Translate

14 Şubat 2019 Perşembe

Sevgiyi tanımayan adama, sevgiyi öğretmeye çalışıyorum...

Kişinin sahip olduğu düşünce tarzı, bakış açısını belirler !!!
Ve kendisini bilmek;
Kendisinde olanı bilmektir.
Güçlü ve zayıf yanlarını bilen ve onları kabullenendır.

Herkes kendi başının çaresine bakmaya başlayınca bireysellik zedelenmektedir.
Bağımsızlık, özgürlük tutkusu, hoşgörü, hakkaniyet duygusu gibi en beğendiğimiz insani özellikler bireysel olduğu kadar toplumsal özelliklerdir.
Sağlıklı toplumlar sağlıklı nesillerin yetiştirilmesinde daha etkin ve belirleyici olur. Gelişmemiş toplumlarda, bu süreç daha uzun ve yorucu.
Farkındalığı yaratmak çok önemli. Bunu başardığımız da birey olmayı ve kendi varlığımızın anlam ve önemini daha iyi kavrayabiliyoruz.
Bireyin kendine sahip çıkması ve kendini bir değer olarak görmesi de çok önemli..
Pek çok insan yalnız gördüğüyle dünyayı algılar, aldığı kadarıyla yorumlar.
Kararları kesin ve sorguya açık değildir. Kendi doğrularının mutlak doğru olduğuna inanır.
Bakış açılarının ekseni çok dar ve derin algılama ve sorgulamadan çok uzaktır.
İç dünyaları yavan ve sığdır. Bu tarz eksik bilinç algılamasına sahip insanlarla gönüllü bir paylaşım ve hoşgörü ortamı oluşturamazsınız.
Başkalarını incelediğimizde; deneyim ve tecrübelerimizle birlikte bilgin,
kendimizi incelediğimizde, aydınlanmış insanlar oluruz.
İlişkilerin kırılganlığını ve insanlar açısından taşıdığı önemi anladığımız zaman daha dikkatli ve özverili oluruz.
Başkalarının duygularını örselemeden onları anlamaya çalışırız.
Kendimize ve başkalarına kulak verdiğimiz zaman evrende bizi dinler...

Ne güzel demişti filmde Münir Özkul' umuz;
"Bak beyim, sana iki çift lafım var. Koskoca adamsın. Paran var, pulun var, her şeyin var. Binlerce kişi çalışıyor emrinde. Yakışır mı sana ekmekle oynamak? Yakışır mı bunca günahsızı, çoluğu çocuğu, karda kışta sokağa atmak, aç bırakmak? Ama nasıl yakışmasın! Sen değil misin, öz kızına bile acımayan, bir damlacık saadeti çok gören? Anlamıyor musun beyim, bu çocuklar birbirini seviyor ama ben boşuna konuşuyorum. Sevgiyi tanımayan adama, sevgiyi öğretmeye çalışıyorum. Sen, büyük patron, milyarder, fabrikalar sahibi Saim Bey!
Sen mi büyüksün? Hayır, ben büyüğüm! Ben, Yaşar Usta!
Sen benim yanımda bir hiçsin, anlıyor musun, bir hiç! Gözümde pul kadar bile değerin yok ama şunu iyi bil, ne oğluma ne de gelinime hiçbir şey yapamayacaksın, yıkamayacaksın, dağıtamayacaksın, mağlup edemeyeceksin bizi çünkü biz birbirimize parayla pulla değil, sevgiyle bağlıyız. Bizler birbirimizi seviyoruz. Biz bir aileyiz. Biz güzel bir aileyiz. Bunu yıkmaya senin gücün yeter mi sanıyorsun? Dokunma artık aileme! Dokunma çocuklarıma! Dokunma oğluma! Dokunma gelinime! Eğer onların kılına zarar gelirse, ben, ömründe bir karıncayı bile incitmemiş olan ben, Yaşar Usta, hiç düşünmeden çeker vururum seni! Anlıyor musun, vururum ve dönüp arkama bakmam bile!"
Uyuyan bilinç; toplum olaylarına duyarlı değildir.
Ben merkezcilik ve bencillik hakimdir. ''Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın'' onun için en uygun baş slogandır yada anlamının doğurdu gibi duyarsız, insancıl olmayan yaklaşımlar içerisinde kendi dünyasını haklı kılmaya çalışır.
Eylemlerinden sorumlu bir varlık olmak, bir kişinin ne yapması gerektiğini belirlemeyi de içermektedir ki, bu da bilgi sahibi olmayı, güdüler üzerinde düşünmeyi gerekli kılar.
Yoksa körü körüne bir şeye inanmak onu doğru ve ahlaklı yapmaz.
İnsanın kendi değerleri kendini değerli kılar.
Bütün davranışlar değer yargılarına dayanır. Bunu yanın da tüm değer yargıları ya kendimize aittir ya da başkalarından edinilmiştir.
Bazen toplum içerisin de kendi değer yargılarımızdan ziyade başkalarının hoşuna gidecek rolleri üstleniriz. Bu rol modele o kadar aşına oluruz ki çoğu zaman bizim doğamız haline gelir.
Oysa; kendi değer yargılarımız, bizim kendi kişilik yapımızın temel taşları olmalı.
Genellikle çocuklukta edindiğimiz yargılara ömür boyu bağlı kalırız.
Şayet, kendimizin derinliğine aydınlanmasak orada kalır, yeniliğe, ilime, bilgiye kendimizi güncellemeden; hayatı seyrederiz.
Düşünme sistemimizde ki bu vesveseler/ kuruntular da bedenimizi, ruhumuzu çürütür !
Olcay Kasımoğlu

Hiç yorum yok: