Tozlanmış onca yitirişten sonra yeniden silkelenmeli ve sahip çıkmalıyız yaşamlarımıza.
Karl Marx'ın dediği gibi,''İnsanların yaşayışını belirleyen bilinçleri değil, tam tersine, bilinçlerini belirleyen toplumsal yaşama biçimleridir.''
Nâzım Hikmet'de “Davet” şiirinde.
“Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine” diyor.
“Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine” diyor.
O zaman;
Zoru aşmanın, içimizde o bize özgü ne mutlu ki yalnızca insana özgü yaşama sevincini duyabilmemizin en güzel yollarından biri de sanatla birlikte özgürlükten beslenen, sevgiyle perçinlenen yaşamla, insanla iç içe, içinde emek ve sevgi olan her şeyle beraber yaşama direncini kaybetmemeliyiz.
Zoru aşmanın, içimizde o bize özgü ne mutlu ki yalnızca insana özgü yaşama sevincini duyabilmemizin en güzel yollarından biri de sanatla birlikte özgürlükten beslenen, sevgiyle perçinlenen yaşamla, insanla iç içe, içinde emek ve sevgi olan her şeyle beraber yaşama direncini kaybetmemeliyiz.
"Yaşamı tek bilinmeyenli bir denklem gibi ele almak, altı boş kulağa hoş sloganlarla konuşup, zamana göre kendini geliştirmeyen, saplantı slogan hükümlere göre yaşamak ve mevzi alıp dayatmaya çalışmak kolaycılığı hiç kimseyi ve de toplumları bir yere götürmez..." evet, bunun farkında olmalı ve yaşamımıza sahip çıkmalıyız.
Bu başkalarının inisiyatifine bırakılacak bir şey değil.
Bu başkalarının inisiyatifine bırakılacak bir şey değil.
Kral Gılgamış'ın gözü karalığından, Simurg’u arayan kuşların hiç azalmayan azminden, Odyseus’un mücadele ruhundan, Don Kişot’un çılgınca cesaretinden, Santiago’nun masum hayallerinden nasibimizi almadan hiçbirimiz hedefimize ulaşamayız.
Zafer bu uzun ve çileli yolculuğu tamamlamayı başaranlarındır.
Zafer bu uzun ve çileli yolculuğu tamamlamayı başaranlarındır.
Vazgeçemeyiz bir yudumundan yaşamın.
Her doğan günle yeniden umuda sarılacağız... Umutsuz yaşanmaz ki, umut kazanacak sonunda....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder