İnsanın kendini bulması ve kendi ruhunu bilmesi en büyük zaferdir bence.
Ve sanat; sonsuz bir dokunuş, istikrar ve akış istiyor.
İnsanların birbirleriyle olan diyaloglarında kullandıkları ses tonu, bakışlar ve üslup, insan ilişkilerinin boyutundaki izdüşümleri sunar.
Özellikle, samimi ve içten ellerin kavrayışını çok önemserim. Birde ruhsuz eller, donuk bakışlar ve her şeyin en iyisini ben bilirim edasıyla dolaşan zayıf benlikler vardır.
Ne yazık ki, her üreten sanatçı olmuyor. İçinde insana durmayan, egosu yüksek, herkese şüpheci yaklaşan, herkesi suçlu ve akılsız ilan eden ne çok okumuş insan var.
Bir şey, bir şeyler eksik. Bu eksik olan, ne parayla, ne diplomayla satın alınan bir şey.
Eksik olan, insanın özünde ki incelik.
Koşulsuz, ölçüsüz, sınırlara hapis olmamış, engin bir gönül kapısı yoksa, kişi ne yaparsa yapsın, ne üretirse üretsin, bir tarafı eksik ve yavan kalıyor.
Sanırım bu çağ, okur yazarların çağı olsa da, vicdanların mühürlendiği çağ olma yolundaki gelişmeler bir adım daha önde duruyor.
Ne güzel tanımlamış Friedrich Nietzsche' doğuştan ince olan ruhları ''Sahip olunması zorunlu tek şey var: ya doğuştan ince bir ruhtur bu, ya da bilim ve sanatlar tarafından inceltilmiş bir ruh…''
Sanat da inceltmemişse, iflah olmaz bu tarz insanlar, daha sıkıcı ve yıpratıcı olurlar.
Sanatçının sanat anlayışı;aynı zamanda, bütün uluslar, ırklar ve dinsel topluluklar arasında anlayış, hoşgörü ve dostluğu özendirmeli.
İnsan kişiliğini tam geliştirmeye ve insan haklarıyla temel özgürlüklere saygıyı güçlendirmeye yönelik olmalıdır.
Çünkü, insan; yenilenmek, gelişmek ve bütünlenmek için sanata sığınır.
İnsanın ruhuyla dokunduğu,dokuduğu her şey; bilince yepyeni oyun taktikleri öğretebilir.
Sanat insana özgü olan ''gülmek, ağlamak, sevinmek, üzülmek, paylaşmak'' bu duygularla ilgili her şeyi değerlendiriyor..Ve evrenin bütün dinamiklerini sessizce gözlerimizin önüne seriyor.
Yaşamın; aydınlık,güzel ve düzenli bir nitelik taşıyabilmesi için bu dünyaya; edebiyatla, şiirlerle,resimle tutunmak ne hoş.
En derin acılarda bile içini serin tutanı, yüreği derin olanı severim.
Severim, ağır yağmur damlalarını, akan nehirleri dinlemeyi.
Berrak sabahlar gibi gönlüm dingin uyanmayı severim.
Severim, gül tomurcuğunun ''bir damla çığ tanesi için'' titremesini.
Göze görünmeyen rüzgarın ağacı sallamasını severim.
İnsanda ağaca benzer, sevgisini işleyen severim..
Severim, ağır yağmur damlalarını, akan nehirleri dinlemeyi.
Berrak sabahlar gibi gönlüm dingin uyanmayı severim.
Severim, gül tomurcuğunun ''bir damla çığ tanesi için'' titremesini.
Göze görünmeyen rüzgarın ağacı sallamasını severim.
İnsanda ağaca benzer, sevgisini işleyen severim..
Mecnun diliyle/ ''Ömrün en güzel meyvası/ Bir destani türkü ki deyme gitsin''
Ne çok korkuyoruz kendimizden, geçmişimizden, ne çok korkuyoruz elimizdeki dünya malını kaybetmekten ve ne çok korkmuyoruz itibarımızı, onurumuzu kaybetmemekten...
Arayışı, cesareti, sonsuzluğu hissedip, sonlu insanın iç çekişini yapmak saygı duyulacak bir şey…
Olcay Kasımoğlu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder