtiği rol modeli oynarlar.

Oysa, başkalarının bize yaptığı kaleler er veya geç yıkılıyor. Her yıkıntı, toz dumanla karışıyor içimize. O zaman yıkıntılar arasında bir el aramaktansa, gönüllü bir yaşamı paylaşmak ve kaleleri birlikte, omuz omuza, hiç bir pişmanlığa yer bırakmadan sevgi bilinciyle geliştirip; daha yaşanılası, sevilesi bir hayat yaratabiliriz.


Elimizi taşın altına koyalım, eril toplumun oluşmasında ne kadar pay sahibi olduğumuzun muhasebesini yaparak, insanca duygularla yaşamın içerisine yürüyelim.

Mecliste, bilimde, siyasette, sanatta yerimizi alalım.
 Kibarlık, yalnızca “teşekkürler, lütfen” demekten ibaret değildir. Bir de, zihinsel kibarlık vardır: başkalarını dinlemek ve kendi fikirlerimizi onlara sunmak, samimi, içten ve anlamaya niyetli olmak. İnanıyorum ki dünyada sevgisizlikle birlikte, olumsuzluğun hükmü başlar bu hükme geçit vermeyelim güzel kızım.
Bizim hükmümüz bu olsun, ne dersin; yaşamalı ve sevmeli. Böyle olmak yüreklilik ve güç verir insana..

Güçlü bir kadın olmanın yanında; mutlu kadın olmak, bence sevdiklerimize ve kendimize en büyük armağandır. Kadın ya da erkek, sonuçta yaşam sevinci, aynı yerden beslenir, yani yürekten.

El, etek öpmeden, yaşama sıkı sıkı sarılmanın, en büyük mucize olduğunu ve sevdiğin adam için, sevdiklerin için, anlamlı,üretken sevgilere durmanın, özgür ve özgün sevgiyle mümkün olabileceğini söyleyebilirim. Herkes kendi yüreği kadar sarılır hayata, herkes kendi yüreği kadar sarılır dünyaya. Gün gelecek dostların kadar düşmanların da olacak.

Unutma yavrum hayat bir dengedir. Kurabilirsen dengeyi, dil de senin göz de, yarda senin, yaren de. Hayatla kurduğun dengeye, aklınla muhakemeni yap. Akıllı insanların ağzı, kalbinde olur. Akılsızın ise, kalbi ağzında olur. Bilincin, tam boşluğun farkına tamamıyla varmanla oluşacak, onunla; tamı tamına, buluşman.

Yüreğinin sesine güven. Hiç bir zaman yerine getiremeyeceğin şeyler için söz verme. Kendinin değerli olduğunu unutma. Kendini önemseyen, karşısındakini de önemser. Sabırlı olmak güzeldir lakin doğru eyleme ve düzgün insanlara sabırlı ol. Yanlışın hükmüne, hoyratlığına sabır, sabır değil ezadır.

Geleneksel toplumlar bu konuda işine geldiği gibi, belli kalıplar içine sıkıştırırlar sözleri ve sözcükleri. Yaşama, yaşatmak ve yaşamak hakkına saygıyı, kendine saygıyı, yaşam felsefen yap, lütfen.

Sen yüreğimin denizi kızım, yalanı yılan bil. Yalanla kurulan her şey temelsiz ve eğretidir, er geç yıkılır. Her yıkıntı, tecrübeyle birlikte izler de bırakır. Kendinle ve yaşamla barışık ol. Kendin ol yavrum, ben senin bahçene sevgi ektim.
Unutma, sadece analar, babalar koşulsuz sever...

Seni Her Koşulda Seven Annen...


Kızımın günlüğünü kapattım ve o günün anısını canlı kılan, nergis çiçeğim-izden bir parça alıp, arasına koyup kapattım. Kitap sayfalarının aralarına koparılmış çiçekleri koyunca, onlara hayat akmış gibi, mutluluk hissediyorum. İki sevgilinin buluşmasındaki heyecan, özlem, koku ve renk gibi. Bir olmuş iki sevgilinin, dilsiz, sözsüz konuşmaları gibi.


Sabahleyin martı sesleriyle uyandım, evet martı sesleriyle. Karşı binanın tepesine yuva yapmışlar. Ne hoş bir tanımlama ‘tepesine.’ Martılar gürültücü kuşlardır. Özellikle üreme dönemlerinde, şehirlerde, apartman çatıları ve benzeri yerlerde yuva kurabilirler, bu zaman zarfında cırlak sesleri ile etrafı rahatsız edebilirler.


Kavga mı ediyorlar, sevinç çığlıklarımı bilemedim ama olsun, açtığım pencereden içeri giren gün ışığı sabahımı sevindirdi. Küçücük alanlara sığdırdığım bedenimin, kocaman dünyalara akışının sayfalarını seyrediyorum en azından.


Kimi yaşam sayfalarını bir çırpıda tüketiveriyoruz. Anlamadan geçtiğimiz satırlar, paragraflar sonra kocaman yıllara dönüşüyor. Kimi yaşam sayfalarında uzun uzun düşünüyoruz, kimini paylaşıyor, kimini koparıyoruz.

Belki, kimi sayfalarda kalma isteği, hiç dönmemek isteği, tam da eksildikçe çoğalma noktası. Benim de kaçan sevdalardan arda kalan şiirlerimi ve dallara, çiçeklere söylediğim şarkıları; mahcup ve çocuksu gülümsemelerle armağan ediyorum kendime.

Biliyorum, bir yaşamın düş yorgunu olmak çok zor ama ya olmasaydı, o zaman ne anlamı kalırdı yaşamanın!


Biliyorum, beklemek zordur sadece ümidin varsa beklersin. tıpkı turnalar gibi.

Onlar konmaz, her biri kendi eşini arar, bulan göçer gider, bulamayan bekler ölene kadar, hala bekliyorum biliyorum gelecek...
Sevda budur sevda sabırdır...
Senelere, mevsimlere, yıllara aldırmadan usanmadan beklersin.

Olcay Kasımoğlu

Hiç yorum yok: