Translate

8 Temmuz 2020 Çarşamba

Makamlar ve İnsanlar

Dünyanın her yerinde  olduğu gibi; önyargıların, cehaletin, baskının, ağır sosyo-ekonomik eşitsizliklerin, insan haklarındaki yetersizliklerin kol gezdiği günümüzde  ''hak edilmemiş üstünlük duygusu ve kibirle'' gerçek yeterlilik duygusu olan ''özsaygı'' haksız güç ve zorbalıkla karıştırılıyor.

Özellikle 
“makam” kavramı, bilinç ve algı düzeyi düşük, yeterli ruhsal olgunluğa sahip olmayan kişi ve kişilere tahsil edildiğinde; gerek iş yaşantısında gerek sosyal ve toplumsal yaşamda olsun problemler yaratmakta, benlik karmaşasına sürüklemekte, buda sağlıklı olmayan sonuçların doğmasına neden olmaktadır.
Hak etmediği bir statüye, siyası ve politik nedenlerle getirilmiş ve  geniş yetkilerle  donatılmış  bir insanın, çalışanlar üzerinde uyguladığı şiddet ve baskının boyutlarını düşünmek dahi istemiyorum.
Kendiyle savaşı bitmemiş, algıda problemi olan, egosu tavan yapmış bir insanın, çalışanlarıyla sağlıklı bir iletişim kuramayacağı aşikardır.
Kendisine sunulan imkan ve koşulları sadece kendi arzu ve istemleri üzerine inşa etme taraftarı olan, ön görüden uzak, bakış açısı sığ,  egosu tavan, özsevgisiz bir yöneticinin, çalışanlarına; sistematik olarak uygulayacağı psikolojik şiddet, tehdit, aşağılama, yıldırma gibi  düşünsel ve  duygusal baskı, bir çok insanı işinden etmiştir.
Gerek mecburiyetlerin getirdiği, gerek  kendi kişilik yapısından dolayı işinden ayrılamayanlar ise bu psikolojik şiddetten fazlasıyla nasıbını alacaklardır.


Her insanın değeri ve değerleri vardır. Değeri belirleyen, statü ve makamlar değildir, kaldı ki statüler insana değer katmaz, makam ve statülere değer katan insandır.

 Yaşamımızın her alanı, ilişkilerimiz, bize kim olduğumuzu hatırlatmak adına ışık tutarken; yaşamımıza hakim olan düşünce tarzlarımız, davranışlarımız, inançlarımız,duygularımız, tepkilerimiz; bizim yaşam üzerinde ki  rollerimizi de belirleyici kılar.

Yaşam içerisinde  her insanın  yaptığı iş, ürettiği değer bizim için  önemlidir..
Çünkü yaşam tek düze değildir, her şey birbiriyle ilişkilidir. Gök ve yer, hava ve su, herşey ancak bir şeydir; birlikte olmadıkları yerde, yalnızca tamamlanmamış bir eser vardır.
Bir iş yerini düşünün, çalışanlarıyla birlikte; en alt basamaktan tutunda en üst basamağa kadar hepsi bir zincirin halkasıdır, birbirlerine ihtiyaç duyarlar, birbirlerinden beslenirler.
Bütüne varmak budur, bu bütünlük bozulduğunda yada halkanın biri koptuğunda  diğer birimler bundan etkilenir. 
Sadece bir insanın var olması, üretmesi  bile yaşama ciddi bir destektir.

Düşünen ve sorgulayan her insan, hangi şartlar altında olursa olsun ''insanı'' değeri ve değerleriyle değerlendirir.İnsan  ''ışığını, sevgisini'' hizmet  vermiş olduğu birime kattığında; evren genişler, işin verimliliği artar. Gönüllü bir birlikteliğin, üretmenin gücünü hiç kimse inkar edemez.

Hangi makam da olursak olalım, değer üretemiyorsak, faydalı ve yararlı işler yapmıyorsak ''makamların şekilciliğine'' el pençe divan duruyorsak, faydalı ve yararlı bireyler olamayız.
Makamların ardına sığınarak, karşısındakini statüyle değerlendiren bir insan  ''karşısındaki bireyi''  değer ve değerleriyle değerlendirebilir mi ? Ya öteler yada itaate zorlar, olmadı yıldırma manevraları uygular.



Ezici bir üstünlüğün hakim olduğu bir iş yerinde kim isteyerek işini yapabilir yada kim mecbur kalmadıkça böyle bir  ortam da kalmayı seçebilirler.
İnsan olarak, sadece makamların yörüngesinde;  kim, kimi, kendinden küçük veya üstün görebilir ?

Eleştirel düşünmeyen, sorgulayış içermeyen,  kendini geliştirmeyen insanlar;  sürü halinde, etikete dayalı sıfatlar üzerinden yeni ütopyalar yaratmaktadırlar, yaratmaya da devam etmektedirler.

Etiketlerle, makamlarla, egoyla sağlıklı iletişim oluşturulmaz. İletişimin olmadığı iş yerlerinde üretim ve insana yatırım olmaz.İnsanın, insan üzerinde yarattığı bu şiddet ve terör;
''Mesleki
 bütünlük ve benlik duygusunu zedeleyen, paranoya ve kafa karışıklığına neden olan; huzursuzluk, korku, öfke ve endişe duyguları yaşanmasına sebep olan bu baskılar; uyku bozuklukları, depresyon, yüksek tansiyon, panik atak, kalp krizine kadar giden sağlık sorunları yaratabiliyor.
''
Sağlıklı insan iletişimi olmayan, otorite sahibi insanları düşününce; 
Nikolay Vasilyeviç Gogol’un unutulmaz bir eseri  ''Bir delinin hatıra defteri'' aklıma geldi.
Kitabın içeriği, adaletsiz Dünya’nın bir delinin bakış açısında gösterilmesidir.
Hikayesinde, halk arasındaki seviye farkından dolayı, insan davranışlarının ana karakterini anlatır, asıl önemli ayrımın ''seviye veya makam'' olduğunu söyler.

“Aslına bakılırsa fena adam değildi;
arkadaş canlısı, iyilikseverdi.
Ne var ki, mevkini hazmetmemiş,

general sandalyesine oturunc
a
ne oldum deliğine düşmüştü.”

(Bir Delinin Hatıra Defteri, s. 60)

Bu kişiler, kapıda kırmızı halıyla karşılanmak arzusundayken, herkesi kendi köleleri olarak görürken; adaletli bir çalışma ortamından, eşitlikten, emekten söz edebilirler mi ?
Makamların arkasına sığınarak mobing uygulayanların dışında, birde; bu sadistlerin ekmeklerine yağ süren yalaka takımı var ki, asil piranalar bunlardır.
Kendi çıkarları için hiç düşünmeden adam satarlar,  iftira ederler, kişi ve kişiler üzerinden kendilerini haklı kılmak ve başarılı göstermek için takla atarlar.
Bu yetmezmiş gibi birde aşırı iş kolikler var, onlar da kendilerini öne çıkarmak için, bir aferin almak için, hep ön saflarda yer tutarlar, kendilerini en iyi ve çalışkan göstermek için, başkalarının emeğini hiçe sayarak ''ön saflar yarışında''  tur atarlar.
Ve bu tarz insanlar, makamın sorumluluğunu taşıyamayan bu insanların eline bir sürü mantıksız gerekçeler sunarlar.
 Kendilerini hep öne çıkarmakla meşgul bu zatlar, makama ,statüye sorgusuz saygı gösterirler.
  Sanki her şey onlarınmış gibi yücelmekte ve diğerlerini de ezmeyi marifet saymaktadırlar.

Bireye, makamından dolayı saygı gösteren de, kendisini statüsünden dolayı değerli sayan da ,saygı bekeleyen insan da, sağduyudan yoksun insandır.

Kendini aşmış, ruhsal doygunluğa ulaşmış, insanı sorumluluğunun farkında olan kişi 'karşısında ki güç yada otorite'' hangi statüyü taşıyor olursa olsun, aklını onun ipoteğine vermez.

Ve sıfatların ardına sığınan insanın, insana yaptığı zulümlere, sağduyu sahibi her insan; karşısında ki güç yada otorite hangi makama ait olursa olsun, ancak; karşı duruş geliştirerek karşı durabilir.
Bunun içinde; hem bireysel hem toplumsal sorunlarımızın çözümünde, ruhsal ve bireysel gelişimimizi öncelikli kılmak zorundayız.
Buda bize; yeteneklerimize, doğru karar verebilme kapasitemize, zorluklar karşısında direnme gücümüze, bilgimize, sorumluluk üstlenebilme becerimize inanmak, bize birey olduğumuz duygusunu kazandırır.
Sevgi ve saygı dilini konuşan, içten, dürüst, sorumluluk ve adalet duygusuna sahip  ''özgüven, özsevgi ve özdeğeri '' olan insanlar ''makamla, parayla'' satın alınamaz.
Dünyanın her yerinde, insanın insan üzerinde ki  ''ekonomik, sosyal, siyasal, etnik, cinsel, vb.'' şiddetin, sömürünün ortadan kalktığı gün; sağlıklı, uygar ve özgür toplumlar kurulabilecek, büyük resim ışıl ışıl parlayacak.
Sağlıklı bir benlik sahibi olmamız, yeteneklerimizi tanımamız, kendimizi olduğumuz gibi kabul ederek, yargılamadan anlamaya çalışıp geliştirmemiz,  kendimize değer vermemizle mümkün olacak.

Bu bilince sahip olduğumuzda ''sıfatlar ve makamlar değil''  insanın yaşama kattıkları ve aslolanın insan olduğu önem kazanacak.
Olcay Kasımoğlu

Hiç yorum yok: