Translate

12 Kasım 2018 Pazartesi

Sokak feneri gibi olmayın

Bir zamanlar kadının adı yokken şimdi sınırları aştılar.
Bilimle, sanatla beslenen kadınlar, özgür iradeyle hayatın içerisinde yol alıyorlar.
'Ağrımasa bilir-miydim yüreğimin yerini' diyen şair Sennur Sezer'in eşi Adnan Özyalçıner, yol arkadaşını uğurlarken, yoldaşına vakur bir yumuşaklıkta seslenmişti;
''Sevgilim sen benim herşeyimdin...o benim herşeyimdi..
Karımdı, sevgilimdi, annemdi...o benim elim ayağımdı/elim ayağım koptu. O bir şairdi, şiir yüklü, yaşam yüklü, sevgi yüklü, umut yüklü...''
Kadınlara insanca yaşamak hakkın veren, insanca hissettiren, emek veren, onurlu, ayran gönüllü olmayan, saygılı ve güzel seven erkekleri sevmek onurdur.
Ruhu sağlıklı ve duruşu olan ilkeli kadınlar bu demi gerçekten sever...
Kadınların bilinçlenmesinden, sevmesinden korkmayan içten, samimi ve sahip çıkan erkekleri sevin..
Seven kadınlar ama gerçekten sağlıklı seven kadınlar hayat kokarlar.
Korkmazlar sevmekten...
Sokak feneri gibi bir yanan bir sönen adamlardan olmayin. Kime yandiginiz belli olsun.
Kadının adını her şeye katık yapan zihniyetten, ruhunu, bilincini yok sayan erkeklerden çok çekti kadınlar.
Kadınlar özgürleşmeden ve toplumsal kimliklerini, özgürlüklerini tamamıyla kazanamadan hiç bir zaman özgür bir birey olamayacaklardır.
Onlar birey olmadan hiç kimse özgür olamayacak.
Kadınlar bu dünyanın kapı eşikleridir içe doğru açılan ve ışık süzmelerini gönüllere taşıyan.
Acının, çoğalmanın, mutluluğun eşiği, yerkürenin ana rahmidir kadınlar.
İnsan önce kendinden başlamalı. Kendini bulmayan, kendi olmayan kendine ait bir yaşam oluşturamaz.
Oysa güç beynimizde, akla hayale gelmeyecek kadar mucizevi bir çark dönümü bedenimiz.
Her karesi hayata göre kurgulanmış. Bize kalan ise bu senfoni orkestrasına iyi bir şef olmak.
Hangi notanın hangi tuşuna nasıl basmamız gerektiğini bilmek; ondan sonrası tamamen bizim irademizle, dış dünyamız da bizimle gönüllü duygudaşımız olacak.
Belli mi olur bir tek kelime yeniden yeşertir umutları, bir kökün bin dala durması gibidir hayat...

8 Kasım 2018 Perşembe


Özledikçe sessizleşir insan...



Bir Türlü Vazgeçemediğim
Takvimler dökerken hırçın yüzünü
Bir şafakla yeniden doğar gökyüzü
Benimse artık, seyri seferde gençliğim
İçimde ise yaşanmışlıkların yılgın ayak sesleri
...kendi ezgisine suskun, coşkusuna bozgun
O zaman, bu neyin meydan okuması, şimdi ?
Suyla susuzluk arası
Aranıp dururken
Geçip giden gençliğimi
Acısı acemi çocukluğumu
Hiç bir yere demir atmayan düş kırıklığı mı
Aranıp dururken
İçimin duvarları yıkılıyor
...yanıyor canım, yanıyor ömrüm
 Şimdilerde
...bir yolculuk düşüyor aklıma
Yüzüm de bir ömrün atlası, çetelesi olmayan
Çıkıp gitsem diyorum, dönüşü olmayan limanlara
Acıları; umutla, sabırla bezeyen içim
Ey içim, bu yolculuk nereye kadar, soruyorum ?
Sonra; hayat fısıldıyor
Zamanı mı olurmuş gitmenin
Bir düşü toplamadan daha
Çevir soluğunu göğe
Yaslan mavi göğün göğsüne
Nefesinle aydınlansın gökyüzü
...daha bitmedi umut
Daha son tango edilmedi
Yıllar yüzünü dökmedi, daha
Yaşam gelip, çeviriyor
...içimin dümenini
Yürü dostum diyor
Çığırıyor içime,
Geçmişin şehrine bakıp durmakta
...neyin nesi
Su olsam sensiz akmam diyor
Beni alıp, senin koylarına getiriyor
Su oluyorum, sana akıyorum
Sonra, gözlerin düşüyor aklıma
Demli bir çay gibi, içimi ısıtıyor
Sahi, hangi kır çiçeğine sevdalısın ?
Hangi yoldur yürüdüğün ?
Yollar değil midir yıllara eşlik eden
Ölmemiş binlerce öykünün serüvencisi gibi
Avucunda hangi yıldızlar var ?
Yüzünün atlası hangi iklimden ?
Biliyorum, bir şeyler var
Senden bana gelip
İçimi maviye boyayan
Bir ışık yumağı gibi
...yıldızlı geceyle buluşturan
Bir şeyler var, sözün libasında
Bir türlü vazgeçemediğim..
Olcay KASIMOĞLU
TUTUŞUR DİZELERİMİZ

Her birey; yaşamak, maddi, manevi varlığını korumak ve geliştirmek hakkına sahiptir.
Bu haklar; insanın doğuştan sahip olduğu, insanın insanca yaşayabilmesi için gerekli olan haklardır.
Bunlar: düşünce, kendini ifade etme özgürlüğü, basın, din ve vicdan özgürlüğü, sağlık ve eğitim de seçme ve ret etme hakkı; haberleşme, bilgi alma, seyahat etme, bilim ve sanat özgürlüğü hakkıdır.
Bu haklar, devlet tarafından anayasa ve yasalarla koruma altına alınmıştır.
İnsanların kişiliğini geliştirmesi ve insanca yaşayabilmesi içinde başkalarının haklarını ihlal etmeden özgürce yaşayabilmesi gerekir.

İnsan özgürlüğü; ilgi ve beğenilerini seçme, kendi kişilik özelliklerine uygun şekilde hayat planı yapma ve tercihlerinin sonuçlarını yaşama iradesidir. Yaptıklarımız aptalca, yanlış olsa da, başkalarının hak ve özgürlüklerine zarar vermiyorsa, engellenmemelidir.
Özgürlük; varlığına ve nasıl olacağına duyulan ”sorumluluğun” en güzel koruyucusudur
Özgürlük; yaşamın sorumluluğunda, sevgiyle, yüreğinizin sizi götürdüğü yere gidebilme cesareti ve bilgeliğidir

.
Voltaire’ ne güzel demiş;
Söylediklerinize katılmıyorum, ama bunu söyleme hakkınızı sonuna kadar savunacağım.
Özgürlük; kalmak yada gitmek için nedenin olmadığında, kalmana yada gitmene neden olan seçme farkındalığını, kendinin sorumluluğunu görüş ve hissediştir.
Güven duygusu; insan ilişkilerinde ”en büyük dayanak” ve özgürlük olgusunun da temel taşıdır. Kendini güvende hissetmeyen hiç kimse kendini ”özgür görme” hakkına sahip değildir.
Güvenlik gereksinimi; psikolojik bir ihtiyaçtır ve güvenin olduğu yerde özgürlük olur. 


Özgürlüğün olmadığı yerde ”esaret” başlar.
Güvenin olduğu yerde kör inançlar, dogmalar, ön yargılar barınmaz.
Güvenin yanına birde ”olgunluk eklenince” kişi kendinin efendisi olur.


Olcay KASIMOĞLU
Yaşadıklarımızdan biz sorumluyuz

Geçmişi geleceğe taşıma ama deneyimle, anların coşkusunu ıskalama ve geleceği korkuya değil umuda bağla ama ya olmasa ihtimaline de, düş kırıklıklarına da hazırla yüreğini.
Ve inandığın, kalbinin götürdüğü yere git, kalbinin sesini dinle.
''Gün olur güneşler doğar...
Gün olur karanlıklar parçalanır...
Yeter ki sen yaşama sevgili,
Sevgiliye can ol
Ol ki “kendin” ol.
Ol ki yaşamın kendisi ol''...
İnsanlar bir şeyi gerçekten, yürekten isterlerse ''evren'' onlarla birlikte çalışır. Olumsuzluklar onlardan uzak durur. İnsan olumlu duygularla dolduğunda kötü hislerin olması, hissedilmesi neredeyse imkansızdır.
Duygu ve düşüncelerimizin bize artı yada eksi olarak dönmesi tamamen bizim iç dünyamızla ilgilidir. Bir olaydan, acıdan herkes aynı derecede etkilenmez.
Bu tamamen bizim algılamamızla alakalıdır. Bu aynı negatif ve pozitif enerji yayılımı gibidir. Hangisini yoğun hissedersen o gelir seni bulur.
Yaşamamızdan, yaşadıklarımızdan ''biz sorumluyuz'' eyer biz bu bilince sahip değilsek, yaşamamız için gereken ''emeği/çabayı'' gerektiği gibi ortaya koyamayız.
Hayat karşılıklı bir aynadır. Vermek kadar ''almak/almayı bilmekte'' yaşama karşı sorumluluklarımızdandır.
Sabrın en büyük ''mucize'' olduğuna ınanalardanım ''sizde inanın'' evren bizi muhakkak duyar.
Yapmamız gereken: kendimizi mutlu etmek. Başkalarının bize biçeceği kıstaslar yaratıp onların verdikleriyle mutlu olma beklentisinden vazgeçelim.
Mutluluğu takip edelim ama arkasında kaybolmayalım, aramıza alalım.
Bize iyilik edenlere minnettarlık duyalım onlarla bu evren de yalnız olmadığımızı birbirimize hissettirelim. Dünya penceresine çok boyutlu bakalım.
Olaylara, insanlara bakış açımız, seçenekleri görmemizi, değişmemiz gerektiğinde kendimizi güncellememize yardım edecektir.
Kendimize karşı ''açık, sade, duru olmak'' her zaman kendimizi ''İFADE'' etmemiz de gereksiz olanların elenmesine yardım edecektir...
Olcay kasımoğlu
Ah insanlar

Egoları şiş, şişirilmiş insanlar kompleksli olurlar.
Bu tarz insanlar; vasat bir zihniyete sahiptirler, yükselmek için daha büyük bir ''tahakküm'' alanı isterler. 
Görüşlerini ''cesur ve dürüstçe'' ifade eden insanları anlamakta yetersizdirler.
Genellikle; hırçın ve agresif olurlar. 
Ben egoları tavan olduğundan ''biz'' deme gibi, bireysel olgunluğa erişemediklerinden ne zaman biri, birileri nefislerine dokunsa kızılca kıyamet kopar. 
Egosu tavan bu insanlar; ''sultan zırhı''giymiş gibi ortada dolaşırlar.
Sultan zırhı giyinmekle sultan olunmayacağını bilmezler.
Kendileri için çalışmayan, düşünmeyen her şey ötekidir. Yürekleri rutubetli insanlardır, bulundukları ortamlar da her zaman ilginin kendilerinde olmasını isterler.
Ne olursa olsun, farkın-dalık ve aydınlanmak; zihnin ''yüreği anlama'' sürecidir. Buda egoyu,bencilliği saf dışı eder. Bunu anlamak da, bazen bir ömür alır.
Kim ne derse desin; bir şeylere sahip olmak ve kazanmak için, kendimizden vazgeçmeyelim.
Başkalarının bize yaptığı kaleler er veya geç yıkılır. İnsanın kendini bulması ve kendi ruhunu bilmesi en büyük zaferdir...


Olcay Kasımoğlu


YÜREK BAHAR YERİDİR


yıldız tozları serpilmiş 
dalda iki gül gibi
bir salkımın aşık üzümü 
özümün gizinde ki 
aşka dokunuşun
ağzımdan
ay ışığı fışkırır gibiydi
oysa şimdi
göğsümden içeri acı sızarken
uçmaya kanadım yokken
açmak için yeniden
nede olsa yürek bahar yeridir
dönmeliyiz
kendi sularımıza, dönmeliyiz
gel tut ellerimden, baharın kızıyım...


Yaşamı; yedeğimde saklamak değil; yaşamı, yaşanılır kılmak ve anlamlı yaşamak istiyorum diye bilmektir, yaşamak.
Biliyorum ki, benim iradem dışında; güneş doğacak, çiçekler açacak, rüzgar esecek, yağmur yağacak ve olması gerekenler kendiliğinden olacak. 
Önemli olan, bu dengenin içinde biz ne öğrendik neye şahit olduk ve hayatımızı bunlarla ne kadar bütünleştirdik, sesimizi ne kadar katabildik ?
Her günün, yeniden doğmak olduğu; her nefesin ışık süzmesiyle yeniden yaşamak olduğunu, özlemlerin, ihanetlerin olmadığı bir ''erguvan imparatorluğunda'' yaşam tacını takıp, içtenlik, erinç, coşku ne varsa olanca görkemiyle yaşamaktır, yaşamın anlamı...
Artık mutlu olmak kadar acılardan da da öğrendik hayatın bir gelişme olduğunu lakin satın alamadığımız ''bir örtüye bürünmüş yalnızlığın'' etrafımızda kol gezmesini istemiyoruz artık.
Binlerce rengin içerisinden sıyrılıp ''mutluluğun rengine tutulmuş hayatı'' kucaklamaktır dileğimiz.



Olcay Kasımoğlu


Şiirden resimler çizeceğim

Resimle ilgili şimdiye kadar hiç yazı yazmadığımı fark ettim.
Resim nedir yada resim yapan insanların nasıl bir düş gücü ve doğayı algılama gücü vardır ?
Bunları düşünürken ''resim yapmanın'' renklerin dansı olduğu bir zevk ve duygu işi olduğunu,özellikle resim yapan insanların, gözlerinin ne kadar keskin olabileceğini düşündüm
Her mesleğin kendi içinde incelikleri var.
Şiire; el, göz,ruh olmayı seven aklım ve beynim '' içimdekilerin sahıcılığını inandırmak için dünyaya resimler çizeceğim' der..
Evet, insan en içten yerinden hareket ederek bir şeyi iyiye doğru geliştirmeli, gerekli olan budur bize.
Özellikle resimleri işleyen ressamları düşündükçe; resim sanatının bir hesap ya da bir usa vurma işi olmadığını düşünüyorum.
Özellikle son günlerde ziyaret ettiğim müze ve resim sergileri; yaşanmış uygarlıkların bize bıraktığı esintiye kendimi bıraktıkça düş dünyamın nasıl zenginleştiğinin farkına varıyorum.
Özellikle resim sanatın da; dile düşmeyen sözcüklerin katar katar olup, renklere bulanıp tablolarda inci gibi dizilip bize gülümsemesini görüyorum.
Bununla birlikte; ihanetin, açlığın, adaletsizliğin ve savaşın olduğu dünyaya baş kaldıran fırçalarını renklere batırıp tabloların bağrına sürenleri görünce, bir kez daha sanatın önünde saygıyla eğildim.
Sanat var oldukça, ilim ve bilim sanatla beslendikçe; doğanın ve insanın yoldaşlığı daim olacak..
ey gülüşü cananım
ey yüreğime yakışanım
görünce gül yüzünü
unuttum ruh fukarası sözleri
bir tılsımlı baharla kon dallarıma
sarıl sessizliğime
ver elini elime
sevgi
en büyük armağan değil mi...
Olcay KASIMOĞLU
Sevgiyi öldüremezsiniz



Sevgi sadece "seviyorum" demek değildi..
Sevgi sahip çıkmak, gözüne gözünü bırakmaktı.
Karşılık beklemeden onun varlığına adamaktı.
Elimi yüreğime koyduğumda anladım ki 'sana İhtiyacım var'demek ne güzel bir mucizeymiş.
Biri için endişelenmek, onun için yollarda yürümek, avuçlarında yüreğini taşımak, sevginle sevdiğini şımartmak, onun canı acıdığında o acının içinde olamadığın için sımsıkı sarılmak. 
Sevdikçe kainatın sende toplandığını görmek.
Kendini aşarsın ''sevince'' tüm iyiliklerin içine aktığını hissedersin.
Kalayım sevgili kapında, eşiğinde kalayım demekse sevgi; ne mutlu içine düşene !
Çok büyük umutlara bel bağlamak ta değildi.
Sadece umut dolu ışıltılı gözlerini görmek yeterdi sevgiyi anlamaya..
Sevgi inanmaktı..Sevdiğine inanmaktı...sorguya,suale durmadan inanmaktı. Sevgi "sonu olmayan bir varıştı sevgiliye"sonlanamayan bir varoluş..,
Hiçbir şey dengine bel bağlamıyor

Sevmek eylemdir; o sana geldiğinde gözün gibi koru avucunun içinde tut...
Sevmek eylemdir; kin barınmaz, yanlış durmaz, çiçekler solmaz.
Aklını koru, sana gelen sevgiyi kalbine danış ne kadar yıkılsan da rüzgar biçsede umutlarını, sen onu kalbinde serinlet...
Bir ülke gibi sev, feth edilmesi gereken, yaşanılası bir yer gibi suya damla gibi başın üstünde maviye bezenmiş gökyüzü gibi, umuda sevgin olsun...
Sevgini yaşa, yoluna çıkacak tüm sevgi kırıntılarını da al ve onlarla karış ummana, sevgi azla başlar çoğalan kırıntılarla emek olur karışır hayata...
Sevmek eylemdir unutma, sevdiğine dokun her yürek sevmek ister...
Avuç içiniz her dem sevgiye dursun...

Şiir ve kelebekler eşit süreler istiyor
Doğa; amansız bir katledilme savaşının içinde acı çekiyor
Bankalar; insanları soyarken bu bir suç bile sayılmıyor
Fabrikalar; nehirleri, ormanları yok ediyor
Otobüs durakları; yalnızca işçiyi, öğrenciyi ağırlıyor
geçmişi üzerinde taşımak; sadece dar gelirliye kalıyor
Gelecek düşleri; küçük insanların ütopyasıyken
şimdilerde o da suç sayılıyor...
Sesli her haklı düşünce; haksızlığa gölge yaparken
insanların, karanlık gölgeleri dolaşıyor
Cevaplar rüzgarla esiyor, cevaplar rüzgarda uçuyor...


Olcay Kasımoğlu

6 Kasım 2018 Salı

VANYA DAYI / ANTON ÇEHOV


''Son sahne...
Sonya:Ne yapabiliriz?

Yaşamak gerek, yaşayacağız Vanya Dayı. Çok uzun günler, boğucu akşamlar geçireceğiz. Alın yazımızın bütün sınavlarına sabırla katlanacağız.
Bugün de, yaşlılığımızda da, dinlenmek bilmeden, başkaları için çalışıp didineceğiz. Ecel saati gelip çatınca da uysalca öleceğiz ve orada, mezarın ötesinde, çok acı çektik, gözyaşı döktük, çok acı şeyler yaşadık diyeceğiz.
Ve Tanrı acıyacak bize ve biz seninle, canım dayıcığım, parlak, güzel, sevimli bir hayata kavuşacağız ve buradaki mutsuzluklarımıza sevecenlikle, hoşgörüyle gülümseyeceğiz ve dinleneceğiz.
İnanıyorum buna dayıcığım, bütün kalbimle, tutkuyla inanıyorum. Dinleneceğiz! Dinleneceğiz!
Melekleri dinleyeceğiz, elmaslar gibi yıldızlarla kaplı gökleri göreceğiz.''
.

Değil mi ki kendimizi tanımak uyanışın esas bölümüdür ve yüzleşmek kendi gerçekliğimizin farkına varmak demektir.
Dışımızdaki gerçeklerin farkındalığı o zaman anlam kazanır ve doğru bir temele oturur. Ancak o zaman insan kendi kendiyle yüzleşir. Karanlığın bilincine vararak aydınlanabilir.

Olcay Kasımoğlu

5 Kasım 2018 Pazartesi

Gülüşün tene değerken

Sizi bilmiyorum ama ben 'pişmanlık' duyan, 'utanabilen' insanları çok seviyorum ..
Pişkinlik ne kadar 'ucuzsa', 'utanç' o kadar değerlidir çünkü.


Çöl olmuş ruhuma, kirpiğin ile çizdiğin nakışın
zifiri boğup aydınlatıyor, vuslata yenik düşmüş gecelerimi
Hem efkarlı hem huzursuz yüzümde sonbahar gölgeleri dolaşırken
Damlaların içinde derya olup akışın, gün içinde yağmura diz çöktürüyor
Bakışın içimin ilkbaharı, bakarken sönmüş külleri yakışın bundandır
Gülüşün tene değerken, teninden doğmuş gülleri sevişim bundandır
Bu ömrü bin kere yaksam, yeniden doğmak için sana
Anka kuşunun kanadından külleri savurup, gönüle nakış oluşum bundandır...

Olcay KASIMOĞLU
Aşk güvercin kanadında



Aşk, bu dünyanın kurallarıyla oynamaz
O sormadan konaklar, yabanı bir ağrıdır
Gelir içimize konar, gelirken adres sormaz 
Kafesler, tel örgüler, mahpuslar
Onu dar ağaçlarına vuramaz,yakamaz
Sonra bir perde açılır ve yolculuk başlar
Bu yolculuk ta aşkın düş baz oyunları yoktur
Oyunların düş bazı insanlardır, sevgili
Aşkı çileden çıkaran maskeler takan
Maymun gibi oynatan, çamura yatan
Aşk korkuyu bilmez, yalanı bilmez
Aşk lisanı bilmez maskesizdir, sevgili
Aşkın kendi gerçekliği vardır
Bir başka ışığa teslim olur,hesapsızca
Aşkta hesap yoktur, yarın yoktur
Hem dışındadır dünyanın, hem içinde
Yoksul adamları da sever
Sınırları yoktur, bölmemiştir insanları
Sınırlardan dünyalar yaratmamıştır
Her şey onunladır, ona emanet gibi
Aşkın kültürü, bilgisi yoktur
O yaban ağrıya, o tarifi imkansız duyguya
Hiç bir kitabın yazamayacağı hakikat kadar yakınız
Hiç kimseyi de ortak etmez acısına,
Sahibi yoktur, düştüğü yeri yakar
O karanlık, o hüzünlü sokakları dolaşır
En izbe yerlerin şahididir aşk
Varsın azgınlaşsın küçük hesaplar
Uğuldaya dursun dışarda ki ezber bozan yaşamlar
Aşk korkmaz kirli adamlardan
Bu sızı, bu yenilgi
Mevsimlerle devredilir başka insanlara
Bunlar olurken içimiz bir an çok üşüyecek
Sonra bıraktığı izlere çelmeler takarak gülümseyecek
Nasıl olsa aşkın memleketi yoktur sevgili
Yeri yurdu gözler, zülüfler, tenler
Aşka yarında yoktur, yoktur sevgili...

Olcay KASIMOĞLU
Susmanın yorgunluğu da
İnsan kalabilmenin kırgınlığı da, bazen dayanılır gibi değil.

Mevsimlerin güleç yüzüyle gel ömrümün bahçesine
İlk yaz yağmurları gibi üstüme sulu sepken yağ
Karanlıkların izbeleri solsun,toprak koksun her yer
Kirpiğime konan sevda ol, göz bebeklerime dol
Baharlarda açan gonca güller sende can bulsun
Ben senin canına can, ömrüne dem olmak isterken
Değil midir çocuk gülüşlerin beni maşuka çeviren
Öyle yakın olayım ki damarlarında akan kana karışayım
Bana canım diyen yüreğini gözlerinden okuyayım
Açtığım yüreğim senin gönül sarayına yol olsun
Ben o yol üzerinde sana köprü olayım
Ey sıcacık, sarıp sarmalayan hasretlere yer bırakmayan
Ömrünün bahçesinde güle duran varlığımı kökünden sökme
Saçlarını rüzgara savurma da beni perişan etme
Aldığın, kokladığın rüzgar ben olayım
Denizdeki martılar, gökyüzündeki kuşlar
İçimdeki sen diyen dili kıskansın, ben sana yanayım
Yabancı bir dost gibi durma
Ellerimi, avuçlarında ki sıcaklığa bırak
Bütün yalanlardan arınmış sıcacık kalbimi al
Karanlıklarda, yüreğimi yalnız bırakma
Bu yürek o yüreği çağırıyor sevda sığınağına
Al beni kirpiklerinin ucunda sakla
Sana senden yakın, soluğunun buharında
Tutuştu bir kere kalbimde ki ateş
Semada ki güneş, avuçlarının içinde seni bana getiriyor
Korkar mıyım artık yüreğinin yüreğime değmesinden...
Olcay KASIMOĞLU
Ya Nikola Vaptsarov' ne  demiş;
Bu yüzden, uykularımdan
çalarak yazdığım şiirler,
parfüm kokmaz, bu yüzden
kısadır o çatık kaşlı sözler...
Çektiklerimiz için,
yok ödül filan beklediğimiz
ne de o koca ciltlerinde
resmimiz olsun isteriz...
Yalnız yalın anlat öykümüzü
geleceğin insanlarına;
yerimizi alacaklara anlat
nasıl cesurduk kavgada...
HUZUR İLLA HUZUR

Evrensel sevgi, evrensel müzik, evrensel düşünce, hepsi güzel. bu resme, evrensel çizime önünde eğilerek saygı duyuyorum.

Bir ülkenin en büyük sağlıklı insan üretme yeri ailede başlar, aile toplumun özüdür.
Aile, insanın cenneti olmalı yoksa mecburiyetlerin getirdiği zorunlu bir yaşama dönüştüğü an derinden derine yaralar açılır. Bu kişilerin gerek ileri ki yaşamlarında gerek bulundukları ortamlarda bir şekilde, bir yerinden dışarı sızacaktır ve bu sızıntılar, yavaş yavaş herkesi zehirleyecektir.
Sevdiklerine sahip çıkacak, fedakarlık yapacak, sırasında köprüleri atacak kadar hayatın içinde olgunlaşıp etrafında ki çemberleri de olgunluğa katmayanlar hayatı sadece seyretme hakkına sahip olacaklardır.
Gelin keşkesiz bir yaşam için....yalnızca hayatı seyretmeyelim. Hayatın kendisini yaşayalım. Hayata geldiğimiz yer ile gelmek istediğimiz yer arasında geçiyor ömrümüz.
Seçtiğimiz her şey için, başka bir şeyden vazgeçmemiz gerekiyor. Bazılarımız şartlara şekil veriyor, bazılarımıza da şartlar şekil veriyor.
Keşkelerle yaşayacak kadar uzun değil ömür. Bizi hayattan alan, hayata katarken eksilten her şeyi protesto ediyorum ve diyorum ki, biz bu dünyaya tesadüf gelmedik...
O'zaman neden tesadüfmüş gibi yaşayalım. Bahşedilen akılı niye mutluluk, huzur yolunda tüketmeyelim. Hayat gel beni al demez, İçimize ışık verelim yeter ! Hepimiz hayatın içinde başak taneleriyiz...

Olcay KASIMOĞLU
YAŞAMIN TANIĞI

Ne yalnız başına övgü ne de sövgü, yaşama bir şey katmaz.
İnsan kendi duygularından emin değilse, düşüncelerinin arkasında duramıyorsa, egolarından arınmamışsa o kadar çok hakarete başvurur.
Oysa, insanı insan yapan en büyük özellikler; üretim, paylaşım ve doğa ile bir bütünlük içinde, huzurlu ve güven ortamında, yaşama devam etmek, hayatın anlamına, bütünlüğüne güzellik katmaktır.
İnsanların; dil, ırk, mezhep gibi, yaşamda pek karşılığı olmayan gerekçelerle çatışma ortamına sürüklenerek, yaşamdan kopmaları, hayatın anlamına da büyük haksızlıktır.
Her günün yeni bir gün ve yeni bir başlangıç olduğunun farkında olanlar, yaşamdan beslenirler.
Değişim ve yenilenmek; hayata ve kendimize karşı görevlerimizdendir.
Gerçeğimizin farkında olmak, iyi insan olmanın gereğidir.
Ömer Hayyam ne güzel demiş;
*Girme şu alçakların hizmetine, Konma sinek gibi pislik üstüne. İki günde bir somun ye, ne olur! Yüreğinin kanını iç de boyun eğme.*
İnsan; yaptıklarından ve yapamadıklarından sorumludur.
O halde insan her koşulda, enerjisini olumlu olana harcayarak yaşamı daha sağlıklı ve anlamlı kılabilir.
İnsanın eylemlerinde ki güzelliği, yaşamın hakkını verdiği oranda bir önem taşır.
Ya yaşamın tanığı yada seyircisi olur.

Olcay KASIMOĞLU
''İllaki umut, illaki yaşam'' 

“Ey yaşam, hoş geldin. Milyonuncu kez gidiyorum karşılamaya, deneyimin gerçekliğini ve dövmeye ruhumun örsünde, soyumun yaratılmamış vicdanını." derken oda ''İllaki umut, illaki yaşam'' diyordu.

Biraz neşe, biraz umut,biraz felsefe, biraz edebiyat insandan insana, gerisi boş gerisi yalan...

Unutulmuş diyarların umudu direngen çocukları...
Kim demiş, kar sadece yeryüzüne yağar,
Ya bizim içimize yağan kara ne demeli ?
Yağar, içimizde ki cana yağar,
Yağar da yıkar, bütün yeşile durmuş bahçelerimizi...
Karların altında kalan toprağın, buzları bize hakikatı hatırlatan salçım saçakları altın da, serçelerin dallara tünemiş büzük hallerinde, biz soğuk diyarların yüzümüze vuran poyrazların da, hayalleri bir çift potine sarılı, yürekleri buzdan sıcak, gözleri derinlerde közlere yatırılmış sancılı diyarların ekmeğe, soğana talim çocuklarıydık.
Yağdıkça üzerimize karlar, içimizin yangını büyürdü, düşlerimizin diyarın da. Yoksul bir yaşamın cenderesinde sadece açık yaralarımız üşürdü. Biz içimize kapalı kutulardık. Ne zamandı vakit bilmem... önce miydi, sonra mıydı üşüdükçe içimize sisler çökerdi hani öyle çökertmeden Halil'im türküsünden çok uzak ve kekeremsiydi bizimki.
Nedense hayat yüzümüze hep poyrazlarla dokundu, yoktu bolluk, kıtlık kıran girmişti sanki unutulmuştu bu diyarlar.
Vefasızdı bize yönetenler, aranmak, sorulmak, hatırlanmak düşmemişti payımıza. Bize çıkan bir yolculuk yoktu, unutulmuştuk, kimsesizler resminin oyuncularıydık. Yüzümüzde ki gülüşlerin tek sahibi kendimize çıktığımız yollarda bulduklarımızın sahipleriydi.
Hep yüreğimizde saklı tuttuk sevgimizi, gözlerimizde, yüzümüzün hüznünde saklı tuttuk...
Gökyüzünü doldurup soluğumuza, isyanımızı kilometrelere zincirleyip idam ettik geçmişimizi...
Gidenler de dönmedi, yaralı uçurumları birer birer koşarak, boş yere yollara baktık, türküler yaktık.
Kurudu göz pınarlarımız, yüreğimizle ağladık.
Hasret ki, göçmen kuşların kanadında taşıdığı gamdan bir dağ gibi oturmuş gözlerimize...Kime ne anlatabiliriz ki !
Ağızdan çıkan her söz yaralıyor yüreğimizi...
Ve hayat donuyordu ayak uçlarımızda, ellerimiz toplarken karı.. Kanıyorduk vazgeçilmiş umutlara...
Yaşamak için, inadına sustuğun harfler kendini hatırlatırcasına kaldır başını bak; Güneş, gökyüzünde siyaha duruyor dercesine bizi sınardı...
Biz ki soğuk iklimlerin; güneş gözlü, ay yüzlü, saçlarına yıldız düşmüş güzelleriyle bir aykırı duruş gibi sesimizde şiir, düşsel rüzgarlardan geçip gelir geleceği, yeniden doğururduk.
Oysa şimdi sözcüklerin arasında çöl rüzgarları esiyor. Olmuyor, hangi diyara bağdaş kurarsan kur, sapa kalıyor çorak düşlerinin eksik umutları.
Olmuyor, söz dolanıyor boğazına, sanki yüzyıllık sessizlik...
Ne zaman bahara dönsen yüzünü, unuttuğun geçmiş, eteklerinin filelerinden sarkıyor.
Söyleyemediklerimiz ise ince bir sızı gibi açık yarada bir ayaz şimdi.
Sesimizde, anıların sessizliği hep içerlere işler durur, kime, ne söylersin der gibi.
Gidenler de dönmedi, dönemedi, acımız yitik, yüreğimiz boran yeri...
İşte sen, tam bu yüzden büyüsende sarkıyorsun kışın penceresinden. Rotasını kendi çizen bir kar olup tanelerinden sözcükler çalıyorsun soğuk iklimin çocuklarından bir hatıra olsun diye...biliyordun çünkü, biz kar tanelerinin Mahsun çocuklarıydık (!)

Olcay Kasımoğlu
çık gel umudum
çık gel
tut hayatı nakışlayan ellerimden
benim yüreğim
hayata mavi türküler söylerken
güneşin sinesinde çözülsün dilin...
''Şiiri ve aşkı bilmeyen bilemez dostluğu, Ucuz arkadaşlıkları dost olmak sananlar, kandan öte can kardeşliği olarak gelen dostlukları anlayamaz. Okkalı bir yürek taşımayan, o yüreği her dem dağıtıp, toplamayan tadamaz onu. . Ne dini ne dili ne cinsi ne de kavmiyeti vardır dostluğun. Bir köprü gibi kurulur coğrafyalar arasına. Ayağa adım olur, dile söz olur, omuza dokunuş olur.

Dostluk nedir? Herhalde bir gelgeç ruh hali değil...
Sempati..
İlgi..
Baglilik..
Yüceltme..
Taçlandırma...
Sorumluluk duyma..
Yürekten algılama..
Bakislarla anlasma..
Ses tonuyla destek verme..
Kesintisiz ilişki..
Kayip olmaz, yitmez.
Yoktan var olmaz bir duygu.
Bunların hepsi bir araya gelip, zaman içinde gidim gidim birikerek dostluğun çimentosunu oluştururuz.''

Gönülden dostluklara bir tez;

Bir Tavşan önüne bir daktilo almış, tak tuk tak tuk bir şeyler yazıyor. 
Oradan geçen bir Tilki:
“Hey Tavşan, ne yazıyorsun?”
“Doktora tezimi yazıyorum.”
“Ha öyle mi, çok güzel, ne hakkında?”
“Tavşanların Tilkileri nasıl yedikleri hakkında.”
“Yok canım, olur mu öyle şey, hiç Tavşanlar Tilki yerler mi?”
“Olur canım, gel istersen, sana ispat edeyim.”
Beraberce Tavşanın yuvasına girerler. Biraz sonra Tavşan tek başına çıkar ve yine daktilosunun başına geçer, tak tuk bir şeyler yazmaya devam eder.
Daha sonra oradan geçen bir Kurt, Tavşanı görür.
“Hey Tavşan, ne yazıyorsun?”
“Doktora tezimi.”
“Ne hakkında?”
“Tavşanların Kurtları yemesi hakkında.”
“Yayınlamayı düşünmüyorsun herhalde, buna kim inanır?”
“Gel istersen göstereyim...”
Yine beraberce yuvaya girerler. Tavşan biraz sonra tek başına dışarı çıkar.
Tavşanın yuvasını merak mı ettiniz?
Manzara şudur:
Bir köşede Tilkinin kemikleri... Bir köşede Kurdun kemikleri... Diğer köşede ise bir Aslan, kürdanla dişlerini temizliyor!
ANA FİKİR VE SONUÇ:
Doktora tezi yapmak için, tez'in önemi yoktur.
Konunun da önemi yoktur.
Önemli olan, tez danışmanıdır.
Hadi tavşanı da siz bulun...
“Kendinizi başkasına anlatmayın!
Sizi seven kişinin buna ihtiyacı yok.
Sevmeyen de inanmayacaktır zaten...”

Olcay Kasımoğlu



Sevgisiz insanin çölden ne farkı vardır


Sevgisizlik ağır bir yüktür ve insan bundan kurtulmak için çok kötü şeyler yapar.
''Acımak sevgi değildir, üstünlüğün kabulüdür.
Hoşgörü sevgi değildir, istemediğine katlanmaktır.
Bağımlılık sevgi değildir,gereksinmen in karşılanmasıdır. 
Sevgi, değer vermesini bilmektir.
Sevgi,yaşama hakkını kabul etmektir.
Sevgi, varolmaktan kıvanç duymaktır.
Sevgi, birlikte olmaktan sevinç duymaktır.
Sevgi, eşitliğin duyumsanmasıdı r.
Sevgi, bütün yapay ayrımların hayattan çıkarılmasıdır.
Sevgi, bilinçtir.
Sevgi, insan olmaktır.
Sevgiyi hayatımızdan kovduk ve yerine parayı koyduk.
Para için yaşıyoruz, para için eğitim görüyoruz, para için meslek ediniyoruz, para için çalışıyoruz, para için birbirimizi çiğniyoruz, para için birbirimizi aldatıyoruz, para için savaşıyoruz.
Sevgiyi hayatımızdan kovduk ve yerine üstün olmayı koyduk.
Üstün olmak için yaşıyoruz, üstün olmak için yarışıyoruz, üstün olmak için kendimizden başkasının aşağı olmasına çalışıyoruz.
Sevgiyi hayatımızdan kovduk ve nefreti içimize çağırdık.
Birbirimizden nefret ediyoruz nefretle yaşıyoruz, nefretle çalışıyoruz, nefretle dövüşüyoruz, nefretle öldürüyoruz.
Para, üstün olmak ve nefret etmek hayatımızı dolduruyor.
Hayatımız da savaşlarla, dünyayı yağmalamakla, birbirimizi boğazlamakla geçiyor.''

Sevginiz olmadıktan sonra daha çok paranız olsa, daha üstün olsanız, daha çok toprağınız, eviniz arabanız, malınız olsa ne olur?
Sevginiz yok ve hiç bir şeyiniz yok.
Belki de yeniden öğrenmemiz gereken budur...

Gözü karalık değil, bize lazım olan düşünmektir.
Hemde ''her kıyıdan'' süzülüp, şarlatanlık yapmadan, sözcüklerin insanı çarpan ''yıkıcı'' tarafından değil, insanları bir arada toplayan düşüncenin hakikatinde uzanmalıyız insanların arasına...
Kendisi ile savaşı bitmemiş, kendi olma olgunluğuna erişmemiş, sevgisiz insanın, insanların kimseye faydası yoktur.
Bütün kıyımların, savaşların, sefaletlerin temelinde sevgisiz insanların hezeyanları yatar..
Sevgisizlik ağır bir yüktür ve insan bundan kurtulmak için çok kötü şeyler yapar.
Sevmeyi bilmeyen sadece dinler ''bilen anlar, anlamlı kılar'' mesele bu kadar açık ve net....
Unutmayalım; güzel olan her şey sevmekten ve yenilenmekten geçer.
Sevginiz yok ve hiç bir şeyiniz yok.
Belki de yeniden öğrenmemiz gereken budur.
Hayatı sevmek, kahır ve çileler içinde yaşarken bile bu sevgiden el çekmemek, her güneş ışığına şükran duygusuyla kapıları açmak, acılarda bile gülümsemeyi tümüyle unutmamak; gerçek her edebi yapıtın temelinde yatan bu öğreti asla eskimez ve bugün her zamankinden daha gerekli, her zamankinden daha çok el üstünde tutulmaya değerdir...

Olcay Kasımoğlu

Sanat İstikrarı Seviyor: ISLAK BİR DÜŞ''Her şeyi söyledi gök her şeyi, içe ...

Sanat İstikrarı Seviyor: ISLAK BİR DÜŞ''Her şeyi söyledi gök her şeyi, içe ...: ISLAK BİR DÜŞ ''Her şeyi söyledi gök her şeyi, içe düşen, dipdiri ve şefkatli her şeyi... Duyamamaktan daha acı...
ISLAK BİR DÜŞ

''Her şeyi söyledi gök her şeyi, içe düşen, dipdiri ve şefkatli her şeyi... Duyamamaktan daha acı ne var?''



Göz bebeklerim bulutlandığında
yaklaşan fırtınayı sezebilmeliydin
'Çaresizliğimin avuçlarında bir ıslak düş
ne getirebiliyor ne alabiliyor içimdeki seni'
Seven için ayrılık yok ki...

Sayki
Ben hiç sevmedim
Hiç yoluna yatırmadım bu gözleri
Ne içtim suyundan ne paylaştım sevgiyi
Sayki hiç geçmedim sana
Elim yanmadı hiç avuçlarında
Susamadım yokluğuna
Yanmadım ateşi hasretin dumanlarında
Sayki
Ben hiç sevmedim
Kokun hiç yakmadı genzimi
Üşümedim hiç varlığında
Sayki yanmadım hiç ateşinde
Yoktum senin olmadığın hiç bir yerde
Sayki
Ben seni hiç sevmedim....

Olcay Kasımoğlu

''Derin Zorlu
·
Yaşamak başlı başına sanattır.


Kendi iç benliğimizle barışık olup, içimizdeki çocuğu özgür bırakalım !
Kendini bilmek; kim olacağını ve nasıl davranacağını belirlerken, aynı zaman da, kendi eylemlerinin sorumluluğunu da üzerine almaktır.
Hayat çok kısa, ya da çok uzun, nereden baktığımıza bağlı ve logaritmik bir ilerleyişi olduğu da kesin.
Yaşam bize tuvali sunar, resmi biz yaparız. 
Yaşamımıza ve kendimize sahip çıkamasak, başkaları sahip çıkacaktır.
Yaşamın ruhsal derinliğinde hatalar yoktur, yalnızca dersler vardır ve büyümek bir deneyim sürecidir ”başarı” kadar “yenilgiler” de bu sürecin bir parçasıdır ve kendimizi güncelledikçe davranışlarımızın değiştiğini görürüz. Kendimizi araştırıp keşif ettikçe, yaşamın bize sunduğu ''bilgelik payıdır'' nede olsa bilgelik yaşama dokunmak ve dokumaktır.
Başkalarıyla bir arada olmak, illa ki onlara benzememizi, onlara öykünmemizi ya da onların istediği gibi olmamızı gerektirmiyor.
Her bireyin doğasında kendi güzelliği vardır ve her aklın kendi yöntemi muhakkak olmuştur,olacaktır.
Kendini bilen için, ahlaki yaklaşımların faydası olmaz, yargılamalar ise yalnızca davranış kalıplarını korumak için vardır.
Zaten, gerçek insan; kurallar sayesinde asla bir şey elde etmez.
Yaşamak başlı başına sanattır. İnsan, kendini anlamaya ve kendi olmanın sadelikleri korumaya ve geliştirmeye , kendini tanımlamaya çalışırken dikkatli olmalı.
Bir insanın kendini olduğundan az göstermesi alçak gönüllülük değildir. İnsanın kendini olduğundan fazla göstermesi de budalalıktır.
İnsan, kendinde ki yetersiz değerleri görebilmeli, kendine dayatılan doğmaları toplumun kendine biçtiği rolleri sorgulayabilmeli yoksa sadece ben özgürüm demekle bu iş olmuyor.
özgürlüğü, istediğini yapabilme anlamıyla tanımlayan bir bilincin nasıl bir kendini bilme güzelliği olabilir ki !
Varlığının tanımını; yemek içmek,eğlenme olarak algılayan bir bilincin nasıl bir yaşam felsefesi olabilir ki !
Hayatın, insanın iradesini test etmek için pek çok yolu vardır, bazen hiçbir şey olmaz ya da her şey birden olur.
Kendini dürüstçe ifade edebilenler, yaşadığı dünyaya değer kata bilenler, sanat ve bilim yolunda üretenler kendilerinden söz etsinler.
İkiyüzlülüğün, sahtekarlıkların, ucuz övgülerin olduğu ortamlardan ve katı, toleransı olmayan insanlardan ''kendim olmak adına '' uzak duruyorum...

3 Kasım 2018 Cumartesi

Hayatı yaşayıp, yaşadıkça  eleyen kadınlar !..

Onlar hayatın heybesinde sevgiye duran kadınlardır.Bilirler artık kendine kiymetli olmanın doyurucu tadını.Gereksiz insanları hayatlarından çıkarmayı öğrenmişlerdir.Ne aradığını yada aradığının ne kadar gidilecek,emek sarf edilecek yol olduğunu bilirler.
Bu kadınla yaşamayı bilen erkekte kendini bilen,olgun ve durduğu yeri bilendir.Yoksa gücü erkek olarak algılayan bir zihniyet ne kadar yaşar bilinçli bir seçimin paylaşımında.Bu cancağızım kadın aşkın açtığı yolların ham toprağını artık bilir,bilir ki o toprak bilmeyene deprem fayı gibidir.Bu nedenledir ki sevgi bütün insanı kanalcıklarına dolmuş aşksa olması gereken yerdedir.Yanı çokta mühim değildir bilir ki aşkın terbiyecisi sevgidir. Gelirsen başım üzere ,gelmesen ne ala.Sevgi artık şah damarı,can evinin bir numaralı bekçisidir.Onunla hayatı çoğaltan.
Kadınlar aşkın kokusunu sever ama onsuz olmayıda bilirler.

Artık kalan ömrü her ne kadarsa sonsuz gibi yaşamaktan ziyade kendine akan bir nehir ki görülmeye değer.Bilir zamanın kıymetini ve nasil bir hazine olduğunu.Her saniyesine gözü gibi bakar.Gereksiz harcanacak her saniye onun için kayıptır.Zamanı kıymetli kılmayı artık en önemli değerlerden kabül etmiştir.Daha akıllı ve seçici.Hem çağlayan hem yeşil huzura duran.Bu yolun başını yürüyen kadınlar bilirler. Kötülük en zor olandır ve durmaz sevgiye açan yerlerde.Aklın ve bedenin her karesine bilinci ve aşkı harmanlarlar bilirler ki yaramaz adamlar yarım akıllı olurlar.Sevgisinde ve yüreğinde her zaman bencil.Sevginin kaprislere,ayrıntılara kapılıp gitmesine izin çıkmaz yüreklerinden.Bilirlerki kendine çoğalmayan sevgi dibine ışık vermekten öteye gitmez.Anne olmanın hakli gururunu yaşarlar.Emek verdikleri yavrularının ama az ama çok yaşamın içinde birey olarak yaşam kavgasına sarılışları bir kez daha hayat katar hayatlarına.

Ve hayatın anahtarı ! Hayır demesini öğrenmişlerdir hemde öyle bahaneler ardına saklanmadan kendi hayırı vardır adam gibi mert,cesur. Bana-necilik değildir onların var olan değerlerine sahip çıkmaları. Bilirler ki kendine kıymeti olmayanın kıymet veren ide olmaz.Değerlidir... farkındadır... insandır...Kadındır...Annedir...Ve eş, eş olmanın hayatı paylaşmak olduğunu bilir bilir ki, insanı insana ezdiren her çeşit düşünce güzelliklerin zebanısıdır. Cana can olmanın erdeminin omuz omuza,insandan insana akan en büyük cevherin önce insanlaşmak olduğunu biliyordur. Ağlamanın zayıflık olmadığı her gözyaşının içimizi yıkadığını yeni gülüşlere yer açtığını ağlamayı ayıplamayan yüreği öğrenmiştir.
Acabaların,keşkelerin yerine İyi ki varsin iyi ki yürüdüğüm yolsun,iyi ki güne ve geceme karışansın demenin o'şahturnası olmayı çoktan öğrenmiştir.Karşıdaki kalbin onun için atip atmadığını hissiyatlarıyla çok kolay hisseder.Yalanı hayatından kovmuştur karşıdaki sırf güzellik olsun diye öylesine konuşursa ilk kelimesinde bu kadına yenilmiştir çünkü bilir yüreğinden ağza gelen kelimeyle ağızdan öylesine çıkan duygunun farkını.Bu yaş kadınları ince eleyip sık dokumazlar.Eleyip ilmek ilmek hayatlarına katarlar.Ne istediklerini,nerede mola vereceklerini bildikleri için zamanı çalan gereksiz ayrıntıları çoktan çıkartmışlardır hayatlarından..
Birde barışıktırlar görüntüleriyle bilirle rki görüntüde bir yere kadar kurtarmıyor ruhu bozuk olanı başka sofralardan.Ve bir adam ağzıyla kuş tutsa da erememişse insan olmanın adabina hiç bir kadın saygı duymaz parası,makamı hikaye...Ve her kadın hayatın içinde erişirmi yaşamın olgun demine bilinmez ama biliyorum ki hayatı öylesine yaşamamış kadınlar ve varolma mücadelesinin içinde hayata karışmış kadınlar bundan fazlasını keşf etmişlerdir.Kendi varlığının varlık nedenini sorgulamış ve hayatın mucizesinde kendi payı olduğunada karar vermiş her akıllı ve duygulu kadın önce sevginin kendi yüreğinde başladığını ve karşıdaki insana varma yollarınında anca kendini iyileştirmekle anlam bulacağının sırrını çözmüştür.
Bu çözüm; çözümsüz görünen kadınla,erkeği yaşanılası kılacak bir yaşamın içinde daha anlaşılır ve yaşanılır kılacaktır.Önce insan sonra kadın ve bu mucizevi yaşam hepimizle birlikte çoğalabilir.Sol yanımız değilmi bütün kapıları açan .Küçükken biri aşık olduğunda sol yanım acıyor dediğinde hep merak ederdim neden aşk sol yanı vuruyor diye büyüdük öğrendik ama bir şey daha öğrendik sol yanlarımızı sevgi bilinciyle geliştirip daha yaşanılası,sevilesi bir dünya yaratabiliriz.
Her şeye önce kendimizden başlayıp kendi hayatımızından sorumlu olmakla başlıyor..Başkalarının bize yaptığı kaleler er veya geç yıkılıyor.Her yıkıntı toz dumanla karışır içimize o'zaman yıkıntılar arasında bir el aramaktansa hayatımızda kendi ellerimizle avuçlara düşen ellerin toplamında gönüllü bir yaşamı paylaşmak ve kaleleri birlikte omuz omuza hiç bir pişmanlığa yer birakmadan.Hayat çok kısa olsada yaşadığın mutluluk büyükse yenilmiyor zaman merhumuna...
Olcay Kasımoğlu.
Uzatmanın anlamı yok..




Eskiler, aptal biri için, onun kalbi yoktur, derlerdi. Aklın ve zekanın bulunduğu yer diye kalbi göstermişlerdi.
Kalbini her şeye açmak, tüm söylevlerini ve mektuplarını ateşe boğmak zorunda değilsin.
Ama ne kadar çok insanın yalnızca kafası var ve kafasından çok hiçbir şeyi yok, bir bilsen! Ve onların kalpleri yok.
Malina / bachmann
İnsan öz farkındalıktan yoksunsa, farklı olanı anlaması neredeyse imkansızdır.
Ve insan kendine kısır olunca, hayatla, insanlarla kırık ve bağlantısız oluyor… Bu yüzden özümsemek, her zaman her yerde her şeyi özümsemek farklı olanı anlamak açısından çok önemlidir.
Bazen de insanın kendini bulması için kaybolması gerekir;
bir şiirde, bir düşte,bir aşkta,sanatta, ya da kışa direnen dev bir çınar yapraklarının,
ağlayarak düştüğü gölgede....
bir yanım nazınca uslu,
suskun, ıssız, utangaç.
VE BİZ EBEGÜMECİ TOPLARDIK SENİNLE.