Translate

16 Ekim 2019 Çarşamba

Ne içindeyim zamanın ne de büsbütün dışında;

Kapadokya¸ Pers dilinde "Güzel Atlar Ülkesi"
Bütün kültürlerin iç içe geçtiği; et, tırnak olduğu, öteden bugüne insan kokan, tarih kokan bir coğrafya-dayım.
Dünyanın ortak kültür miraslarının başında gelen ve halen 'UNESCO Dünya Kültür Mirası' listesinde yer alan Kapadokya¸ tarihi İpek yolu'nun da en mühim kavşaklarından biri.
Çok net bilgiler verilmemesine rağmen burada ki 'peribacası' denilen doğal oluşumların altmış milyon yıllık bir geçmişi olduğu söyleniyor.
Özellikle "Avanos¸ Ürgüp¸ Göreme¸ Akvadi¸ Uçhisar ve Ortahisar Kaleleri¸ El Nazar Kilisesi¸ Aynalı Kilise¸ Güvercinlik Vadisi¸ Derinkuyu Yeraltı Şehirleri¸ Ihlara Vadisi¸ Selime Köyü¸ Çavuşin¸ Güllüdere Vadisi¸ Paşabağ¸ Zelve" belli başlı görülmesi gereken yerler arasında yer alıyor.
Gördüğüm otellerin çoğu kendine özgü kaya içine oyularak ya da yöreye özgü tüf taşından yapılmış.
Öte yandan çevredeki antika dükkanlar sizi geçmiş zamanların gizemli dünyalarına götürüyor.
Gezi boyunca gördüklerimiz¸ büyülü bir masal iklimine seyahat ettiğimiz hissine sürüklüyor.
Sanki taşlar¸ taş olmaktan çıkıp kadim bir zaman koridorunda atların nal sesleri insanların sesine karışmış bizi karşılıyor.
Rehberimiz sevgili Uğur bey; 'Göreme'yi göremeyen çok şey kaybeder' derken içimize yapacağımız yolculuğa da bir nevi silke-nişin ön hazırlığını da yaptırıyordu.
Göreme¸ dünya miras listesine girmiş bir çeşit açık hava müzesi. Özellikle kaya kiliseleri¸ duvar bezemeleri ve erken dönem Hristiyan resimleriyle ön plana çıkıyor.
Yine Nevşehir denince Hacıbektaş gelir akıllara.
Zamanımız az olduğundan kapanış saatinden önce yetişemedik. Yine de bazı bölümlerine ziyaretimizi yaptık.
Adını 13. asrın büyük Halk dostu Hacı Bektaş-i Velî'den alan bu şirin ilçe;
"Kadınlarınızı okutunuz. İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır. Düşünce karanlığına ışık tutanlara ne mutlu." diyen bu bilgin insan¸ çağların ötesinden günümüze seslenirken ne mutlu Hacı Bektaş-i Veli'nin derinliğine yolculuk yapanlara demekten kendimi alamadım.
Birde Avanos'da ki taa Hititlere kadar uzanan çanak ve çömlekçilik sanatının halen devam eden atölyeleri beni kendine hayran bıraktı
Yine Derinkuyu'da yumuşak tüf kayalara oyularak yapılmış çok sayıda yeraltı şehri var.
Risk ve tehdit altında yaşayan insanlar buralara sığınarak can güvenliklerini sağlamışlar. Milattan evvelki üç binli yıllara kadar götürülebilen bu sıra dışı mekan bana göre gezinin en esrarengiz kısmıydı desem abartmış olmam.
Her bir bölümü diğerine dar tünellerle bağlanıyor. Her giriş¸ değirmen-taşı biçimindeki hareketli kaya kapılarla kapatılabiliyor.
Aynız zamanda yeraltı şehrinin şarap yapımında kullanılan odaları var.
Şehir toplam kırk metre derinlikte sekiz kattan oluşuyor. Şehrin mükemmel bir doğal havalandırma sistemi var. Ortak mutfağı ikinci katta yer alıyor. Bu yer altı şehri¸ derinleştikçe derinleşiyor.
Mucizevi bir çark, kendine hayran bırakıyor. Akılları zorluyor.
Diğer bir yeraltı şehri de Ihlara yolu üzerinde yer alan Kaymaklıyı ise kelimelerle anlatmak mümkün değil.
Kısacası Nevşehir anlatılmaz¸ yaşanır.
Bana süzülenler şimdilik bu kadar ama inanıyorum ki ben yine yollara düşüp Nevşehir'in o gizemli tarihi dokusuna yine yeniden dokunacağım başka bir dünya zamanı dilimiyle.

Hiç yorum yok: