Translate

3 Ocak 2019 Perşembe

Karanlık geçmişin, sessiz bir tablosudur Zerkalo.

Sinema ve şiir; düşleri, sonsuzluğu ve aşkı, kısacası insanın kendisini anlatmak için kullandığı ifade biçimlerinin başında gelir.
'Ruhumuz bedensiz / Bir günahkar sanki/ Ve sanki cevapsız bir bilmece… / Ve ben rüyamda/ Bana bir başka kılıkta /Başka bir ruh gibi görünürüm / İnançsızlıktan, umuda koşar...'
İnsan;
''Şu an için kendisini yüksek binalara, kafeslere, hapsetmenin peşinde olsa da, insanoğlu için doğaya ve çocukluğun saf huzuruna kanat çırpma vakti gelecektir.''
Evet gelecektir, buna kalben inanlardanım.
Yeter ki kendimize yürüyelim. Önce bir kendimizi dışarı çıkartalım. Bir görelim iç doğamızı aynamızda.
Sürekli şüphe içindeyiz ve telaşlıyız. Durup düşünmeye zamanımız yok.
İnsan hiç elinde ki bardak kırıldı diye su içmekten vazgeçer mi?
Değersizlikten ve anlamsızlıktan kurtulmak ve ruh mükemmelliğine ulaşmak için Ayna’ya bakmayı, orada görülen tabii derinliğe sahip çıkmayı önerir bize Tarkovsky.
Film bizi;
Şiirsel ve bazen gittikçe ağırlaşan bir zeminde, geçmişin kapılarını aralayıp çocukluğun coğrafyasını, ergenliğin ve bir adam olmanın anlamlarını yoklayan bir genel bir tutuma sahiptir. Ağırdır Ayna, evet, zordur ama bu ağırlığa ve karmaşaya rağmen kendi yüzümüze çekinmeden bakmaya çağırır.
“Buluşmalarımızın her anını/ Bir mucize gibi coşkuyla kutlardık/ Yeryüzünde yalnız biz vardık/ Sen bir kuş kanadından daha hafif ve inceydin/ Bir hayal gibi, merdivenleri uçarak/ Yağmurlarla ıslanmış/ Leylakların arasından/ Geçirip, aynanın ötesindeki/ Ülkene götürürdün beni''
Tarkovsky’nin Ayna’da yaptığı “değerli olan anların şiirsel renklerle süslenmesi” onun filmleri sadece hissedilmelidir dedirttiriyor bana.
''Çağlar elbet değişecektir, ancak insanlığın özü ilelebet korunacaktır...''der Tarkovsky
İzlenmeli, duru bir zihin ve açık bir kalple...

Hiç yorum yok: