Translate

24 Şubat 2020 Pazartesi

Düşünce Namusu

https://yenisoluk.com/yazar/olcay-kasimoglu

Bir ya da birçok konuda eğitim almak, diplomalara sahip olmak kişi ve kişileri aydın yapmaya yetiyor mu? Aydın olmak sadece bilgi birikimiyle mümkün müdür?
Bir meslek dalında eğitim alıp diploma sahibi oluyoruz. Diplomalar meslekleri icra etmek içindir. Sadece eğitilmişlere, diplomalılara aydın demek çok kısır bir döngüyü savunmak olur. 
Bilgi sahibi olmakla bilgiyi doğru anlamak ve kullanmak aynı şey değildir. Bir insan ezber bir eğitimle diploma sahibi olabilir. Bu onun aydınlanmış bir insan olduğu anlamına gelmez. Aydınlanmak için kişinin önce yaşamın bütününe bakması ve gerçeğin farkında olması gerekiyor. Bu sadece diplomayla kazanılacak bir yetkinlik değildir. Kaldı ki düşünme ve muhakeme yetenekleri aşınmış insanların diploma sahibi olması, insanı aydın yapmaya yetmez.
Bilgili olmanın, aydın olmanın temel koşulu olduğuna inanan bir çok insan var. Aydın insan entelektüel birikime sahip; özgür düşünceye, özgür tartışmaya, eleştirel düşünceye yaşama şansı tanıyan, ön yargılardan arınmış, vicdanı ve ahlakı sorumluluğu içselleştirmiş insan demektir.
 Sınırlı bir bakışla, anlamadan sonuç çıkarmakla hakikati göremeyiz. Bu tıpkı bir ormanda sadece ağaçları görüp ormanın varlığını özümsememektir. Ne olursa olsun gerçek bütündür. Hakikat bütündedir. 
Bir insan alanında çok iyi olabilir. Çok güzel eserler çıkarabilir. İyi bir ressam, şair, yazar, mühendis, bilim adamı olabilir. Yeterli mi tabii ki değil. Önemli olan iyi bir aydının aynı zamanda iyi bir entelektüel olmasıdır. Onu entelektüel; insanı toplumsal olaylar karşısında aldığı tavır, haksızlıklar karşısında takındığı tutumdur.
Kütüphaneler dolusu kitap okuyup hiç yaşama dokunmamış, toplumsal olaylarda sorumluluk almamış, başkalarının yaşamında olumlu bir rol edinmemiş insanlar sadece fikir beyan eder, soyut kavramlar üzerinden ahkam kesilirler.
Paul Baran'ın bu konuda güzel bir değerlendirmesi var, “Entelektüel denilen kişi, yaptığı işin özü ve esası bakımından bir toplum eleştirmeni, daha güzel daha insanca ve daha akla uygun bir toplum düzenine giden yolu tıkayan engellerin ne olduklarını arayıp bulmayı, incelemeyi ve bu yoldan bunların aşılmasına yardımcı olmayı kendisine dert edinmiş kimsedir. O, bu nitelikleriyle toplumun vicdanı ve toplumun belli bir tarih döneminde içinde yaşadığı ilerici güçlerin sözcüsü haline gelir. Egemen sınıfların ve onların devletinin her türlü politika ve uygulamalarını eleştirebilen, bu alanda hiç bir tabuya, yasağa, inkarcılığa itibar etmeyen, sorunları sadece mahalli, ulusal planda değil, evrensel planda ele alıp kavramaya çalışandır .''
Bütün toplumsal olaylarda tepeden bakma, aşağılama anlayışıyla başarı ve ilerlemenin olmayacağını kavramış her aydın birey; toplumunu tanıyan, halkla iç içe yaşayan, toplumsal olaylara duyarlı, engin görüşlü ve sağduyu sahibi yetkin kişidir. Bu düşünce anlayışıyla; bilimsel, sanatsal, teknolojik alanlarda, insani toplumsal ve uygarlık adına bilgisini görgüsünü kullanmayı öncelik kabul etmiştir.
Yaşadığı topluma, kendi varlığına ve geleceğe iyi bir evren bırakmayı kendine ilke edinmiş; aklın, iradenin ve hissiyatın tarafında rol almış herkes değerlidir. Özellikle 21. yüzyılın çeyreğinde insanlığın ve uygarlığın geleceğini güvence altına almak, radikal eleştiriler yapmak hiç bir tarihte bu kadar önemli olmadı. 
Ne olursa olsun aydın olmak önce düşünebilmekten geçer. Düşünceyi ciddiye almak ve düşüncesinde tutarlı olmak önemlidir. Aydın entelektüel önce kendine sonra topluma karşı dürüst olan insandır. Bu bağlamda düşünce namusu çok önemlidir. Neyin doğru, neyin yanlış, neyin iyi ve kötü olduğuna bizim adımıza başkaları karar veriyorsa orada aydınlamadan bahsedemeyiz.
Aydınlanmış insan koşullanmış düşünceden arınmış, yeniliklere açık kişidir. Her türlü ayrımcılığın, adaletsizliğin, güvensizliğin ve kötülüklerin yaşandığı bir dünyada aydın olmak aynı zamanda tarihi bir sorumluluktur.
 Bu sorumlulukta birleştirici ve barışçı olur. Duyarlıdır, evrensel düşünür. Düşünce üretir aydınlatır. Kötülükleri önler, bilimsel düşünür. Gerçeğin yanındadır.
Çok geçerli bir söylemle bitirmek isterim. Gerçeği söyleyenin düşmanı da çoktur. Santiago Rámon, “Hiç düşmanın yok mu? Bu nasıl mümkün oldu? Her halde ya gerçeği hiç söylemedin, ya da adaleti hiç sevmedin!” derken aydın insan kendi yaşadığı çağın sıyası, ekonomi ve toplumsal gerçeğinin farkında olmalı.  
 Olcay kasımoğlu

Hiç yorum yok: