Translate

1 Mart 2020 Pazar

Çocukların Ölümüne Alkış Tutuluyor

''Hiçbir çocuğun ölümü sevindirmez beni.
Onların hepsi çocuk."
Hep merak ederim, eğer "savaş ilan edenlerin ve savaş kışkırtıcılığı yapanların çocukları cephenin en ön mevzilerindeki ilk birlikte yer alacaklar" diyen bir kural olsaydı, tarih bu kadar çok savaşa şahit olur muydu?
Yarın sabah yapılacak ilk saldırıda ölecek ilk askerin kendi oğlu olduğunu bilerek kaç siyasetçi, kaç general savaş kararı verecek, kaç gazeteci "hadi çocukları cepheye gönderelim" diye bağıracaktı.
Savaş isteyecekler miydi o zaman?
Savaşa gönderecekler miydi çocukları?
Ve eğer aralarından biri, ilk ölecek askerin kendi çocuğu olacağını bilerek savaşa karar verecek olsaydı onu "bir kahraman" olarak mı yoksa "oğlunun ölümüne kayıtsız kalan taş kalpli bir canavar olarak mı" görecektik?
Soracak mıydık kendimize, "yeryüzünde insanın evladından daha kıymetli bir toprak parçası var mı?" diye.
O "başkasının" çocuğu olduğu zaman mı savaştan rahatça söz ediliyor?
Sonsuz kainatın en uzak, en ücra, en ıssız köşelerindeki küçücük mavi bir gezegenin üstündeki canlılar neden yaratıldıklarından beri birbirlerini öldürüyorlar?
Niye içimizde tükenmeyen bir öldürme isteği var?
Ve, niye her toplum "öldürenleri ve öldürtenleri" alkışlıyor?
Tolstoy"un muhteşem eseri Savaş ve Barış"ta, Prensin karısı edebiyat tarihinin en olağanüstü karakterlerinden biri olan Pierre"e anlamaya çalışarak sorar:
"Hiç anlayamıyorum, neden erkekler savaşsız yaşayamaz?
Niye biz kadınlar böyle bir şey istemeyiz, niye bizim buna ihtiyacımız yoktur?"
Bir başka sayfada, ertesi sabah meydan savaşına katılacak olan Prens Andrew"ın düşünceleriyle karşılaşırız.
O gecenin son gecesi olabileceğini, ertesi gün ölebileceğini düşünür.
Birçoklarıyla birlikte ölümün onun da kapısını çalabileceğini aklından geçirirken hayal kurmaya başlar, ertesi gün savaş kaybedilirken kendisi ortaya çıkacak, yeni bir saldırı planı ortaya koyacak, emrine verilen kuvvetlerle düşmana saldırıp onları bozguna uğratacak, bunun üzerine ordu kumandanlığına getirilecektir.
İçindeki bir ses "sonra ne olacak" diye sorar ona, "bütün bunları yaparsan sonra ne olacak?"
Sonra ne olacağını bilmiyorum, der Prens kendi kendine, bilmek de istemiyorum. Ama bütün bu şanı şöhreti, insanlar tarafından sevilmeyi istiyorsam ve hayatta tek istediğim buysa, sadece bunun için yaşıyorsam, bu benim suçum değil. Evet, sadece bunu istiyorum. Bunu kimseye söyleyemem ama, aman tanrım, bütün yapacaklarımı şanı şöhreti çok sevdiğim için mi yapacağım?
Ölüm, yaralanma, ailemi kaybetme ihtimali, hiçbirinden korkmuyorum. Bütün sevdiklerimden, bu ne kadar aykırı görünürse görünsün, bir zafer anı için, hiç tanımadığım insanların hayranlığı için vazgeçmeye hazırım.
Bunun için mi savaştı erkekler binlerce yıl?
Diğer erkeklerin saygısını ve hayranlığını kazanmak için mi?
Bunun için mi öldürdüler?
Bunun için mi öldürttüler?
Prens Andrew, başkalarının hayranlığını kazanmak, şana şöhrete ulaşmak, erkekçe bir saygı görmek için kendi hayatını tehlikeye atmayı hayal ediyordu, bunlar için kendi hayatından ve ailesinden vazgeçmeye razı oluyordu ama bugünkü "kahramanlar" cephelerden çok uzaklarda gizliler, kendi hayatlarını değil çocukların hayatlarını tehlikeye atıyorlar, kendi ailelerini değil başka insanların ailelerini acılara sokuyorlar.
Bugünkü kahramanlardan hangisi, hangi başkan, hangi lider, hangi önder, ilk ölecek olan kendi çocuğu olacak olsaydı bu savaşı başlatacaktı?
Hangisi, Prens Andrew gibi kendisiyle yüzleşme cesareti gösterebilecekti?
Hangisi, "binlerce genç çocuğu sırf kendime şan şöhret sağlamak için ölüme gönderiyorum, adımı taçlandıracak bir zafer anı için binlerce insanı ölümün kucağına bırakıyorum" diyecekti?
Ve hangisi, "yıkılmış binaların, çökmüş evlerin, göçmüş mağaraların içinde ölen çocukların hayatını, o çocukları öldürten silahları yapanların servetlerini biraz daha arttırmak, yaptığım gizli anlaşmalarla kanı paraya çevirmek için feda ediyorum" diyebilecekti.
Hangisi, bir ölüm anını düşünecekti?
Kim çocuğunun böyle ölmesini istiyor?
Kim çocuğunun kendisinden önce ölmesini istiyor?
Kim şanı şöhreti, zaferi, parayı çocuğundan çok seviyor?
Kimin için bir toprak parçası çocuğundan daha önemli?
Kim, kendi çocuğunu korumaya uğraşırken başkalarının çocuklarının ölümüne alkış tutuyor?
Ve kim çocukları üstlerindeki üniformalara göre ayırıyor?'' Ahmet Altan
İnsan soyunun bütün tarihinin ve gelişiminin savaşlarla oluştuğunu biliyorum elbet, bir çağdan bir çağa ancak savaşlarla geçebildiğini, dünyanın ortak bir uygarlığa kendi kanını dökmeden ulaşacak bir düzeye henüz varmadığını da biliyorum.
Bu küçücük
Bu fani dünyada
Bağışla beni dost genç ölümlerin yüzü soğuk
Güvercin kanadına asıyorum bu sözleri
Söyleyecek ne kaldı ki
Hepimiz yaşamaya gelmiştik yeryüzüne
Olcay kasaımoğlu

Hiç yorum yok: