Yaz, yaşamın anlamını bırak satır aralarına… Sevdalarını, korkularını, umutlarını, insanlığını bırak. Ölmekle gömülmeyecek bir cümlen olsun hayata dair. Kendinden geriye okunulası bir hayat bırak. Yorulma yaşamaktan, yaşadığın kadarını yazmaktan…
Yaz, bizi kalem tutmak yormaz!
Güneş doğacaktır, çimler yeşerecektir, çiçekler açacaktır,
rüzgar esecektir ve yağmur yağacaktır, zorlamaya gerek yok, olması gereken kendiliğinden olur !
İzlemeye devam et, şahitlik güzeldir, hem olayın dışındasındır hem de içinde, o bir dengedir, o anlamlıdır, şahit ol, tanık ol, olan ile bütünleş, güzellik olanların içinden filizlenecektir; zorlamaya gerek yoktur, olması gereken kendiliğinden olur...!
Boş verdim artık beklemeyi hem niye beklemeliyim ki !
Hiç düşünmeden aradığım o yeri bulmalıyım derken;
Yaşamı yedeğimde saklamak değil yaşamı yaşanılır kılmak ve anlamlı yaşamak istiyorum, Her günü yeniden doğmak olduğu, her nefesin ışık süzmesiyle yeniden yaşamak olduğunu, özlemlerin, ihanetlerin olmadığı bir erguvan imparatorluğunda yaşam tacımı takıp, içtenlik, erinç, çoşku ne varsa olanca görkemiyle yaşamaktır dileğim.
Artık mutlu olmak kadar acılardan da öğrendim hayatın bir gelişme olduğunu lakin satın alamadığım bir örtüye bürünmüş yalnızlığın etrafımda kol gezmesini istemiyorum. Binlerce rengin içerisinden sıyrılıp mutluluğun rengine tutulmuş hayatı kucaklamaktır dileğim.
Bilmez olur muyum hiç, mutluluk da bir gelişmedir...
Yürek bir kez görür, sonra hep gözler görür, sıcaklığı bir ağustostur artık. Doğan gün ışımalarının altında, kendi derya mı enginlerde bulmuşum, umurumda mı bir yitip bir yükselen dağlar. Ve bundan sonra yaz rüzgarları saçlarımda esse, hiç konuşmasam bu yorgun, üzençli yüreği, benim değilmiş gibi yedi deryalar içinde kızgın güneşe biraksam. Yansa küle dönse arınsa, dıyar dıyar dolaşsa,acılardan uslanmış olarak tekrar yürek yurduma kement atsa, ne güzel olurdu yaşamak..
olcay
Hayat bir süre sonra sana seni anlatıyor ve diyor ki ey sevdasın da sorgusuz yürekler, dinleyin !
Herkes bir eli tutar, tutabilir. Bir eli tutmakla bir ruha dokunmanın ve köprü kurmanın arasındaki o narın farkı zaman sana teyit ettirir.
Aşkın ve güvenin; sadece birlikte yaşamak anlamına gelmediğini, bunun yaşamın bütün boyutların da sana eşlik ettiğini görürsün.
Yaşadıkça; hiç kaldıramayacağını sandığın acılarla karşılaşırsın. Onları karşılamayı ve beraber yaşamayı öğrenirsin. Aslın da, hayatın beklentileri içerisinde umduklarından ziyade, bulduklarınla yaşamayı öğrenirsin ve başın dik, yetişkin bir birey olmanın olgunluğuyla karşılarsın yenilgilerini, acılarını, hayal kırıklıklarını. Çünkü acıda öğretir bize ayakta durmayı, yarına çokta bel bağlamamayı, geçmişle yaşamamayı. Geçmişi tecrübe ve deneyimleme olarak algılayıp, geri bildirimleri sağlıklı olarak özümseyip yolumuza devam etmemiz gerektiğini öğreniyorsun.
Öğrenirsin; her şey gibi zaman da avuçlarından kayan kum tanesi ve gidenlerin hesabı hiç bir zaman geleceğe yazılmaz. Sana ağırlık veren her şeyi elemeden heybeye yenileri katılmaz...
Ve bir süre sonra anlarsın vaatlerle gönül kapısı aralanmaz, sevdanın sözleşmesi olmaz.
Öğrenirsin; seni yakan her şey sen istemediğin sürece bir daha senin bahçeni tarumar etmez.
Yaşadıkça öğrenirsin, hele sen yola çık, adım at, düş, sürün, kalk. Böyle böyle öğrenirsin yürümeyi. yürüdükçe öğrenir; öğrendikçe yürürsün. Sever, sevilir, insan iç yüzlerini, arka odaları da görürsün, kapıyı çarpıp çekip gitmeleri de. Hele sen bir niyetlen; günü de görürsün, geceyi de. Nelere şahit olur gökler, hangi şarkılarda yalnız kalır yıldızlar. Hele sen bir düş görmeye gör, nasıl takılır gidersin uçurtmaların peşine. Hangi kuşların ağladığını hangilerinin şakıdığını duyar kulakların. Hangi çiçeğin koklanacağını, hangisine el sürüleceğini, hangisinden uzak duracağını öğrenirsin. Baharın nefesini, kışın tipisini, yağmurun kalbinin atışını öğrenirsin ama unutma illa yaşadıkça. Hani diyordu ya şarkıda "açmadığın dalda sözün geçer mi, dünyada ölümden başkası yalan." Herşey gelir ve geçer, sen korkma. Ellerin kelebek, ellerin damla, ellerin çiçek, ellerin çivi, ellerin demir, ellerin pas, ellerin toprak, ellerin kor ateş illa dokundukça.
İlla Yaşadıkça...
olcay kasımoğlu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder