Translate

23 Ocak 2019 Çarşamba

İlla ki insanca…

Bir insanı tanımak için çok uzun mesafeler katledilmesi gerekmiyor. Bazı anlar, yaşamlar, olaylar vardır.
Kişinin koyduğu tavır, davranış, söz kendi mizacını, karakterini gözler önüne serer.
En çokta insanlar; kayıplarında, ayrıldıklarında, yüreğinde-kileri açığa çıkarırlar. En zayıf ve naif taraflarıyla tanışırlar.

Velhasıl insanlar yaşadıkça, yaşamı bir bütün olarak algılar ”bakış açısı ve farkındalık” varsa tabii

O zaman bize düşen, insan olma erdemlerini çok iyi analız etmek, empatiyi ve vicdanın ahlak yasasını elden bırakmamak; kapitalist düzenin oluşturduğu tek tip insan olma modelini şiddetle reddederek, nutuk atmadan, ben her şeyin en iyisini bilirim demeden, yanılma ve hata payını unutmadan yaşama yeni bakış açıları getirerek katılmak gerekir.

İnsanlara kuş bakışıyla değil aklın-mantığın-kalbin ve ruhun bakışıyla anlamaya çalışmak gerekir.

Dünyanın hem içiyle hem dışıyla hem tepesinden hem uçurumundan hem ovasından ama her yerinden bakarak; illa ki insanca…
Öykümüz çok güzel özetlemiş; hayata ne verirsen, oda sana onu verir.

''Küçük bir kasabanın dört ayrı mahallesi varmış. Birinci mahallede Evet ama’lar yaşıyormuş. Evet ama’lar ne yapılması gerektiğini bildiklerini düşünürlermiş. Yapma zamanı geldiğinde ise “evet, ama” diye cevap verirlermiş. Cevapları hep yanlış olurmuş. Suçu başkalarına atmakta da ustaymışlar.

 İkinci mahallede Yapıcam’lar yaşarmış. Ne yapacaklarını bilirlermiş. Kendilerini yapacakları şeye adım adım hazırlarlarmış, ama yapacakları sırada şanslarını kaçırdıklarının farkına varırlarmış. Bu mahallede insanların dizleri dövülmekten yara bere içindeymiş.
Yaşamı ertelememek için verdikleri kararı bile ertelerlermiş.

 Üçüncü mahallede yaşayan Keşkeci’lerin, hayatı algılama güçleri mükemmelmiş. Neyin yapılması gerektiğini daima en isabetli şekilde bilirlermiş ama, her şey olup bittikten sonra. Keşke’cilerin de başları kanarmış hep, duvarlara vurmaktan! Kasabanın en yeşil bölgesinde, en güzel evlerin olduğu mahallede ise İyiki yaptım’lar otururmuş.

Keşkeci’ler bu mahallede yürüyüşe çıkar, etrafa hayranlıkla bakarlarmış.

Yapıcam’lar Keşkeci’lerle birlikte bu mahallede yürüyüşe çıkmak ister ama bir türlü fırsat bulamazlarmış.

Evet, ama’lar ise mahallenin güzelliğini görmek yerine, ağaçların gölgelerinin yeterince geniş olmadığından, güneşin daha erken saatte doğması gerektiğinden şikayet ederlermiş.

İyi ki yaptım mahallesindeki insanların kusuru da, beyinlerinde mazeret üretme merkezlerinin olmayışıymış!

Şimdi; yaşamın güzelliklerden payını alamayanların kurduğu bu düzeni neye yormalı !

Böyle duvar olmakla, katı olmakla, tavır almakla, mazeretlerin arkasına saklanmakla bulamayız yaşamın o incecik yolunu…

Olcay Kasımoğlu

Hiç yorum yok: