Translate

26 Şubat 2019 Salı

Geçmişi geleceğe taşıma...

Yaşadığım bütün bu olumsuzluklar körük gibi içime işlesede, artık her duygu,her algı gerçek olamayacak kadar şişmişti. O zaman bu freni boşalmış arabaya bir çelme takmanın zamanı gelmişti.
''Gün üzerimize karardığı zaman/Gecenin ışığı söndüğü zaman/Kuşlar ve böcekler çekildiği zaman eyvah/ İşte o zaman ben ölürüm, ben ölürüm...''
Emindim bu düzensizlikten, bu karmaşadan, sıkıntılardan bir düzen,duru bir düzen,her şeyi adlandırabileceğim bir kristal çıkacaktı. Sağlığıma yeniden kavuşup, yeniden şifa dağıtıcı olacaktım.
Bugün doğanın koynunda yalnız olmadığım hissettim. İnanmak ve inanamamak arasında bir orta nokta vardır. Huzursuz, kaygılı bakışlar buraya sığınırlar. Şimdi ise bir gerçeklik vardı ve ben bunları deneyimledikçe anlıyordum ki, söylemek ve yapmak arasında ‘’kocaman bir deniz vardır’’ Gerçekten bazı insanları ve olayları incelediğinde evrenin arkasında başka bir şeyler daha olduğuna inanıyorsun; ötekilerse yaşam denen maçın bir yari oynandığını sanıyorlar. Bu durumda her iki taraf da önceden paketlenmiş yüzlerce yanıtla hareket ediyorlardı. Oysa benim kendime verdiğim yanıtlar bir terzinin elinden çıkmış gibiydiler. Tam olarak bana uyuyor, başka hiç kimseye denk gelmiyordu. Bakıyorum da hayatın kendisine, yıllardır karşımda gördüklerim,kurallar, öğretiler ve günler boyunca sırtımda bir palto gibi taşıdığım hüzünler olmuş. Doğanın bu çıplaklığında ve içime işleyen nağmesiyle, varlığımın bir anını bile kurallara teslim etmek istemiyorum.İçimizde bir yerlerde bir şalter vardır.Gereksinmeye göre, bu şalter yüreğin akımını açıyor yada kesiyordu.
Ne olursa olsun; geçmişi geleceğe taşıma ama deneyimle, anların coşkusunu ıskalama ve geleceği korkuya değil umuda bağla ama ya olmasa ihtimaline de, düş kırıklıklarına da hazırla yüreğini.
Ve inandığın, kalbinin götürdüğü yere git, kalbinin sesini dinle, diye bağırıyordu. İç sesim ve ben o sese sarılmaya hazırdık.

'Simurg Olmak Zamanı' romanından
Olcay Kasımoğlu

Hiç yorum yok: