Translate

5 Nisan 2020 Pazar

Değişim Yaşamın Kuralıdır

Aynı nehirde iki kere yıkanılmaz der Herakleitos, değişmenin kaçınılmaz olduğunu vurgulayarak.
Değişimin ve gelişimin gerçekleşebilmesi için; düşüncelerimiz,seçimlerimiz ve yaşamımız arasındaki bağları araştırmaya başlamalıyız.
Seçimlerimizde ki farklılıklar, yaşamımızdaki farklılıkları oluşturur. Geçmiş bugünümüzü yaratmıştır ve bugünümüz de geleceğimizi yaratmaktadır.
Sürekli arkasına bakan insanın yolu bitmez. Sadece gelecek üzerine endişe duymak da bizi değişimin içerisine almaz.
Değişim kolay değildir, birden bire, kendiliğinden oluşmaz; sancılı olabilir. Sabır, oto kontrol, gönüllülük ve sağduyunun olması gerekir. Her şeyden önce, değişimin, gelişime açık olması gerekir.
Anlaşılır, istikrarlı ve anlamlı olmalı, yoksa; değişim, olumlu gelişme kayıt etmiyorsa, davranış değişikliği yaratmıyorsa anlam ifade etmez.
Birçok teknik ve strateji içeren bu süreç kolay değildir.
Burada, gelişimin en önemli ayağı; kişinin kendini tanımasıdır.
Her şeyden önce; içimizdeki olumsuz düşünce, yargı ve inanç kalıplarını değiştirerek olumlu olan yeni düşünce, yargı ve inanç kalıplarını benimsemek, sağlıklı ilişkiler kurmak gerekir.
Bunun için, öncelikli olarak, hangi alanlarda eksik olduğumuzu tespit edip, değişen yaşam koşullarıyla birlikte; kendini geliştirmeye karar vermesi, kişisel gelişim sürecini başlatır.
Kişisel gelişimle birlikte değişim başlar. Buda farklı öğrenmelerle, yeni şeylere açık olmakla ve inanmakla gerçekleştirilebilir.
Yaşama dair bilgi ve deneyim arttıkça ve bu bilgiler arasında ilişkiler kuruldukça; yaratıcı düşünme becerisi kazanmaya ve insan ilişkileri üzerinden yaşama yeni bakış açıları getirdikçe, hayatımızda; gelişimle birlikte, olumlu değişimler başlar.
Yaşam, her gün, kendine doğru yolculuklar yaparken; insanın değişime direnmesi mantıkla açıklanamaz.
Gelişime açık insan; kendini, içinde ki güzellikleri yeniden keşif eder, güçlenir.
Her değişim, yeni bir deneyimin, istemenin sonucudur. Gelişime açık olmak büyütür insanı, olgunlaştırır, eksikliklerini görmesini sağlar. Ön yargıdan, baskıcı sisteminden arınmasına yardımcı olur.
Birde değişime direnenler vardır; teknolojiye, yeni oluşumlara, yeni fikirlere şiddetle karşı çıkarlar.
Değişimi ihanet olarak algılarlar. Toplumdan,aileden aldıkları öğretilerle yaşamlarına yön verirler.
Bunun aksi davranış gösterenleri erdemsizlikle suçlarlar, saygısız ve dönek diye nitelendirirler.
Mademki, değişme ''Dünya'nın temel koyucu kuralı'' ise, niçin; değişmeme, değişmemekte direnme ve değişmediği için de kişi erdemli kabul edilmekte ?
O zaman, yıllarca sağcı olup daha sonra solcu olan bir insanı nasıl değerlendiririz.
Yada tuttuğu takımı değiştiren bir insana hangi gözle bakarız.
Tutucu ve kapalı bir yaşamı olan bir insanın radikal bir kararla yaşamının bütün yönünü değiştirmesine nasıl anlamlar yükleriz
Bu kavramlar üzerinden soruların yanıtını aradığımızda bu kavramlar ana ilkeler midir,
ana ilke deyince ne anlıyoruz ?
Milliyetçilik, solculuk,sağcılık, gibi bir sürü kavram ana ilke midir.
Diyelim ki ana ilkedir, bunları tümüyle terk etmek, değiştirmek bir gelişme midir, yoksa belli bir kesimin tanımıyla döneklik midir?
Ben hiç değişmedim önce neysem, bugün de oyum demek ‘tutarlı’ ve tutarlı oldukları içinde ‘erdemli’ sayılmak da, bunun gerekçesi ne ?
Aslında sorun değişmemekte değil, değişmenin nasıl gerçekleştiğindedir.
O zaman, tutarlılık bağlamında erdem; değişmemeyi değil de, değişmenin tarzıyla ilişkilidir.
Dünya görüşünün değişmesini ''mazur'' gösterebilecek ''makul'' gerekçeler her zaman vardır.
Gençliğinde belli bir siyasal görüşü savundu diye, yaşamının sonuna kadar o görüşü savunmasını tutarlılık saymak, savunmadı ve değişti diye de döneklikle suçlamak haksızlıktır.
Burada ki en hassas ayrıntı ise ''siyası ve politik tercihlerin değişimi'' rüzgarın yönüne göre esiyorsa, ‘yükselen değerleri'' kollayan bir ideolojik kaypaklık içerisinde ise, sadece kendi egosuna hizmet edecek bir yol çiziyorsa; böyle bir değişimi ''varoluşun temel koyucu ilkesidir'' diye izah edebilir miyiz?
Tabii ki edemeyiz, kaldı ki, mazeret; makul gerekçelere dayandırıldığı sürece kabul edilebilir.
İnsanlar yaşamla birlikte inandığı şeyleri sorgulayabilir, yaşadıkları; aldığı kararı bozdurabilir, kaldı ki gerekçe sağlamsa bu ayıp da değildir.
Zaten mantığı ve gerekçeleri açıklanamayan bir değişimin içinde ne samimiyet nede içtenlik olur çünkü değişim bir süreçtir, sağlam gerekçeleri ve mantığı vardır, sabahtan , akşama veya akşamdan sabaha olmaz.
Değişim; başkalarının yaşam hakkına daha hoş görülü, daha insancıl bakış açıları getiriyorsa, bu gelişime kim dur diyebilir.
Yeter ki “insan hayatına saygı, doğaya ve içinde ki bütün canlıların yaşamak hakkına saygı olsun.
Evrensel değerler dışında; benim için değişmeyecek şey yoktur.
Sığ düşünce, katı anlayış, insana ve evrene bir şey katmaz.
Kendi içinde enginliği ve derinliği olmayan, insana durmayan, güzelliği sabote eden her türlü düşünce ve ideoloji değişmeli.
İnsan yaşamına gereken özeni göstermeyen, sadece kendi varlığına hizmet eden, saygı göstermeyen, doğal ve sosyal çevreyi kirleten; her türlü düşünce faydacı değildir. İster değişmeden kalsınlar, isterlerse her gün değişsinler ne fark eder.
Dünyaya bir güzellik bırakmadıktan sonra, , başkasının canı yanarken sesin çıkmıyorsa, ateşi sana gelene kadar kapını kapatıyorsan, hangi düşünceden olursan ol, hangi değişimin içinde bulunursan bulun, benim için hiç bir anlam ifade etmez.
Konfüçyüs ise *sadece en akıllı ve en aptal insanlar hiç bir zaman değişmez.* diyor, ne güzel özetlemiş..
Ne kadar çok bizi destekleyen olumlu, yararlı ve güçlü düşüncemiz varsa, o kadar başarılı seçimler yaparız. Buda; yeni değişimlere bizi açık kılar ve olumlu gelişmeyi sağlar.
Olumsuz, yararsız düşüncelerse, bizi yeterince güçlü bir halde tutamadığı için yaşamımızda başarılı seçimler yapamaz ve yaşamımızın sorumluluğunu alamayız.

Olcay Kasımoğlu

Hiç yorum yok: