Translate

26 Şubat 2019 Salı

Yaşam işleyeni severim

Bireysel ve toplumsal temsili-yeti olan bir insan olarak; arayışın, cesaretin, sonsuzluğu hissedip sonlu insanın hiç çekişini yapan bir kadınım aynı zamanda.
Hayatın içinde: 
Emek, mizah, sevgi, vicdan ve sanatla yoğrulmayan hiçbir şeyin yaşamsal tadı olmadığına inanlardanım.
O zaman;
Akıp gideni durup görmemizi sağlayacak olan bir dünya yaratmak ve bize hayatı yeniden iade etmek mümkün değilken, yaşamı keşkelerle ve pişmanlıklarla söndürmek, yaşamsal tatlara sırtımızı dönmek niye?
Geçmişiyle yüzleşemeyenler, keşkeleri kendine zehir ederek yaşama tutunanlar bilmezler mi üzerini örttüğümüz her şeyin altında kalırız, eksik olduğumuzu ararız, hem de eksik bırakandan ya da ona benzeyenden dileniriz bir ömür boyu. Oysa yaşamak seçim yapmaktır ve her durum bir seçimdir aslında. Ve yaşamdan bize ne yansıyorsa, o biz davet ettiğimiz için burada.
Bu algı, evreni ve içindekileri onurlandıramadığımız anlamına gelmemeli aksine bize yansıyan bu güzellikleri içselleştirmemizdir, ''onlar ve siz'' ayrımını ortadan kaldıran.
Yaşam ki bizden; kendi gücümüzü, benliğimizi keşfetmeye cesaret edin diye bağırıyor, bunları bize sık sık hatırlatıyor. Yaşam içerisinde ki iniş ve çıkışlarla, kayıplar ve kazanımlarla.
Bu yaşamı ertelemeyelim, bir başka uygun anı beklemeyelim, şimdi yaptığımız seçimler küçük görünsede kendimizi olduğumuz halimizle kucaklamanın, kendimize doğru yürümenin ödülü bize özgürlüğümüz olarak dönecektir.
Yeter ki biz buna inanalım, inanmaksa tamamen bize kalmış. Ne dersiniz, çok geç olmadan, yaşamın yüreğine yüreğimizi değdirmeye değmez mi?
Kanatlarımızı enginlere açmaya, keşkeleri olumlamaya, kalbimize aldıklarımızla aydınlık bir umuda elele yürümeye değmez mi ?
Yaşadıkça, yetersizlik ve güvensizlik duyguları yaşamın her alanında karşımıza çıkacak, bunu zamanda yol aldıkça görüyoruz zaten. Onu göğsümüzde büyütmediğimiz sürece geldikleri gibi giderler, yaşadıkça görüyoruz. Ruhsal sağlığımızın ölçüsü tökezleyip tökezlemediğimiz değil, tökezlediğimizde ne yaptığımızdır. Ayağa kalkar, üstümüzü temizler ve yaşamaya devam ederiz.
Yaşam hep bir karşılama ve uğurlama değil midir zaten. Kaldı ki hayat hep devam eder taa ki etmeyene kadar.
Bakış açımız, algılama zerafetimiz bütüncül olduğu sürece yaşamın yedek oyuncuları değil, yaşamın göbeğinde terimizi akıta akıta, kana kana içerek yaşamın ırmaklarını derinleşe-biliriz. Ne kadar uzun ne kadar kısa yaşadığımızın bir önemi yok aslında. Önemli olan öğrenmeye başlamak, aramak, bulmak ve özgürleşmek inanarak.
Karşılaştığımız şeyleri ne kadar iyileştirirsek, tercih ettiklerimizi ifade etmede o kadar net oluruz.

Olcay KASİMOĞLU

Hiç yorum yok: