İnanmak; içimizde ki motorları çalıştıracak ateşleme düğmesidir.
Başarı ve mutluluk; başaracağım ve başardım diyebilenlerin ve inananların dır.
Ben yapamam diyen ve yapamayanlar her zaman birilerini suçlayacak bahane ve mazeretler yaratıp bunların arkasına sığınacaklardır.
Kendi yaşamlarına sahip çıkanlar ve yaşamın insana verilen en güzel hediye olduğuna inananlar ise umut etmekten,inanmaktan asla vazgeçmeyeceklerdir.
Bu gerçeği savunurken, önce kendimiz inanmalıyız. Hayatın anlamlı, yaşanmaya değer olduğuna inandığımızda bu davranışlarımıza da yansır. Hayata ve içindekilerine farklı bakış açıları da geliştiririz.
Anton Chekhov *Bir insan neye inanıyorsa odur* der.
Ne olursa olsun; kendimize inanmak çok önemli. Kendimize inanmazsak yeteneklerimizi geliştiremeyiz. Biz bu algının ve bilincin farkındalığını fark etmemişsek, birey olmayı başaramamışsak hep başkalarının bize biçtiği rollere inanırız.
Kendi yaşam manifestomuzu oluşturamayız.
Çünkü sınırı koyan zihindir, zihin bir şeyi yapabileceğini kestirebildiği kadar başarılı olur.
Başarılı insanların hayat hikayelerine baktığımız da, büyük başarıların ancak başarabileceklerine inanan insanlar tarafından gerçekleştirilmiş olduğunu görüyoruz bu tesadüf olamaz.
June Nel’in çok sevdiğim bir sözü var *inanan bir çocuğun gözlerindeki sihri görmek kadar güzel bir şey yoktur*.
Bir insan gerçekten inanırsa, inanıyorsa ‘’ anlamlı yaşamaya, başarmaya, sabretmeye, sevmeye’’ zihin yapılabilmesi için yeni yollar keşfeder.
Bilim dünyası da buna inanıyor ve önemsiyor. Özellikle son yıllarda, tıbbı tedavinin, ilaçlı tedaviyle birlikte kişi ve kişilerin, iyi olacaklarına inanmaları, bağışıklık sisteminide destekliyor.
İnsan kendini nasıl hissederse öyle düşünür ve öyle davranır.
Yeter ki kendine ve yapmak istediklerine, yapabileceklerine güçlü bir şekilde inansın, inanmış bir insani yolundan çevirmek zordur.
Burada ki ‘’Zümrüdü Anka” inananların ve inanmaktan, ümit etmekten vazgeçenlerin hikayesi;
“Simurg” veya bir diğer ismiyle “
Zümrüdü Anka” efsanevi bir kuştur. Pers mitolojisi kaynaklı olsa da zamanla diğer Doğu mitoloji ve efsanelerinde de yer edinmiştir. Sênmurw (Pehlevi) ve Sîna-Mrû (Pâzand) diğer isimlerindendir. Ayrıca zaman zaman sadece Anka kuşu olarak da anılır.
Rivayet olunur ki, kuşların hükümdarı olan Simurg Anka, bilgi ağacının dallarında yaşar ve her şeyi bilirmiş. Kuşlar Simurg’ a inanır ve onun kendilerini kurtaracağını düşünürmüş.
Kuşlar dünyasında her şey ters gittikçe onlar da Simurgu bekler dururlarmış. Ne var ki, Simurg ortada görünmedikçe kuşkulanır olmuşlar ve sonunda umudu kesmişler.
Derken bir gün uzak bir ülkede bir kuş sürüsü Simurg’un kanadından bir tüy bulmuş. Simurg’ un var olduğunu anlayan dünyadaki tüm kuşlar toplanmışlar ve hep birlikte Simurg’un huzuruna gidip yardım istemeye karar vermişler. Ancak Simurg’un yuvası, etekleri bulutların üzerinde olan Kaf Dağı’nın tepesindeymiş. Oraya varmak için yedi dipsiz vadiyi aşmak gerekirmiş.
Kuşlar, hep birlikte göğe doğru uçmaya başlamışlar, yorulanlar ve düşenler olmuş.
Önce bülbül geri dönmüş, güle olan aşkını hatırlayıp.
Papağan tüylerini bahane etmiş.
Kartal; yükseklerdeki krallığını bırakamamış.
Baykuş; yıkıntılarını özlemiş.
Balıkçıl kuşu; bataklığını.
Yedi vadi üzerinden uçtukça sayıları gittikçe azalmış. Nihayet beş vadiden geçtikten sonra gelen Altıncı Vadi “Şaşkınlık” ve sonuncusu Yedinci Vadi “Yok Oluş” da çoğu kuş umutlarını yitirmiş geri dönmüş.
Kaf Dağı’na vardıklarında geriye otuz kuş kalmış.
Simurg’un yuvasını bulunca ögrenmişler ki; “SİMURG ANKA – Otuz Kuş” demekmiş. Onların hepsi Simurg’muş. Her biri “Anka”.
Gerçekten inanlar ve umudunu besleyenler, kaybetmeyenler yoluna devam eder.
Mesele bu kadar açık ve net
Kendi küllerimiz üzerinden, yeniden doğabilmek için, kendimizi yakmadıkça, her birimiz birer Simurg olmayı göze almadıkça bataklığımızda, tüneklerimizde ve kafeslerimizde yaşamaktan kurtulamayacağız
İyi ve olumluya inandıkça, evrende bize eşlik eder. Hiç bir şey evrende kaybolmaz.
Ne hissediyorsak ne düşünüyorsak er veya geç bizi bulur.
İnsanların eylemleri ve söylevleri şüphesiz ki, hayatla olan ilişkilerinin rengini ve biçimini de tayin eder.
Başarı ve mutluluk; başaracağım ve başardım diyebilenlerin ve inananların dır.
Ben yapamam diyen ve yapamayanlar her zaman birilerini suçlayacak bahane ve mazeretler yaratıp bunların arkasına sığınacaklardır.
Kendi yaşamlarına sahip çıkanlar ve yaşamın insana verilen en güzel hediye olduğuna inananlar ise umut etmekten,inanmaktan asla vazgeçmeyeceklerdir.
Bu gerçeği savunurken, önce kendimiz inanmalıyız. Hayatın anlamlı, yaşanmaya değer olduğuna inandığımızda bu davranışlarımıza da yansır. Hayata ve içindekilerine farklı bakış açıları da geliştiririz.
Anton Chekhov *Bir insan neye inanıyorsa odur* der.
Ne olursa olsun; kendimize inanmak çok önemli. Kendimize inanmazsak yeteneklerimizi geliştiremeyiz. Biz bu algının ve bilincin farkındalığını fark etmemişsek, birey olmayı başaramamışsak hep başkalarının bize biçtiği rollere inanırız.
Kendi yaşam manifestomuzu oluşturamayız.
Çünkü sınırı koyan zihindir, zihin bir şeyi yapabileceğini kestirebildiği kadar başarılı olur.
Başarılı insanların hayat hikayelerine baktığımız da, büyük başarıların ancak başarabileceklerine inanan insanlar tarafından gerçekleştirilmiş olduğunu görüyoruz bu tesadüf olamaz.
June Nel’in çok sevdiğim bir sözü var *inanan bir çocuğun gözlerindeki sihri görmek kadar güzel bir şey yoktur*.
Bir insan gerçekten inanırsa, inanıyorsa ‘’ anlamlı yaşamaya, başarmaya, sabretmeye, sevmeye’’ zihin yapılabilmesi için yeni yollar keşfeder.
Bilim dünyası da buna inanıyor ve önemsiyor. Özellikle son yıllarda, tıbbı tedavinin, ilaçlı tedaviyle birlikte kişi ve kişilerin, iyi olacaklarına inanmaları, bağışıklık sisteminide destekliyor.
İnsan kendini nasıl hissederse öyle düşünür ve öyle davranır.
Yeter ki kendine ve yapmak istediklerine, yapabileceklerine güçlü bir şekilde inansın, inanmış bir insani yolundan çevirmek zordur.
Burada ki ‘’Zümrüdü Anka” inananların ve inanmaktan, ümit etmekten vazgeçenlerin hikayesi;
“Simurg” veya bir diğer ismiyle “
Zümrüdü Anka” efsanevi bir kuştur. Pers mitolojisi kaynaklı olsa da zamanla diğer Doğu mitoloji ve efsanelerinde de yer edinmiştir. Sênmurw (Pehlevi) ve Sîna-Mrû (Pâzand) diğer isimlerindendir. Ayrıca zaman zaman sadece Anka kuşu olarak da anılır.
Rivayet olunur ki, kuşların hükümdarı olan Simurg Anka, bilgi ağacının dallarında yaşar ve her şeyi bilirmiş. Kuşlar Simurg’ a inanır ve onun kendilerini kurtaracağını düşünürmüş.
Kuşlar dünyasında her şey ters gittikçe onlar da Simurgu bekler dururlarmış. Ne var ki, Simurg ortada görünmedikçe kuşkulanır olmuşlar ve sonunda umudu kesmişler.
Derken bir gün uzak bir ülkede bir kuş sürüsü Simurg’un kanadından bir tüy bulmuş. Simurg’ un var olduğunu anlayan dünyadaki tüm kuşlar toplanmışlar ve hep birlikte Simurg’un huzuruna gidip yardım istemeye karar vermişler. Ancak Simurg’un yuvası, etekleri bulutların üzerinde olan Kaf Dağı’nın tepesindeymiş. Oraya varmak için yedi dipsiz vadiyi aşmak gerekirmiş.
Kuşlar, hep birlikte göğe doğru uçmaya başlamışlar, yorulanlar ve düşenler olmuş.
Önce bülbül geri dönmüş, güle olan aşkını hatırlayıp.
Papağan tüylerini bahane etmiş.
Kartal; yükseklerdeki krallığını bırakamamış.
Baykuş; yıkıntılarını özlemiş.
Balıkçıl kuşu; bataklığını.
Yedi vadi üzerinden uçtukça sayıları gittikçe azalmış. Nihayet beş vadiden geçtikten sonra gelen Altıncı Vadi “Şaşkınlık” ve sonuncusu Yedinci Vadi “Yok Oluş” da çoğu kuş umutlarını yitirmiş geri dönmüş.
Kaf Dağı’na vardıklarında geriye otuz kuş kalmış.
Simurg’un yuvasını bulunca ögrenmişler ki; “SİMURG ANKA – Otuz Kuş” demekmiş. Onların hepsi Simurg’muş. Her biri “Anka”.
Gerçekten inanlar ve umudunu besleyenler, kaybetmeyenler yoluna devam eder.
Mesele bu kadar açık ve net
Kendi küllerimiz üzerinden, yeniden doğabilmek için, kendimizi yakmadıkça, her birimiz birer Simurg olmayı göze almadıkça bataklığımızda, tüneklerimizde ve kafeslerimizde yaşamaktan kurtulamayacağız
İyi ve olumluya inandıkça, evrende bize eşlik eder. Hiç bir şey evrende kaybolmaz.
Ne hissediyorsak ne düşünüyorsak er veya geç bizi bulur.
İnsanların eylemleri ve söylevleri şüphesiz ki, hayatla olan ilişkilerinin rengini ve biçimini de tayin eder.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder