Translate

23 Mayıs 2019 Perşembe

İçimin ülkesi

Endişe çağı dediğimiz bir dönemeçten geçiyoruz. İçsel bütünlüğümüzü bulmak yada var olanı korumak adına toplumsal ve sosyal yasalarla, öğretilerle boğuşuyoruz.
Çağımızın güvensizliğine karşı durabilmemizi sağlayacak yöntemler bulmak ,içimizde ki güç merkezini ortaya çıkarmak gerekiyor. Bunun içinde; inandığımız, güven duyabileceğimiz değer ve amaçlara ulaşabilmemizi sağlayacak içsel bütünlüğün; espri ve hayal gücüyle bezenmiş aklın, kültürle yaşama dokunmuş bilincin, mücadele ruhuyla beslenmiş cesaretin, kendini bulmuş benliğimizin ''özgür ve özgün'' olması gerekiyor.
Böyle olunca da seçimlerimizin boyutu ve yoğunluğu önem kazanıyor, bakış açımızı etkiliyor.  

Kaldı ki birine, birilerine karşı hissettiğimiz duygular “ona karşı hissetmemiz gerekenler” diye önceden tarif edilmişse, onunla meselemiz bitmeyecek, hatta başlayamayacaktır bile
Bunun için de, herkes yenilenmek, temizlenmek durumundadır.Yaşamak için gözlemlemek, gözlemlerken yenilenmek, yenilenirken ilerlemek gerekir, ancak o zaman; önyargılarımızdan arınabiliriz. Arınan insan özgür insandır, özgür insan kendini yeniler, vicdanının sesine kulak verir.
Kaldı ki özgürlük kendini bilmektir, farkındalıktır, onurlu yaşamaktır. Önyarıdan, inat ve kibirden uzak, evrensel değerlerin kendine yer bulduğu akıllı insan bahçesidir.
Mark Twain ''Benim ne ırk önyargım var, ne sınıf önyargım var, ne de din önyargım var. Tek umursadığım, kişinin insan olması ve bu benim için yeterli; kimse bundan daha kötü olamaz.'' der.
Neye inanıyorsak oradayız, neyi seçiyorsak yaşıyoruz. O halde İnsan her koşulda, durumda, yaşamı daha sağlıklı ve anlamlı kılabilir.
Kendi hakkımızda önyargıda bulunulduğu zaman ne denli inciniyorsak, başkalarını da incitmemek için en az kendimize gösterilmesini istediğimiz hassasiyeti göstermek, kendimiz için istemediğimizi başkası için de istemememiz gerektiğinin bilincinde olmak yeterli. Mesele bu kadar açık ve net.
Bilince, bakışa ve suskunluğa...bir tek yürek ve vicdan yeter.

Taze güneşler
ağarırken tan yeri
sabahın dinginliği
yalar geçer yüreğimizi
bu dinginlikte
gün ışırken
bir yağmur tadıyla sarar tenimizi
dağlar
kayalar
ağaçlar
hepsi
sabahın koynunda
bir içim su yüzü arılık
özenle
incelikle
kendini güne katan
ovalar
börtü böcekler
bir kanat vuruşta uçan şahinler
nazlı akan derenin suları
yaşamın içinde
yeni yetme bir sürgün gibi
dokunuyor yüzümüze
sevgiyle
doğa uyandıkça
kırıldıkça kırağı
ve korkular
bizi umuda
binlerce kez
gebe kılarak
güne katıyor
nasıl yükselirse göğe
taptaze güneşler
dağlar
kayalar
sular
hepsi
sabahları
o yazgı için
uyanmış olsalar da
dinlenmiş tanın kucağında
bir ırmak akıyor
bu ırmak
gökyüzünün mavisi
içimin ülkesi
bu arılık
öylesine geniş ki
o eşsiz güzellikte
yeniden
ilk gerçek oluyor
şafağın koynundan süzülüp
yüzümüze dokunuyor
sessizce
bizi yaşama davet ediyor...
Olcay kasımoğlu

Hiç yorum yok: