Translate

2 Mayıs 2019 Perşembe

Özgün ve Özgür Sevdalara

Aşırı kıskançlık bencilliktir, içinde sevgi yeşermez.
''Kıskançlık, hem başkalarının sahip olduğuna sahip olma isteği, hem de sahip olduğunu, başkasına kaptırma korkusu, bir ilişkinin veya bir kişinin yitirileceği endişesidir.'' der düşünürler.
Bu duyguyu sağlıksız yaşayan insanlar obsesif, kuşkucu, endişeli, tedirgin, bencil insanlar olarak; ister sosyal çevresinde olsun, ister ikili ilişkilerde olsun, sağlıklı ilişkiler kuramazlar.
Geri bildirim ve olumlu duygu ve düşünce donanımına sahip olmadıklarından, sevgisiz oluyorlar. Sevgi kanalları boş bir insanın kaybedeceği hiç bir şey de yoktur diye düşünüyorum.
İkili ilişkilerde, aşkın derecesi olarak kabul gören bir anlayış olarak desteklense de ''kıskançlık'' aşkın göstergesi değildir.
Özellikle ilişkilerin başında yaşanan bu duygu; zamanla, ilişki olgunlaştıkça yerini daha kontrol edilebilir ve kalıcı duygular olan ''saygı, sevgi ve güvene'' bırakmalı. Olgun ve istikrarlı bir ilişki de ancak böyle yürür.
İnsan kendini yeniledikçe, düşünceler de yenilenir.
Yenilendikçe de güven duygusu, değerli olma bilinci gelişir, geliştikçe de; insanları birbirine yaklaştırır, sevgiyi, saygıyı artırır.
Kaldı ki dün aldığımız kararlar, bugün bozulabilir. Yaşadığımız, yaşattıklarımız, zamanla; gönlümüzün tahtında ya taçlanır yada bir sürü mazerete yenilir gider.
Tabi ki insanın sevdiği, değer verdiği bir insanı kaybetmekten endişe duyması da normaldir fakat sahiplenme duygusunun aşkla alakası yoktur.
Zaten sevmek yerine, sahip olma duygusunu egosunda barındıran bir insan, sevdiklerine sahip çıkamaz, kendini besleyecek sevgi pınarları yaratamaz var olanı da kurutur.
'Seven kıskanır' cümlesi çoğu zaman ilişkilerdeki sorunları örtbas etmek için kullanılsa da ilişkilerin bitmesine, cinayetlere kadar gidebilecek vahim sonuçlara neden olabiliyor.
Eşini kıskandığı için bıçaklayanlar, öldürenler, yüzüne kezzap dökenler, karşı cinsle konuşmasına izin vermeyenler, baskıyla, tehditle, şiddetle, hayatı hem kendisine hem de sevdiğine zehir edenler o kadar çok ki yaşamın içerisinde.
Değersizlik, mutsuzluk, çaresizlik hissi, kendine güven eksikliği, takıntılar, saplantılar ve egonun baskın çıktığı her yerde kıskançlık devreye giriyor ''bilinci'' bencilliğine köle oluyor.
Kaldı ki kıskançlığın cinsiyeti de yoktur, iyi bir gözlem, ilgiyle, özenle beslenen her ilişki sağlıklıdır.
Ve Dostum, dediğin gibi; birliktelikler ÖZGÜN VE ÖZGÜR olduğunda, sevginin, paylaşmanın ve yaşamı bölüşmenin bir anlamı olur.
Yoksa, hesaplı ve koşullu bir ilişkinin adı SEVGİ olmaz. Olsa olsa prangaları, çorak vahaları olur...
Bir zamanlar, bir dostum çok güzel kritiğini yapmıştı kıskançlığın ve özgün sevginin;

💙''Sevmenin albenisi, yüceliği, katmanlarına dokunma isteği; yine insanla birlikte keşfedilecek; insan tarafından göz kamaştırır bir sanat olarak ebediyete ait bir eser gibi yeryüzünü süsleyecek; insan olduğu sürece... Sevgi uğruna, sevgisizliği örtmek için nice haykırışlar, vahşetler üretildi. Halbuki sevgi; üzerine titreyendir. Var edendir.. Besleyen,sulayan, tüt-endir... İnsanlık, tıp alemi, bilinen virüslerle uğraşırken; insanı çoğaltır, baş döndürücü ışıklı köleliği çoğaltırken kıskanma mikrobunu da üretiyor; tamamlanmamış, oturuşmamış,nefes almayı öğrenmemiş duyguların insanı;doğal süreç,doğal yaşam biçimi gibi sığındığı geleneklere, sığındığı göçebeliğe uyumlu yaşam biçimi gibi halen yok etmeye devam ediyor. Niçin? Güya sevgi için barışmamış, ona ait olmamış... Ne hazin bir duygu seçeneği; ne büyük çürümüşlük...' demişti... 

 Sevmek eylemdir;
Yüreğine sevda değmişse gözün gibi koru, avucunun içinde tut.
Sevgi içinde kin barındırmaz,yanlışa durmaz,çiçekler burcu burcu açar.
Bir ülke gibi sev, fetih edilmesi gereken, yaşanılası bir yer gibi suya damla gibi,
başın üstünde maviye bezenmiş gökyüzü gibi sev...
Sevgini doyasıya yaşa, yoluna çıkacak tüm sevgi kırıntılarını da al, onlarla karış ummana, sevgi azla başlar, kırıntılarla emek olur karışır hayata...
Sevdiğine dokun, her yürek sevmek ister..


Olcay Kasımoğlu

Hiç yorum yok: