Translate

29 Ocak 2020 Çarşamba

Buzla Bahar Arasında


https://www.idefix.com/Kitap/Buzla-Bahar-Arasinda

‘’Buzla Bahar Arasında’’ romanının bütün katmanlarında yaşama ve insan duyduğum sorumlulukla, yaşam ve insana dair güncel bir irdeleme ile insan doğasının karmaşık yapısına, ezberlediğimiz davranış modellerine, baskıcı ve yıkıcı toplumsal olaylara bir işçi titizliğiyle dokundum.  
Aynı zamanda farklı bir kurgu ile yaşamın çocukluktan itibaren etkisi altında kaldığımız tarihsel, söylemsel ve bilinç dışından süreçlerin kadın kimliği üzerindeki yansımalarını, kadın olma halini tek bir imgeye sığmayan, sınırsız bir hayal gücünün alanı olarak tanımlarken, onlar için uygun görülen rol modelleri ve bu temsilleri var eden yasakları da yargılamadan anlamak ve sorgulamak istedim.
            Bu güncel sorgulamaların içerisinde, bilinçaltı ve varoluşun tetiklediği dışa vurumların, düşünceyi tekelleştiren toplumsal, politik ve sosyo-kültürel koşullar içerisinde kendimize nasıl bir yer edindiğini de gözler önüne sermek istedim.
Hayat, insanın umut ettiği ve yaşamak istediği kadardır. İnsanın bulunduğu ya da yaşadığı yerin büyük ya da küçük oluşundan daha çok düşüncelerinin boyutu ve hayatı sorgulama biçimi insan yaşamı için daha elzemdir.
Bu bağlamda;
Beden-kimlik-coğrafya üçgeninden oluşturulmuş bilgilerin ve bu bilgilerin yansıdığı doğu-batı ekseninde, seçimlerimizin hayatımızı nasıl yönlendirdiğini bilince çıkarmak istedim.
            Yaşam seçtiklerimizdir ve seçtiğimiz yolun yolcusu biziz. Bütün sapaklar, dönemeçler yolcuya aittir. Diğer insanların bizim hakkımızda ne düşündüğü aslında o kadar da önemli değildir. Diğer insanlar için bu dünyaya gelmedik. Herkes kendi yaşamını yaşamak ve yaşama olumlu katkılar sağlamak için burada.
Ve hayat, insanın umut ettiği ve yaşamak istediği kadardır. İnsanın bulunduğu ya da yaşadığı yerin büyük ya da küçük oluşundan daha çok düşüncelerinin boyutu ve hayatı sorgulama biçimi insan yaşamı için daha elzemdir.
          Bilinçle, inançla, sanatla, sevgi ve görgüyle donatılıp okutulursa kız çocukları hiç kimsenin kulu, kölesi olmazlar. Kendilerine, yaşama ve yaşatma hakkına saygılı bireyler olarak yetişirler. Kendilerine biçilen yazgıya, kadere, töreye boyun eğmezler. Ancak o zaman herkes için adil ve adaletli bir dünya düzeninden bahsedebiliriz...
Yaşam seçtiklerimizdir ve seçtiğimiz yolun yolcusu biziz. Bütün sapaklar, dönemeçler yolcuya aittir. Diğer insanların bizim hakkımızda ne düşündüğü aslında o kadar da önemli değildir. Diğer insanlar için bu dünyaya gelmedik. Herkes kendi yaşamını yaşamak ve yaşama olumlu katkılar sağlamak için burada.
Sorgulamalar başlayınca  insan bütün cesaretiyle, yaşamın kendi tanıklığını ve çıraklığını yapabilmeli. Başımızı kuma gömerek, dokunmaktan, hata yapmaktan, düşünmekten korkarak takip edemeyiz hayatın izini. Sürekli bir kurtarıcı bekleyerek, sürekli suçlayarak, bahanelerin arkasına saklanarak bulamayız yaşamın anlamını. Korkan ruhlarımız zifiri karanlık, bedenlerimiz çelimsiz olur.
 Hayatın akışına tutunup, her yerde kök salıp, mevsimlerle yeşillenip döngüyü tamamlamak ne harika olur. Korkunç derece de kirlenen insan sürüsü içerisinde birbirimizi boğazlamaktan, kimlik savaşları yaratmaktan, paranın efendisi olmaktan bir an önce vazgeçelim. Yaşam bizi kusturup içinden atmadan hakkımız olan onurlu yerimizi alalım.
Çünkü neye inanıyorsak oradayız, neyi seçiyorsak yaşıyoruz.
Dünya zamanıyla;
Nerede başlayıp, nerede biteceğini bilemediğimiz, okudukça binlercesini eklediğimiz, ilintiler, bağlantılar kurduğumuz, dinleyip çoğalttığımız, seyredip zenginleştiğimiz, yaşayıp elediğimiz yaşam kendi mecrasında akıyor, istesek de istemesek de avuçlarımızdan kayıyor...
Kesinlikle kayıyor,  yaramaz çocuklar gibi...
            Michael Ende' etkili ve özlü bir biçimde bunu dile getirir:
“Günlük yaşam içinde çok büyük bir sır vardır. Herkesin bunda bir payı bulunur ve herkes onu bilir, ama pek az kimse bu konuya kafa yorar. Çoğu kimse onu olduğu gibi benimser ve ona asla şaşırmaz. Bu büyük sır zamandır.” 
O sırlı zamanı geri çeviremeyiz ama yaşadığımız hiç bir şeyden pişmanlık duymadan, her anın değerini bilerek, dünya malına tamah etmeden; ilkeli, onurlu ve dingin yaşamanın ruhumuza kattığı her şeye, ana, anlara minnetle sarılarak kendimizi aramaya devam edeceğiz.
Nerede, ne zaman, hangi solukta yeşillenir yeniden... Bilmesek de vazgeçmek yok
Çağımızın güvensizliğine karşı durabilmemizi sağlayacak yöntemler bulmak, içimizde ki güç merkezini ortaya çıkarmak gerekiyor.
Bunun içinde inandığımız, güven duyabileceğimiz değer ve amaçlara ulaşabilmemizi sağlayacak içsel bütünlüğün, kültürle yaşama dokunmuş bilincin, mücadele ruhuyla beslenmiş cesaretin, kendini bulmuş benliğimizin özgür ve özgün olması gerekiyor.
İnsan bir şeye gerçekten gereksinim duyuyor ve istiyorsa bunu ona sağlayan şey rastlantı değildir, kendi içindeki istek ve zorunluluk onu çekip, istediği her ne ise ona doğru götürmüştür.
Aslında dışımızda gördüğümüz şeyler de içimizdekilerin aynısıdır. Bu gerçeğe bu kadar aykırı bir yaşam sürmemizin nedeni kendi dışımızda ki her şeyi gerçek sayıp, içimizde ki dünyaya söz hakkı vermememizdir.

İnsan bir kez işin bilincine vardı mı çoğunluğun izlediği yolu seçmesi diye bir şey söz konusu olamaz. O zaman bunu kader, yazgı diye de kabul etmez. Yeter ki bir kez olsun içindeki dinamiklerle yaşamını buluştursun. Çünkü anlamak ile görmek aynı şey değildir, anlamak değişimdir...

Olcay Kasımoğlu

Hiç yorum yok: