Üreterek yaşamlarını anlamlandıran, sadece kendisi için değil, herkes için ”barışçıl, eşit, adil, özgür” bir yaşam kurmak için mücadele edenler, haklıdan yana tavır alanlar; sorgulamadan İNANMANIN, anlamadan YORUMLAMANIN, araştırmadan, bilmeden AHKAM KESİLMENİN bütün olumsuz taraflarını ret ederler.
Yeryüzünün tüm bu uğultusuna rağmen; çağının ve içinde yaşadığı toplumun problemlerine çözümler getiren gerçek bir aydın ve gönül adamı olan herkes önyargıların karşında bir duruş sergiler. Oluşmasına neden olan kaynakları tek tek ele alıp, çözüm yollarına girer. Bu bizim kendimize ve insanlığa karşı sorumluluğumuzdur.
Albert Einstein’ın dediği gibi; önyargıları yok etmek, atom çekirdeğini parçalamaktan zor olsa da önyargılarımızın davranışa dönüşmemesi bizim elimizde.
Önyargının, insana nasıl farklı bir perspektif kazandıracağını bir çok olayda görebiliriz.
Bir insanın fiziki görünüşüne, maddi kazancına, statüsüne bakarak tahminlerde bulunurken, işi biraz daha ileri götürerek kişi ve kişiler hakkında ''gerçekmiş gibi'' yorumlarda bulunuruz.
Davranışların nedenini bilmeden, anlamaya çalışmadan, yanlış yargılara varmak,karşımızda ki insana haksızlıktır.
İnsan davranışı boşlukta oluşmaz, muhakkak bir nedeni gerektirir.
Çocukluğumuzdan beri bize verilen öğretilerin kaynağına indiğimizde; günlük yaşamda bizi yönlendiren ön yargılarımızın çok azı kendimiz tarafından, geri kalan büyük kısmı bizi eğiten ailemiz, okuduğumuz okullar, arkadaş ve iş çevrelerimiz tarafından zihnimize yüklenmiş, çoğu zaman sorgulanmamış ve üzerinde durulmaya değer görülmemiş önyargılarla beslenmiştir.
Çoğu zaman fark etmeden çevrenin değerlerini ve önyargılarını ister istemez içselleştirmişizdir.
Ailemizle birlikte, toplum içinde küçük yaştan başlayarak, kimlik ve inançlarını edinen, dış dünyaya karşı kendini koruyacak kalkanları geliştiren bireyleriz.
Buda bütün hayatımızı etkiliyor, bizi çevreliyor, davranışlarımızı belirliyor, insanlarla hatta bütün canlılarla ilişkilerimizi yönlendiriyor. Günlük kararlarımızı, gelecek planlarımızı, yaşamsal tercihlerimizi biçimlendiriyor.
Kısaca önyargılarımız: kişiseldir, toplumsaldır, siyasidir, ahlakidir, çoğu zaman ''aklımıza değil'' duygularımıza dayanır.
Oysa içsel dünyamız, düşünce ve içsel etkinliklerimiz er veya geç gerçeklikleri önümüze koyar. Bunun içinde: hiçbir ön yargı ve fikir yürütmeden, gözlem ve tespit ile gerçek sonuçlara ulaşmalıyız. Bu bizim yaşama karşı biricik görevimiz olmalı.
Kendi öz irademizle, ön yargılı olmanın doğru olmadığını, önyargılarımıza göre hareket etmememiz gerektiğini; bunun adıl bir davranış olmadığını, bu konuda ne yapmamız gerektiğini bilerek, sabırla ve engin bir sevgiyle yaşamı ve içerisindekileri kucaklamalıyız.
Sağ duyu sahibi her insan, kendi hür iradesini ortaya koyarak; mazeretlere sığınmadan yaşamı okur, sorgular, mevcut sistemin aksayan yönlerini, öğretilerini yüksek sesle söyler ve hakta karar kılar.
İnsanca yaşamak için, öncelikle aklın; insanı tutsak edercesine tutku haline gelebilecek her türlü önyargı, menfaat, hırs ve korku esaretinden kurtulması gerekir.
Bunun için de, herkes yenilenmek, temizlenmek durumundadır.Yaşamak için gözlemlemek, gözlemlerken yenilenmek, yenilenirken ilerlemek gerekir, ancak o zaman; önyargılarımızdan arınabiliriz. Arınan insan özgür insandır, özgür insan kendini yeniler, vicdanının sesine kulak verir.
Kaldı ki özgürlük kendini bilmektir, farkındalıktır, onurlu yaşamaktır. Önyarıdan, inat ve kibirden uzak, evrensel değerlerin kendine yer bulduğu akıllı insan bahçesidir.
Mark Twain ''Benim ne ırk önyargım var, ne sınıf önyargım var, ne de din önyargım var. Tek umursadığım, kişinin insan olması ve bu benim için yeterli; kimse bundan daha kötü olamaz.'' der.
Neye inanıyorsak oradayız, neyi seçiyorsak yaşıyoruz. O halde İnsan her koşulda, durumda, yaşamı daha sağlıklı ve anlamlı kılabilir.
Kendi hakkımızda önyargıda bulunulduğu zaman ne denli inciniyorsak, başkalarını da incitmemek için en az kendimize gösterilmesini istediğimiz hassasiyeti göstermek, "kendimiz için istemediğimizi başkası için de istemememiz" gerektiğinin bilincinde olmak yeterli. Mesele bu kadar açık ve net.
Bilince, bakışa ve suskunluğa...bir tek yürek ve vicdan yeter...
Olcay Kasımoğlu