Translate

28 Kasım 2019 Perşembe

Yorgun Çürümüş Yalanlardan

''Kalemler mi kırıldı
Canlar mı bu kadar ürkek
Ne hayattan
Ne sanattan bir haber
Varsa yoksa bir magazin -bir spor
Siyaset kapalı kapılar ardında
Ötesini ne sen söyle
Ne de bana sor.''
Kumda balık olmak gibidir, yasakçı zihniyetin olduğu ülkelerde gazeteci olmak..!
Peki; insan yaşamını, ifade özgürlüğünü,hürriyetini, sadece yasayla korumak mümkün müdür?
Değildir elbet, bunun için insan olma erdemlerine sahip olmak gerekir her şeyden önce.
Gazetecilerin olmadığı, özgürce çalıştırılmadığı, yasaklanıp, sansürlendiği toplumlarda, demokrasiden söz etmek mümkün değildir.
Gazetecilerin, gazete çalışanlarının susturulduğu toplumlarda, sokaktaki insan "kör, dilsiz, sağır" demektir.
Basın özgürlüğünün olmadığı yerde; vicdandan, eğitimden, konuşma ve yaşama hürriyetinden bahsedilemez.
Devlet, vatandaşına; yasaların yürürlüğü ve koruyuculuğu hakkında olsun, çıkan kanun,yasa ve tüzükler hakkında olsun, vatandaşını basın yoluyla bilgilendirmek zorundadır.
Bunun içinde, basının; düşünce ve ifade özgürlüğünü, basın özgürlüğünü, halkın haber alma hakkını, bilgi edinme hakkını, söz, eylem ve örgütlenme özgürlüğünü, sendikal hak ve özgürlüklerini güvence altına alarak vatandaşına, sorma sorgulama hakkını verecektir.
Demokrasi ile yönetilen ülkeler vatandaşına bu sosyal adalet anlayışını sunar. Haber alma ve yorumlama hakkına saygı duyar.
Adalet herkes içindir. Bu bilinçle hareket eder.
Bir ülkede; zenginler, iş birleştiriciler ve işini bilenler; basına müdahale etmeye başladığında, orada “gerçek olanı” derin uykulara gömdüğümüz noktasına geliriz, geliyoruz buda akla zarar, yüreğe zarar.
Ahmet Selçuk İlhan'ın şiirin de dediği gibi;

''Yorgun çürümüş yalanlardan
Suya yazılmış yazılardan
Üzerindeki yıllanmış tozlardan
Ve gündelik yaz- bozlardan
Üç günlük aşklar
Keyifli mekanlar
Yemek tarifleri
Gece kulüpleri
Ziyafetler
Kıyafetler
Rezaletler
Ve en acısı
Faili meçhul cinayetler
Katil kim
Suçlu kim
Günahkar kim
Yok mu bu izi sürecek bir yürek''
İnsan, akıl, yürek, vicdan bütünselidir, gerçek ve erdemli basını aradan kaldırmak, aklın tutulmasıdır ?
Sadece bunu devlete yüklemekle işin içinden çıkılmaz aksine kurdu besleyen gerçek bahçeye, gazete patronlarına da öz eleştiri getirmeliyiz.
Hangi hükumet iş başına gelirse rüzgarın yönünü oraya tayin eden gazete patronlarına.
Tek düşündüğü gazetesinin tirajıdır.
Özellikle, gazeteye ''kalemiyle emek verenle, gazete patronluğu'' bana göre çok ince bir nokta, bu bölümü asla ve asla göz ardı etmemek gerekir.
Sırf bu nedenden dolayı bir sürü gazeteci işsiz kalmıştır, gazete patronun desteklediği siyası ve politik görüşe karşı çıktığı için. Villalarını, şatolarını, lüks yaşamlarını kaybetme korkusuyla, gündemin ve günün adamlarının gazetesi olurlar. Kendi çalışanlarından bir gazete muhabirinin gerçekleri yazmasının nasıl bir akıbeti olabilir, artık siz düşünün ?
Bu demek değildir, gazeteci istediği gibi hareket eder bundan da bu anlaşılmasın.
Gazeteci istediği gibi hareket edemez,sorumlulukları vardır,erdemli insandır,dürüst ve adildir,günün adamı olmaz her daim doğrunun ve haklının yanında olur. Kendi siyası düşüncesine ters bir insanı, sırf farklı bir görüşte diye zindana göndermez, haklı olduğunu bildiği konuda susmaz. Benim ekmeğim sadece bal görsün demez,bencil değildir.
İyi bir basın emekçisi olmak ''ruhsal olgunluk ve sağlam karakter'' ister, buda büyük resmi net görmesini sağlar.
Basın emekçisi; empati yapmamıza, kişiler arası iletişim de diyalog kurmamıza vesile olur. Diyaloğun kurulduğu iletişimlerde ise sorunlar daha kolay hal olur.
Gazetecisine, çalışanına sahip çıkmayan nice ''gazete patronları'' varken, her şeyi devlete yükleyip, diğer gerçekleri göz ardı edemeyiz.
Arkadaşları hapse gönderilirken, hangi gazete sahipleri sendikal eylemini yaptı ? Hiçbiri...kendi çalışanına sahip çıkmayan,işten atılan,hapse giren bu kalem emekçilerinin, mağduriyetini anlatmanın tek yolu basın iken bu çelişkiye vatandaş ne desin ?
Herkes mektepli değil ki,herkes ilim ve bilim yolunda ömür tüketmemiş ki ! Bir kısım duyduğuna inanır, bir kısım da karnını doyurana !
Bu noktada senin vatandaşı aydınlatma, bilgilendirme gibi insanı bir sorumluluğun varken; kendi çalışanını bile, doğruyu yazıyor diye kapı dışarı edersen vay vatandaşın haline !
Gazeteci; kendinden farklı olanları kabullenmeyi, farklılıklardan doğan zenginliği fark ettiğinde ''kalemi'' siyahı, beyaz diye yazmaz.
Medya holdinglerinin, tekelci medyanın; basın emekçileri üzerindeki baskısı artıkça, basın özgürlüğünden bahsetmek mümkün olmayacaktır.
Kötü çalışma koşulları, işten atmalar, kapitalizmin etkileri, sansürün, oto sansürün, basın emekçilerinin başlıca gündemi olmaya devam edecektir.
İşsiz, yasaklı, susturulmuş gazeteciler günü olmaması temennisi ile Bir ülkede; zenginler, iş birleştiriciler ve işini bilenler; basına müdahale etmeye başladığında, orada “gerçek olanı” derin uykulara gömdüğümüz noktasına geliriz, geliyoruz buda akla zarar, yüreğe zarar.


"okuyanlar, okuduklarını bize söyleyenler
kitap sayfalarını haşur huşur çevirenler
kırmızı ve siyah mürekkebin ve resimlerin sırrını çözenler
işte onlardır bize önderlik eden
rehberlik eden, yol gösterenler" (Aztek el yazmalarından)


olcay kasımoğlu

Hiç yorum yok: