Translate

14 Mart 2020 Cumartesi

İnsan Tanımak Bir Sanattır

Sosyalleşmek, çevrenizdekilerle diyaloğa girmek, çoğu zaman bir “merhaba” kadar basit. Ancak konu, karşımızdakini tanımaya geldiğinde, durum biraz zorlaşıyor. Aslında zorlaşması değilde, daha çok özen ve itina istiyor demek, daha anlamlı geliyor.
Çünkü, insanları tanımak sanıldığı kadar kolay değil. Zaman ayırmak,emek vermek ve gönüllü olmak gerekiyor.
İletişime geçtikçe, paylaşımlar artıkça; hangi olaya nasıl tepki vereceğini, insan ilişkilerini ve yaşamdan beklentilerini öğrenebiliyorsun. Tabii ki bu hemen bir anda olabilecek bir şey değildir. Bunun için önce kişinin kendini tanıması gerekir. Kendini bilen ve farkında olabilen insan, karşısında ki insanı tanımada yetkin olabilir. Kendini aşmamış, egoları törpülenmemiş, daha kendi olma farkındalığı oluşturmamış,birey olmayı başaramamış bir insanın karşısındaki insanı, insanları anlama, tanıma ve düşünce belirtme yetisi ne kadar olgun ve objektif olabilir?
Hayatımızın her alanında 'zor insan' olarak tanımlanan kişilerle karşılaşabiliriz. Bize zor gelen insanlarla iletişimden kaçınmak, bizi bu tarz bir iletişimin etkilerinden koruyan en geçerli yöntem olabilir, ancak bu insan, birlikte bir şeyler üretmek zorunda olduğumuz, veya iş yaşamını paylaştığımız, en yakınımız, sevdiğimiz ise, işin boyutu değişiyor. Bunun yanında 'Ben zor bir insanım' gibi tanımlamalar, bana hep itici gelmiştir. Ne yani, zor olmak, anlaşılmak istememek, yada ağır abla,ağır abi rolleri, nasıl gurur duyulacak bir şey olabilir ki ?
İnsan tanımak gerçekten ince bir sanattır ve bu sanatın ciddi parametreleri vardır. Çaba ve inanç gerektirir. Yoksa, payımıza hep yanılgı ve hayal kırıklıkları düşer. İnsanlardan darbe yediğimizi, ,insanların ne kadar güvensiz olduğunu ve hep aldatıldığımızı, şanssız olduğumuzu söyler dururuz o zaman.
Oysa, önce kendimize, var olan bakış açımıza,hayat deneyim ve tecrübelerimize biraz kafa yorsak, bu yanılmalarda; aslında ne kadar çok kendi payımız olduğunu görüp şaşıracağız. Her insan bir dünyadır ve bu dünyanın şekillenmesinde; çocukluğu, yaşadığı bölgenin yaşam koşulları, tercihleri,seçimleri, aldığı eğitim, seçtiği kişi ve kişiler, bir yaşanmışlık bırakmıştır. Ne kadarını kendinde topladığı, ne kadarında demlendiği, belli davranış kalıpları içerisinde kalıp kalmadığı; bize yansıttığı geri bildirimlerde, tutum ve davranışlarda kendini ele verir. Daha dikkatli baktığımızda muhakkak göreceğiz. Bunun içinde önce kendimizin, engin ve dingin bir yaşamla iç içe ve kendimizle barışık olması gerekiyor. Önyargılarından azade, geniş bir bakış açısıyla, insanlarla iletişim kurduğumuzda; daha doyumlu ve uyumlu birliktelikler oluştururuz.
Yaşam bir bütündür. Herşeyin özüne gitmeli insan, görünene değil. Bazen bildiklerimiz, gördüğümüz kadardır. Gördüğümüz baktığımız kadar ve baktığımız düşündüğümüz kadardır. Baktığımızı görmez, gördüğümüzü düşünmezsek eğer, gördüğümüzün bildiğimize sığmadığını da göremeyiz.
İnsan tanıdıkça, ya yaklaşır yada uzaklaşmaya başlar. Bu ince çizgiyi çok iyi tanımlamak lazım. Bazen insanlar kendilerini tanımlamakta gerçekten zorlanırlar. İfade ve tanımlama yoksunluğu yaşarlar. Bunun içinde,insanlarla ortak yaşam alanları olsun, paylaşılan mekanlar olsun, beraber çıkılan bir yolculuk olsun yada beraber bir olayın şahitliğini yapmak ve onun üzerinden beden dili ve sözel tanımlamalar olsun, algısı açık insana çok şey verir aslında.
Hani büyüklerin kullandıkları yaşamsal deneyler vardır. Birini tanımak için;
*Yolculuk yapın
*Emanet teslim edin
*Sırlarınızı paylaşın
*Bilerek fikirlerine karşı çıkın
*İçki sofrasını paylaşın
*Borç para verin
* Sevmediği konularda açık yürekli konuşun
* Çocuklar, korunmaya muhtaç insanlar hakkında düşüncesini sorgulayın
Liste uzar gider, sonuçta kişi ve kişilerin etki ve tepkileri kişilik ve karakterleri hakkında bize bir fikir verebilir.
Tabii ki bunları yaparken, rencide etmeden, kırmadan, dökmeden içten ve samimiyetle yapalım. Biz ne savcı, ne hakimiz, zaten sağlıklı gelişen birlikteliklerin; savcıya, hakime,avukata, doktora, polise ihtiyacı olmaz.İnsanları tanımada, özellikle para konusunda ki tutumları da çok önemli. Yaşamlarında amaç mı,araçmı bu ince ayrıntı yaşam felsefelerinide özetler. Gün gelir çıkarlar çatışır,yollar ayrılır. İnsanın gerçek yüzü ve ve sakladıkları bir bir dökülür ortaya.

Hiç kimse ailesini seçemez ama arkadaşların,dostların seçimi kişinin tamamen özgün seçimidir Yanılabiliriz seçimlerimizde lakin her defasında yanılıp, isyan ediyorsak, devam etmesine izin veriyorsak, buda bizim kendimize karşı takındığımız tutumdan kaynaklıdır.
Çok duyduğumuz serzenişlerdir bunlar ' Kime canım desem canımı yakıyor, kime değer versem,sırtımdan vuruyor' o zaman, insanları gerçekten tanımadan, çok büyük anlamlar yüklemeyelim. Hayat yolunda beraber yürümeden, yollar arşınlamadan, varlık ve yokluk çizgisinde omuz omuza bir şeyler paylaşmadan, acılarına, sevinçlerine ortak olmadan, yanmadan, onda doğup onda batmadan, yanlış anlaşılma korkusu yaşamadan; eksilen,dökülen, kırılan yerlerini ona açmadan; beklenti içerisine girmek, hem kendimize, hem bizimle yürümek isteyenlere haksızlıktır.
Yaşam akarken, kendi seçimlerimizin de, kendisinden bağımsız olmadığını biliriz. Seçtiklerimiz bize aittir. Seçtiklerimizin aynasında parlarız.
Hayatta başarı ve ustalaşmak, insanı tanımakla ve nerede duracağını, nerede susacağını bilmekle olur. Bunun gerçekleşmesi için de, insanın önce kendini tanıması gerekir. Püf noktası da, insanın eksilerini ve artılarını bilmesidir.
Kaldı ki iletişim iki uçludur. Kişinin tanımak istemesi kadar, karşısındakinin de onu tanıması için alan yaratması gerekir.
İlişki kurmak demek, diğerlerinin bilincini, diğerlerinin alanını keşfetmek demektir. Ancak, diğerlerinin alanını keşfederken, diğerinin de bizi keşfetmesine izin vermek ve bunu hoş karşılamak zorundayız; bu tek yönlü bir yol olamaz. Ve sadece içinde bir şeye, bir hazineye sahip olduğumuzda diğerinin bizi keşfetmesine izin veririz. Sonrası hiç korku,endişe kalmaz. Aslında sen misafiri davet edersin; misafiri kucaklar, içeri davet eder, onun buyur edersin. Kendi içimizde keşfettiğimiz şeyi onun görmesini isteriz, onu paylaşmak isteriz.Bunun içinde önce kendimizi tanımak ve sınırlarımızı bilmek gerekiyor. Ancak o zaman sağlıklı ilişkiler kurabiliriz.
Hayat, insana tanınan bir armağandır. Buna anlam katmak, kendini bilmek, diğer insanları tanımak; yaşamı hem kendine hem de başkalarına hoş kılmak; bilgi, akıl ve sevgiyle taçlandırmak sağduyulu bir yaşamın seçimidir.
Emek vermeden, çaba göstermeden, yaşam ustası yada iletişim ustası olunmaz. Eksiklerimizin ve artılarımızın bilinçli olarak farkına varmak, başkalarına daha anlayışlı ve hoşgörülü yaklaşmamıza yardım eder.
Aile ilişkilerinde, iş ilişkilerinde hatta toplum içindeki tüm sosyal ilişkilerde, başkaları ile iyi ve uyumlu iletişim kurma becerisi, bilgi ve kültürü; insanları tanımakla yakından alakalıdır. İnsanın kendini ve başkalarını tanımaya gönüllü olması ayrı bir sanattır.
O zaman, incinen yerlerimizi tanımlarken; kimseye haksızlık etmeyiz, keşkeler ve amalar istila etmez yaşanmışlıkları. Saygı ve sevgiyle hatırlarız,yaşamımıza dokunup gidenleri ve yanımızda kalanlara şefkatle ve içtenlikle sarılırız.
Hayatın bütün patikalarında yürüdük, yürümeye de devam edeceğiz..
Her şeye rağmen, kendimize koca bir ‘aferin' verelim; etkinliklerimizdekileri eledikten sonra, bırakalım ışık girsin içimize. İçimizden hayat taşsın, umut dolu olalım. Ölüm kartlarını bilinç kendini yutana, ten soğuyana kadar oynamaya gerek yok.
Bir nefes alıp ,etrafımızda bize hayat verenleri fark edelim. Bir nefes daha alıp etrafımızdaki yaşam sesini duyalım.

Hiç yorum yok: