Translate

8 Temmuz 2020 Çarşamba

İyi İnsan Olmak

"Bir insanın zekası verdiği cevaplardan değil; soracağı sorulardan anlaşılır." Albert Einstein
 Dünyanın her hangi bir yerinde yaşanan acı ve kayıplar içimizi titretmiyorsa, sadece kendimize dokunulunca sesimiz çıkıyorsa,  yamalı yüreklerin boş hamallarıyız desene !


İnsanı insan yapan; ne makam, ne para nede şan şöhrettir. 
İnsan olmak; kendine özgü yaşamak, birey olmak, insan olmanın ayrımında ''kendine aydınlanmanın ışığıyla'' kendi kendini bilmek, yaşamayı anlamlı kılmak ve insanlarla yaşama akarken, insan ilişkilerinde adil olmaktır...
 
Dünden bugüne bakınca  ''şiddetin'' baş kestiği, söz biçtiği bir çağ yangını var.
Şiddettin her türlüsü; sömürü ve yok etme amacına dönüştüğünde, tüm direniş olasılıklarını da tehlikeye atar ve sağlıklı siyaseti yok etme riskini taşır.
Evren var oldukça, insan yaşadıkça; her dönem de  kendi tarıhını yazar.

Adı masal
 olsa da günümüze ait bir gerçekliği ne güzel ifade ediyor; her döneme hitap eden bir temayla..!
Ne çok benziyor bize, ne çok benziyor büyüklerin oynadığı oyunlara. 
Sadece zaman ve aktörler farklı,  hedefler ve niyetler aynı.
Masalın konusu; kendine aşık olan bir krala, terzi olduklarını iddia eden iki dolandırıcının, diktikleri kıyafeti sadece akıllıların görebileceğini iddia ettiği bir giysi sunmasıdır. 
Kral ise akılsız olduğunu kabul etmediği/edemediği için, bu olmayan kıyafeti çok beğendiğini söyler entersan olan da ortada kıyafet yoktur.
Kral bu şekilde halkın huzuruna çıkar, ancak halk korktuğu için kralın çıplak olduğunu söyleyemez. Burada önemli bir noktaya dikkat çekiliyor'' korktuğu için söyleyemiyor'' burada saygıya dayalı bir karşılama ve onaylama olmadığını da bize mesaj olarak gönderiyor. 
Otorite karşısın da insanların gerçek duygu ve düşüncelerini açıklamaktan ziyade iktidarların öngördüğü bilgilenmenin getirdiği pragmatik bir davranış yöntemidir, burada hakikat bir şekilde deforme edilerek yalanlarla karşısındakinin duymak istediğini söylüyor''yaşasın kral'' diyerek..

Oysa körü körüne bir şeye inanmak onu ''haklı ve ahlaklı'' yapmaz.
Burada ki bilinç; kişinin bir nevi kendisini aynada görmesidir. 
Burada ki halk, kendine aydınlanmaktan korkan bir insan topluluğunu bize hatırlatmakta.
Oysa ki bilinçli olmak; bir insanın kendi varlığını, benliğini, kendisini, diğer varlıklardan ayırt etmesi demektir, buda birey olma bilinci aşılar.
Bu bilinç; sorgulamadan inanmanın, anlamadan yorumlamanın, araştırmadan, bilmeden ''ahkam kesilmenin'' bütün olumsuz taraflarını ret eder.

İlerleyen zaman içerisinde şaşkınlığını gizleyemeyen, gördüğünü hesapsız söylemekten çekinmeyen tek kişi çocuk oluyor"kral çıplak" diye bağırmaya başlıyor. 
Birey denen olgu, sosyal bir algıdan bilinçten ibarettir oysa çocuk henüz o sosyal algıyı çözemediği için hakikat neyse onu yansıtıyor.

Birey olma aşamasını tamamlamamış bir çocuk duyguları üzerinden gerçeği harekete geçiriyor '' kral çıplak'' dediğin de her şey yerle buz oluyor. 
Çocuk bu sosyal algının dışında davranarak hakikati o sosyal ağın yüzüne vuruyor. 
İşin içinde hesap, kitap olsaydı susardı o kalp....Hep çocuk kalsaydık diyesim geliyor..
Bu bağrışma sonrası halk şaşkınlığını çığlıklar atarak belli ediyor. Kral ise utanıp saraya kaçıyor.

Çok severim, hayata özet geçen bu cümleyi ''beğeni; hem ağırlık hemde tartandır''.

Vay haline; ağırlık terazısı ve tartanı olup da sorgulamadan yaşayanlara...
Vay haline; çorak gönüller de sevdasız lisanlara bel bağlayanlara...
Vay haline; aydınlanmanın ışığını yok sayıp, aydınlıklar içinde karanlığa duranlara...

Bu hikayeden bir çok ders çıkarabiliriz; 
*Başarı ve doğru karar ''iki insanı sevmez'' onu hak etmeyenleri ve ona henüz hazır olmayanları.
*Düşünce ve duyguların bir arada eylemlere yönelmesi hayatımızın en önemli noktalarından biridir buda bizi bağımsız, aydınlanmış, sorumluluk bilinci gelişmiş bireyler yapar.
Bağımlı olmak ise ''cesareti'' yok eder, masaldaki kahramanlar gibi.

*Bilinç düzeyi eksik insanlar, kendilerini bağımlı hale getiren sisteme körü körüne bağlı olmaya yatkın olurlar, sorgulamak ve haykırmak onların dünyasında yoktur.
Bunun yanında; bizde olmayan meziyetleri, bizimmiş gibi üzerimize giydiren, giydirmeye çalışan insanlara da izin vermemek gerekiyor. 
*Hak edilmeyen bir başarı ve övgüyü kabul etmekte aslında haksızlıktır.
*İnsanların bizi hangi koşullarda ve hangi değer yargıları içerisinde algıladıkları ve yorumladıkları çok önemlidir. 
*İnsanlar güçlülerden korktukları zaman kendi güçlerini kaybederler.
 *Güce saygı ayrı, güce kul olmak apayrı bir yaklaşım tarzıdır.
Düşünsenize koca bir halk, aklını kullanmayan bir kral karşısında ''kör ve sağırken'' bir çocuk,  çığlık çığlığa sesini yükseltiyor, halkı peşinden sürüklüyor...Ağzından çıkan bir söz krala ferman yazdırıyor.
Tarih; karanlığı kabul etmez, hep bir şeyler olur, birileri çıkar ve karanlık bir anda aydınlığa kavuşur.
Bu yaşamın döngüsüdür ve zaman en iyi tanıktır, er veya geç kendi yargılamasını yapar.

Yeter ki,  kavramlar üzerinden kirli siyaset yapanlara göz yummayalım.
Sadece her şeyin iyisini biz biliriz, sizin yerinize de düşünürüz, edalarıyla dolaşan ve dünya zulmüne çanak tutanlara destek vermeyelim.

Önemli olan, bilinçli, erdem sahibi insanlar olarak; ülke yönetiminde söz sahibi olmak, kendi eksikliklerinin farkında olmak, kendini güncellemek ve bütün insanlığa iyi şeyler bırakabilmektir ''İYİ İNSAN OLMAK''...

Kafaları ve gönülleri aydın insanları seviyorum,
Cezalandırma, intikam duygusu taşımazlar. 
Fışkıran pınarlar gibidirler, gür konuşurlar,
Örtüsüz kimlikleri vardır, duygu adamıdırlar, 
Güzelliğin sesi bu zinde canlara yaraşır.
Çünkü; berrak gözleriyle yanıtlarlar gülüşlerinizi (!)

Olcay KASIMOĞLU

Hiç yorum yok: