Translate

8 Temmuz 2020 Çarşamba

Yaşamak İnce Bir iştir


 Kültürel ve sanatsal ''öksüzlüğün kol gezdiği'' bir toplumda, çağdaş değerlerden bahsedilemez.
Bilim, ilim ve sanat, insanın insan olma özünü en yatkın biçimde yansıtan değerlerdir.
Çağdaş değişimsel anlayışın önünü açan, bu ütopyanın gerçekleştirilmesine katkıda bulunan bilim ve sanat;  aydınlanmadan yana olmayan kan emicileri rahatsız eder.

Düşünce ve duyguların bir arada eylemlere yönelmesi, hayatımızın en önemli noktalarından biridir. Bizi bağımsız, aydınlanmış,sorumluluk bilinci gelişmiş bireyler yapar.
Bağımlı olmak ise cesareti yok eder.
Sindirmenin,susturmanın ve yoksunluğa mahkum etmenin en iyi yolu, sömürüye hizmet eden  faşizan kapitalist sistemi desteklemektir.

*Kapitalist zihniyet, kendine sorgusuz itaat  edecek bağımlı insanlar ister. Bunun içinde, bir sürü oyunlar tertip edilir.

*Silah tüccarları savaşı körükler, evrensel değerler üzerinden insan duygu ve düşünceleri  yozlaştırılıp, toplumu birbirine bağlayan ortak değerler, bütünsellikten çıkarılıp, bireylerin tekeline verilir.

*Egemenler, güdülmeye hazır bir toplum yaratmak için önce kamu kurum ve kuruluşlarını etkisizleştirerek,  akademik çalışmaların önüne engeller koyarak, medyayı satın alarak, bilgilenme ve aydınlanmanın önünü kapatırlar.

* İnanç kültürünün ve dinsel korku dürtülerinin yarattığı kısır döngü, toplum yaşamına egemen olmaya başlar.

*Eğitimsiz, okumayan, araştırmayan, sorgulamayan, menfaatlerini insan yaşamının üstünde gören; bencil, kendine namuslu insanların yaşadığı bir toplumda kul ve efendi ilişkisi başlar.

*Bilinç düzeyi eksik insanlar, kendilerini bağımlı hale getiren sisteme körü körüne bağlı olmaya yatkındırlar, eleştiriye asla tahammül göstermezler. Burada ki ilişki de, gelene ağam gidene paşam dönemi başlar.

Napolyon ''Eleştiriden feyz almak akıllılıktır, almamak sinirlenmek ancak başarısızlığını ve beceriksizliğini kapatmaya çalışan insanların yaptığı tepki olmalı'' demiş

Bizim istediğimiz, herkesin emeği oranında pay alabildiği, adaletli bir üretim, hiç bir ayrımcılığın ve ötekileştirmenin olmadığı, sevgi barışın egemen olduğu bir toplum düzeni.

Özellikle; kurumlar kokuşmuşsa, yürekler nasırlaşmışsa, ortak değerler kişi ve kişiler üzerinden ifade ediliyorsa, yatırım ranta dönüşüyorsa, bunun adı da ''gelişme ve hizmet'' olarak insan anlayışına empoze ediliyorsa, hangi adaletten, haktan, hukuktan bahsedebiliriz ki ?
 Bilmezler ki sonlu olan sonsuz olanın bedelidir.

Toplumun iletişim mekanizmalarını şahsı menfaatleri için kullananlar, kendilerine imtiyazlı sorumluluk tanıyanlar, toplumun önünü tıkamak için her türlü alavereyi-dalavereyi yapmaktan çekinmiyenler bu yetmezmiş gibi bunları haklı gerekçelere dayandırarak,  insanların zihinlerine perde çekenler;
*İnsan olma hakkımızı çalandır, yaşamımıza yasaklar koyan, onu yok edendir.
*Halkları birbirine düşman edip, bu düşmanlıktan çıkarları beslenenlerdir.
*Üreteni ve sorgulayanı suskun köleler haline getirmeyi hedefleyen Kapitalizmin emir erliğini yapanlardır.

Özellikle TV başında pembe dizilerin, kadını onursuzlaştıran, eşya gibi alınıp-satılan bir obje gibi sunan programların, şiddeti ve öfkeyi; savunma ve korunma aracı olarak insan algısına sunan filmlerin, çağdaş uygarlık yolunda tökezlediği kesindir.


Bu çelişkilere, bu serzenişlere, bu yarım yamalak öykünmelere bakınca;
Kendini arayanlar, kendini bulamayanlar nereden beslenecekler. Bu insanlara, insanca köprüler inşa etmesen, nereden geçecekler.
'sorgulayamayan insan cahil,sorgulatmayan insanda zalimdir' bu zihniyete en uygun tanımlama bu olsa gerek.

Toplumun yaşamsal kazanımları önemli, bunun içinde herkese önemli görevler düşüyor.
İbn-i Sina'nın dediği gibi ' bilim ve sanat iltifat görmediği ülkeleri terkeder' diyor
Bilimsellik ve sağlıklı düşünen bir toplum anlayışı bütün kesimleri kucaklar.

Bir ülke de 30 milyon insan aç ve yoksulluk  sınırında yaşıyorsa, sadece siyası kimliği üzerinden iş buluyorsa, inancı üzerinden değer görüyorsa, zulme- yalana sesini çıkarmıyorsa, kadınlar hunharca öldürülüyorsa, çocukların geleceği katlediliyorsa, erkek egemen kültürüne destek veriliyorsa  ve insan sadece kendi egosuna hizmet ediyorsa, ben insan değilim.


Bizler, kimliği sadece insan olanlar;
*Egemenlerin, kendi şahsı çıkarlarını korumak için  ''şiddeti ve insan açlığını'' gizliden gizliye desteklemelerini  reddediyoruz.

*Dünya yüzünde birbirine düşman halklar yaratılarak, egemenlerin amaçlarına hizmet için suni gündemler yaratıldığını biliyoruz, bu oyunda piyon olmayı reddediyoruz.

*Kadınların, çocukların ve savunmasızların, siyasetin malzemesi olmalarını reddediyoruz.


*Yaşayan her insanın İNSANLIĞA VE EVRENE  karşı sorumlulukları var.
Emek ve sermaye çelişkisinin gerçekliğine suskun kalamayız. Emeğin özne olduğu, sınıfsız bir yaşamın mümkün olduğu bilinciyle '' Dünya herkese yeter'' anlamının içtenliğiyle, egemenlerin oyunlarına hayır diyoruz.

Körü körüne bir şeye inanmak onu haklı ve ahlaklı yapmaz.
*Üreterek yaşamlarını anlamlandıran, sadece kendisi için değil herkes için ''daha güzel, eşit, adil, özgür''  bir yaşam kurmak için mücadele eden, haklıdan yana tavır alanlar;
Sorgulamadan inanmanın, anlamadan yorumlamanın, araştırmadan bilmeden ahkam kesilmenin bütün olumsuz taraflarını reddediyoruz.

Ne olursa olsun, yaşamak, kulun kula kulluğu değildir.  Onurunla, namusunla, halkınla, şerefli, bağımsız yaşamaktır, yaşamak.

Emeğin hiç bir zaman sorgulanmadığı bir yaşam ve sağlıklı sevgi anlayışıyla büyümek, ahlaki olgunluğa erişmek, iyiliğin, sevginin parçamız olduğunu bilmek, insanın asıl doğasına ait tüm özellikleri unutmadan, varoluşumuzun, özümüzün güzelliklerinden utanmadan yaşama yürümek, yaşamı değerli ve anlamlı kılıyor.

Öte yandan, hayatta en iyi ve en mutlu yaşam, olumlu düşüncelerdeki yaşamdır. Bu nedenle iyi, yapıcı ve yaratıcı düşüncelerin insana verdiği mutluluğu hayatta hiçbir şey veremez.
Velhasıl Yaşamak Ve Yaşatmak İnce Bir İştir. 

Hiç yorum yok: