Bilmez olur muyum hiç;
Binlerce rengin içerisinden sıyrılıp, mutluluğun
rengine tutulmuş hayatı kucaklamak isterken, yürek bir kez görmeye görsün o içi
gülen gözleri, sıcaklığı bir ağustostur artık...
Geldiğim yerle şuan olduğum yeri seviyorum.
Acılara, hayal kırıklıklarına, sevinçlerime kendim
sahibim.
Ben seçtim, ben yaşadım.
Sağlıklı sevgi anlayışıyla büyümek, ruhsal olgunluğa
erişmek, iyiliğin ve sevginin parçamız olduğunu bilmek, yaşamı ve insanı
değerli görmeyi sağlıyor.
Hangi dinden, dilden, coğrafyadan, düşünce ve fikirden
olursa olsun herkesin yaşama, kendini tanımlama ve değerli kılma hakkı vardır.
Önemli olan; yaşadığımız acı tatlı, iyi kötü, olumlu
olumsuz her ne deneyim varsa her birini özümsemektir. Yaşamımız onların
bütününden oluşur..
Yaşadığım coğrafya da;
Kendi küçük, düşleri büyük, henüz hayallerindeki
dünyaya yelken açmamış, kocaman gözleri yıldızlarda olan bir çocuğun yaşamdan
alacakları vardı.
Tüm aileler çok çocuklu, gelir düzeyi düşük, evler
bahçe içinde tek katlıydı.Benim de tam burada başlayan ve dağların arkasına göz
dikmemi hızlandıran öyküm böyle başlamıştı...
Görünüşün çok önemli olduğu çağlardaydık. Öyle ki
çorabımız yırtık olsa (çoğu zaman olurdu) bir yere tesadüfen misafir olsak
çorapları parmak uçlarından alta dolar, öyle içeri girerdik. Ayakkabılarımız
çok sağlam değildi, çoğu zaman delik olurdu, su çekerdi. Çok da önemli değildi.
Biz kendimizle barışıktık,kendi kendimizle sorunumuz
yoktu.
Dostluk ve arkadaşlık bizim yaşamımızda çok özel bir
yerdi. Birbirimize çok sıkı kenetlenmiştik. Bizi en çok mutlu eden hepimizin
okul formalarının aynı olmasıydı.. En azından kıyafet sorunu yaşamazdık.Sadece
saçlarımız konusunda bazen birbirimize takılırdık. Jöleyle,saç kremiyle çok
tanışıklığımız yoktu lakin limon en önemli saç şekillendiricimizdi.. Hatta
fazla sürenlerle dalga geçer ''Dana mı yaladı?'' diye gülüşürdük.
Yine böyle günlerden bir günde dersteyiz.
Konu Türkiye'nin batısı, doğusu üzerine. Eğitim ve
yaşam koşullarını konuşuyoruz. Dersin öğretmeni hayat dolu, umut dolu sözlerle
bize görmediğimiz şehirleri anlatıyor. Merakın gizini birinin ağzından
dökülenlere sığdırmak, bilmediğin,merak ettiğin yerleri dinlemek,düşünde
büyütmek. Bunu yaşamayanlar bilemez.
İşte o gün, dağların arkasındaki yaşamlar benim
aklıma, yüreğime düştü.
Sohbet ilerledikçe öğretmenimiz, insan yaşadığı yer
kadardır, dedi ama bilmedi (bilemezdi) bu kara kızın yüreğinde nasıl bir
sancıya sebep olduğunu, bu kara kızı nasıl bir (o anki öfke) yelkenlere
savurduğunu. İçin için kızmıştım. Ne demek biz şimdi bir avuç içi miyiz?
Kapladığımız evlerin karesi miyiz? Aklımız, sevdamız kasabamız kadar mı? Daha
neler neler. Tabi söz yüreğe düşmüştü. Uzun zaman kafamın içinde hep o söze takılı
kalmıştım. Kendimce küsler yaşamıştım.
Bizi yaşamadan yaşamımız üzerine söylediği bu söz beni
yeni sorgulamalara
taşımıştı. Süzülmeliydi bunlar, akmalıydı bir yerlere,
yeni bir şeyler söylemenin zamanı gelmiş miydi yoksa yol olmak değil yolda
olmak mı çok önemliydi ?
Öğretmenimizden izin alıp dersten çıkmıştım. İlerleyen
günler içerisinde de ders anlatırken öğretmenimin yüzüne bakmadım.
Bunu fark etmiş olacak ki yanıma geldi, neden benimle
konuşmuyorsun dedi.
Ben de, neden böyle bir şey söylediniz dedim. Kendi
makul gerekçelerini anlattı anlatmasına, o an ki bilinçle bana yeterli
gelmemişti.
Büyüdükçe ben onu anlamaya, umarım ki o da yaşadıkça
umudun, sevginin insanın yaşadığı yer kadar olamayacağını yaşayarak anlamıştır.
Hayat insanın umut ettiği ve yaşamak istediği
kadardır. Ben bunu o an belki anlamamış olabilirim; ama şunu da kesin olarak
biliyorum ki, insanın bulunduğu ya da yaşadığı yerin büyük ya da küçük
oluşundan daha çok, düşüncelerinin boyutu ve hayatı sorgulama biçimi insan
yaşamı için daha elzemdir.
Ve bize kader diye sunulan yaşam koşullarını,
öğretileri kendi azmimle aştım,umut ettim kendimi sınırlara hapis etmedim.
Yedi kardeşli, işçi bir babanın kızı olarak yaşama
yelken açarken, önce kendime inandım.
Yaşamın çok özel bir hediye olduğuna, sen izin
vermediğin sürece hiç kimsenin senin düş bahçeni tarumar etmeyeceğine,
yaşayarak yaşamla birlikte yaşamlar büyüterek anladım. Geldiğim yerle şuan
olduğum yeri seviyorum.
Bütün acılara, hayal kırıklıklarına, sevinçlerime
kendim sahibim. Ben seçtim ben yaşadım.
Sağlıklı sevgi anlayışıyla büyümek, ahlaki olgunluğa
erişmek, iyiliğin ve sevginin parçamız olduğunu bilmek, yaşamı ve insanı
değerli görmeyi sağlıyor.
Önemli olan, yaşadığımız acı tatlı, iyi kötü, olumlu
olumsuz her ne deneyim varsa her birini özümsemektir. Yaşamımız onların
bütününden oluşur. Bundan daha güzel özgürlük olur mu?
Olcay Kasımoğlu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder