Translate

18 Kasım 2018 Pazar

Şafak vakti

Neyin ne olduğunu anlamak insanı besler.
İnsan yaşadıkça, yitip giden zamanları ve iç sesimizin ayaklarına kulaklarımızı tıkamadan; kendi iç sesimize yöneldikçe, içsel sorgulamaların ve yeniden uyanışa geçen bir ruhun çığlığını duymaya başladıkça kendine yetebilmeyi, ayakta kalmayı, farklılıkları kabullenmeyi, kendini eleştirmeyi, kendiyle yüzleşmeyi amaç edindiğinde, yaşamı yeniden sorgulamaya başlıyor.
Ataol Behramoğlu'nun dediği gibi, ''Ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır. Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana.'' Ama ne kadarımız bu armağanın değerini biliyor ona hakkını veriyoruz? Yoksa, hoşumuza gitmeyen bir armağan gibi kenara koyup, eskimesini, yok olmasını mı bekliyoruz? Ya da kaybetmek midir ölüm?
Varlığın, esas olan huzura, serbestliğe kavuşması mıdır? Her ölüm erkendir diyen şair yanıldı mı bir yerde? Esas olan, yaşamın ne manaya geldiğini çözemeden ayrılmanın garip yoksulluğu mu, yoksa sonsuzluk dediğimiz aslında yaşamdaki sonsuzluk değerinde bir an mıdır?

Seni diledim
güneşin o sonsuz incelikte ışıkları altında
ağaçlarla çiçekler
serin kokularını serperlerken havaya
seni üfledim geceye
sırlarıma nail ol şafakla uyan diye
titrek bir suskunlukta tanyeri
şafak moruna soyunmuşken
şafak vaktidir sana erişimdeki sihrin
şafak günün dilidir, ne dilersen onu söyler
her sözü giz dolu bir efsun
dokunduğumda kutsallaşan sükûn
sev dedi gönül adına dil
sırları titreyerek konuşsun
su ve çiçek gökçüllüğüne gül terini eklesin
sevgi de yok zaman, tüm anlar şaduman
diledim seni, sen geldin
geldin de çiçekli diyarlara çevirdin yüreğimi
şimdi yepyeni sözcükler yeşeriyor seninle
bir yanım özgün sevi ağacı,
bir yanımsa sırçadan saray oluyor
dökülüyor senin gölgene mestane gönül
Külden döneyim güle
ay şafak vakti ışığını alır yeryüzünden
güneşi gönderir evrenin sinesine
umutlu kelimelerin sesinde uyanır gün
hoşgeldin sefalar getirdin dünya bahçemize
bulutlarsa yağmurla sağanağın sözleşmesinde
rüzgarların ise ehli yok söz geçmez yüz sürdükleri yerlere
kuşlarsa gökyüzünde yediveren diyarlara uçma düşünde
gün uyandı şafak kızıllığında ateşse gayya çukurunda
gel öpeyim alnından çıksın ateş gayya çukurundan gün ışığına
külden döneyim gül bağına karıncalar taşısın gülleri diyarlara
yediveren ülkesinde yeniden yeşersin hayatlar...
sonsuza sonsuzluğa güneşin sırtında güleç yüzlü yarınlara...

Hiç yorum yok: