Birimizin başına gelen, hepimizi etkiler.
'Hepimizin iyiliği için, kadın olmanın anlamını değiştirelim''
Özellikle kadının gelişimi, bağımsızlığı, özgürlüğü; başkalarının ona biçtiği değerdeyse, budanması gereken çok şey var demektir.
Kadın, kendisini; bir obje değil, bir kişilik olɑrɑk ortɑyɑ koymalı.
Hɑyɑtını derin ve anlamlı kılɑrɑk, kendi bedeni üzerinden; bɑşkɑlɑrının iddia ettiği tüm hɑklɑrɑ karşı koyarak, kendi bedeni üzerinden prim yapmaya çalışan bütün otoritelere karşı duruş sergileyerek yapmalı.
Tüm bunları, bedenimizle, duygularımızla, ruhumuzla ve zihnimizle iletişime geçerek yapalım.
Ruh ve beden bütünlüğünün bilimsel dayanaklarıyla, algısal ve duygusal farkındalıkla yaratalım.
Buda, yaşamı sorgulayarak, öğretilere karşı durarak, kendimizi özgürleştirerek olur.
Özellikle kadının gelişimi, bağımsızlığı, özgürlüğü; başkalarının ona biçtiği değerdeyse, budanması gereken çok şey var demektir.
Kadın, kendisini; bir obje değil, bir kişilik olɑrɑk ortɑyɑ koymalı.
Hɑyɑtını derin ve anlamlı kılɑrɑk, kendi bedeni üzerinden; bɑşkɑlɑrının iddia ettiği tüm hɑklɑrɑ karşı koyarak, kendi bedeni üzerinden prim yapmaya çalışan bütün otoritelere karşı duruş sergileyerek yapmalı.
Tüm bunları, bedenimizle, duygularımızla, ruhumuzla ve zihnimizle iletişime geçerek yapalım.
Ruh ve beden bütünlüğünün bilimsel dayanaklarıyla, algısal ve duygusal farkındalıkla yaratalım.
Buda, yaşamı sorgulayarak, öğretilere karşı durarak, kendimizi özgürleştirerek olur.
en uzun yol insanın içidir. Oysa, en az gittiği, bakmaya, içindekileri görmeye korktuğu yer yine içidir.
Birimizin başına gelen hepimizi etkiler.
''Kadınlar çığlık atamaz,'' filmini izlerken içim acıdı.
Sahi, sessiz, kirli bir o kadarda iğrenç olan bu olayları ört bas etmek için, körleri, sağırları oynamaya devam mı edeceğiz?
Anneler, babalar, kurumlar;
Bizim hiç mi suçumuz yok?
Hep yoğunuz, hep bir şeylere ulaşma ve sahip olma telaşı.
Unutuyoruz çocuklarımızı, çoğu zaman duymuyoruz, görmüyoruz.
Filmde ki Şiir'in sesleniyor ''Kimse katılımı aramadı, çünkü; kimse beni görmedi, kimse sesimi duymadı.
Geçmişin hep bir çizim olduğunu düşünürdüm.Silgisi olmayan bir çizim gibi''
Onu duymayan, dinlemeyen hiç kimsenin suçu yok mu ?
Ve avukatı devreye giriyor ''Eski ve yeni ne varsa, yanlış düşünme şekillerinin yok edilmesi gerektiğini düşünüyorum'' diyor.
''Şşş! Sessiz ol! Sakin! Kızlar bağırmaz, kızlar çığlık atmaz''
Kadını görün,sesine kulak vermeyin, öylemi ?
Batsın itibarlarınız, batsın korkulu sığınaklarınız.
Dünyanın bütün hazineleri sizin olsa ne yazar, insan olamadıktan sonra.
'' Hepimizin iyiliği için, kadın olmanın anlamını değiştirelim:''
''Kadınlar çığlık atamaz,'' filmini izlerken içim acıdı.
Sahi, sessiz, kirli bir o kadarda iğrenç olan bu olayları ört bas etmek için, körleri, sağırları oynamaya devam mı edeceğiz?
Anneler, babalar, kurumlar;
Bizim hiç mi suçumuz yok?
Hep yoğunuz, hep bir şeylere ulaşma ve sahip olma telaşı.
Unutuyoruz çocuklarımızı, çoğu zaman duymuyoruz, görmüyoruz.
Filmde ki Şiir'in sesleniyor ''Kimse katılımı aramadı, çünkü; kimse beni görmedi, kimse sesimi duymadı.
Geçmişin hep bir çizim olduğunu düşünürdüm.Silgisi olmayan bir çizim gibi''
Onu duymayan, dinlemeyen hiç kimsenin suçu yok mu ?
Ve avukatı devreye giriyor ''Eski ve yeni ne varsa, yanlış düşünme şekillerinin yok edilmesi gerektiğini düşünüyorum'' diyor.
''Şşş! Sessiz ol! Sakin! Kızlar bağırmaz, kızlar çığlık atmaz''
Kadını görün,sesine kulak vermeyin, öylemi ?
Batsın itibarlarınız, batsın korkulu sığınaklarınız.
Dünyanın bütün hazineleri sizin olsa ne yazar, insan olamadıktan sonra.
'' Hepimizin iyiliği için, kadın olmanın anlamını değiştirelim:''
''Sahip olduğunuz tek şey ne olduğunuz ve ne verdiğinizdir.''
Duygularımızda samimi ve içten olalım. Ne kadar ayrı fikirlerde olursak olalım, insanları birleştiren duygulardır.
Ursula K. Leguin’in 1974 yılında “Mülksüzler”, orijinal adıyla “The Dispossessed” kaleme aldığı romanda bunu çok güzel tanımlamış;
''Bizi bir araya getiren şey, acı çekmemiz. Sevgi değil. Sevgi akla boyun eğmez, zorlandığında da nefrete dönüşür. Bizi birleştiren bağ seçilebilir bir şey değil. Biz kardeşiz. Paylaştığımız şeylerde kardeşiz. Hepimizin tek başına çekmek zorunda olduğu acıda, açlıkta, yoksullukta, umutta biliyoruz kardeşliğimizi.
Biliyoruz, çünkü onu öğrenmek zorunda kaldık. Bize birbirimizden başka kimsenin yardım etmeyeceğini, eğer elimizi uzatmazsak hiçbir elin bizi kurtaramayacağını biliyoruz. Uzattığınız el de boş, tıpkı benimki gibi. Hiçbir şeyiniz yok. Hiçbir şeye sahip değilsiniz.
Hiçbir şey sizin malınız değil. Özgürsünüz. Sahip olduğunuz tek şey ne olduğunuz ve ne verdiğinizdir.''
Duygularımızda samimi ve içten olalım. Ne kadar ayrı fikirlerde olursak olalım, insanları birleştiren duygulardır.
Ursula K. Leguin’in 1974 yılında “Mülksüzler”, orijinal adıyla “The Dispossessed” kaleme aldığı romanda bunu çok güzel tanımlamış;
''Bizi bir araya getiren şey, acı çekmemiz. Sevgi değil. Sevgi akla boyun eğmez, zorlandığında da nefrete dönüşür. Bizi birleştiren bağ seçilebilir bir şey değil. Biz kardeşiz. Paylaştığımız şeylerde kardeşiz. Hepimizin tek başına çekmek zorunda olduğu acıda, açlıkta, yoksullukta, umutta biliyoruz kardeşliğimizi.
Biliyoruz, çünkü onu öğrenmek zorunda kaldık. Bize birbirimizden başka kimsenin yardım etmeyeceğini, eğer elimizi uzatmazsak hiçbir elin bizi kurtaramayacağını biliyoruz. Uzattığınız el de boş, tıpkı benimki gibi. Hiçbir şeyiniz yok. Hiçbir şeye sahip değilsiniz.
Hiçbir şey sizin malınız değil. Özgürsünüz. Sahip olduğunuz tek şey ne olduğunuz ve ne verdiğinizdir.''
Bırakalım güneş girsin içeri, asla, asla deme, her zaman denenecek bir şeyler vardır.
Olcay Kasımoğlu
Olcay Kasımoğlu