Translate

22 Nisan 2019 Pazartesi

Eleştiri yapmak ve eleştiriye açık olmak...

Eleştirilere açık olmak, insanın kendisini geliştirmesinin yolunu açar.
Her kes kendine bir öz eleştiri yapmalı zaman zaman. Doğru bildiğimiz o kadar çok yanlış olduğunu zamanla öğreniyoruz ki, kendimiz bile şaşırıyoruz. Eleştiri her zaman, insan gelişiminin bir parçasıdır. Önemli olan doğru zamanda,doğru kişiye ve doğru olay ve gidişata eleştiri yapmak.
Bunun yanında eleştirinin dozu ve niteliği çok önemlidir. Eleştirdiğimiz konu yada insan her kim olursa olsun yıkıcı değil yapıcı eleştirilerin yanındayız.
Özellikle öz eleştiri, kişinin çıktığı her merdiven basamağında, dönüp ardına bakmasıdır. Bir önceki basamakta bıraktığı fotoğrafını; işleri, halleri, sözleri, duyguları şöyle bir ölçüp tartmasıdır. Açık yüreklilikle, hatalarını, noksanlarını kendine hatırlatmasıdır. Yanlışlarını ve hatalarını açık yüreklilikle kendine söyleyebilmesidir.
Kendini eleştire bilenler, sağlıklı bir kişi olma yolunda ilerlerler. Kişi,kendine bir eleştiri ile karşı karşıya kaldığında; takınacağı tavır, söyleyeceği sözler onun kişiliği hakkında ip uçları verir. İnsanın egosu yoksa, kendini görmesi o kadar şeffaftır.
Kesin konuşanlardan, konuşurken yaptığı herşeyin yüzde yüz doğruluğundan emin olanlar bana korkutucu gelir. Yanılabilecekleri, akıllarının ucundan bile geçmez. Cümlelerinin arasından "ben, ben" sesleri duyulur. Bu tarz kişiliklere eleştiri getirmek tabiri caizse ateşi ateşle söndürmeye benzer. Öz eleştiriye açık olmak, kendini,yerini, haddini bilen ve gerçek bilgiye sahip olan kamil kişilere aittir. Karşınızdaki insan öz eleştiriye kapalıysa, yada özeleştiriyi kaldıramıyorsa, bütün iletişim kanalları sakattır.
Bunun yanında, eleştiriyi kimin, ne amaçla yaptığı da çok önemlidir. Yapıcı, birde yıkıcı eleştiriler vardır. İnsan ve yaşam gelişimine olumlu her türlü eleştiriye açık olmak,bizi sağlıklı kılar. Egosu tavan, bireysel yaşayan, yaşadığı dünyaya ait bir sorumluluk hissetmeyen insanların eleştirileri çığırtkanlık kokar. Bunuda yine en iyi, kendini bilen ve kendini aşmış, gönül gözü açık olan insanlar bilir. Çok mütevazı yaşayan bir insanda o inceliğe sahip olabilir. Bu tamamen insanın kendini bilmesiyle alakalı bir şeydir.
Eleştirilmekten korkan kişi ve kişiler, kurumlar, her zaman bir eksiği barındırır içinde. Kendini, çevresini, toplumunu sorgulamak yerine, olup biteni örtmeyi, görmezden gelip kulağı üstüne yatmayı yeğler çoğu kimse. Kurumlar, hatta ideolojiler ve devletler de yapabilir bunu. Eleştiri süzgecinden geçmeyen, kendini sorgulamadan yürüyen kişiler, gruplar, topluluklar ve toplumlar, kendilerini bekleyen çözümsüzlüğü, kokuşmayı görmezler. farkına vardıklarında ise artık çok geçtir, geçten daha kötüsüde işe yaramayan pişmanlıklar ve yaşamın anlamını kaybetmektir.
Yapıcı eleştiri, her zaman,insan gelişiminde bir laboratuvar görevi görür. Ve olası yanlışlarımızı düzeltmemizde olumlu etki yapar.
Çoğunluğun her zaman haklı olmadığı bilinen bir konudur. Çoğunluk psikolojisine göre, sırf onları mutlu etmek yada sürüden ayrılanı kurt kapar psikolojisiyle çoğunluğa tabi olmak akıl ve ruh sağlığı aydınlanmış insanlara göre değildir. Kol kırılır yen içinde kalır anlayışından tamamen uzağım. İnsanlar, benim için yanlış bir kanıya sahip olmasın diye, doğru bulmadığım bir olay,kişi karşısında sessiz kalmam mümkün değil. Varsın insanlar, başkalarının hayatını yaşasınlar, gösteriş budalası olsunlar, kul köle olarak çürüsünler. Bu onların tercihiyse, bana yollarından çekilmek düşer düşmesine zira bunuda seslendirmeden çekilmem yollarından. Bu akrabam olsun, en yakınlarım olsun yada hiç tanımadığım insanlar olsun hiç fark etme. Yanlış heryerde yanlıştır. Kişi ve kişilere göre değişmez.
Önemli olan , eleştirinin ne olduğunun farkında olmak ve farkındalık yaratmak yoksa insanın ağzından zehirde balda akar. Önemli olan her türlü fikir ve duyumları zehirden süzüp, çiçek kokularıyla, insan yamacına nakışlamak.
Yaşam tekdüze değil, insanlarda gelişir, kendini bir şekilde ifade etmek ihtiyacında hisseder.
''Kimisi slogan üretir, şiir yazar. Kimisi sadece slogan atar, şiir okur. Kimisi attığı sloganı ve okuduğu şiiri yaşar.
Bunun yanında, insanların eleştiri karşısındaki tepkisini belirleyen bir sürü parametre var. O anki koşullar, ruh hali, yaşadıkları, genel tahammül sınırı, gelen eleştirinin üslubu vs.. Dolayısıyla, eleştiriyi yapan kişinin ve eleştirilen kişinin mizacı önemli.
Eleştiri yapmak ve eleştiriye açık olmak...
Bu iki nitelik, ahenk içinde bir araya geldiği zamandır ki, az bulunur insanlar yüz yüze gelebilir.
Toplum içinde, aktif bir görüntü çizen, aydın, kültürlü, birikim sahibi bir yığın insan var. Bunlar çok güzel konuşuyor, önemli konulardaçalışmalar/araştırmalar yapıyor. Sözüm ona iletişim koşulları da kendilerine göre mükemmel. Ancak, büyük bir zaafları var. Bu da eleştiriye hemen hemen hiç açık olmamaları. Çünkü eleştirilere yanıt vermiyorlar. Ortaya koydukları tezlerin kökenine inilmesi, bazı şeylerin araştırılması, işlerine gelmediği, kendilerini pek mutlu etmediği için pek başarılı oldukları da söylenemez.
Bu nedenle arzuladıkları halde, hedefe varmaları da mümkün olmuyor. Uyarılara tahammül edemeyenlerin en bariz özelliği ise, eleştiri nihayetinde suskun kalmaları, hatayı kabul eden bir işareti vermemeleri ve teşekkürü hiç düşünmemeleri.
.
Uzun lafın kısası, eleştiriye açık olabilme felsefesi henüz bireylerde oturmadı, olgunlaşmadı. Belki teorik olarak kabul ediliyor; ama fiiliyatta bunu aynı hoşgörü ile karşılayan pek yok.
Ayrıca ‘bana dokunma da ne yaparsan yap’ mantığı bir çözüm değil.
İnsan bu durumda kendisini de devreye sokabilmeli.
Bilinmeli ki, bazı taşlar yavaş yavaş ve bu şekilde yerine oturuyor.
  

olcay kasımoğlu

Hiç yorum yok: