Translate

16 Ağustos 2019 Cuma

Kayıplar ve Kazanımlarla

"Nedir dedi yaşamak
Bir düş, dedi...
Bir kaç görüntü..." Ne güzel dersin Hayyam, ruhuna minnetle...
Akıp gideni durup görmemizi sağlayacak olan bir dünya yaratmak ve bize hayatı yeniden iade etmek mümkün değilken, yaşamı keşkelerle ve pişmanlıklarla söndürmek, yaşamsal tatlara sırtımızı dönmek niye?
Geçmişiyle yüzleşemeyenler, keşkeleri kendine zehir ederek yaşama tutunanlar bilmezler mi üzerini örttüğümüz her şeyin altında kalırız, eksik olduğumuzu ararız, hem de eksik bırakandan ya da ona benzeyenden dileniriz bir ömür boyu.
Oysa yaşamak seçim yapmaktır ve her durum bir seçimdir aslında. Ve yaşamdan bize ne yansıyorsa, o biz davet ettiğimiz için burada.
Bu algı, evreni ve içindekileri onurlandırmadığımız anlamına gelmemeli aksine bize yansıyan bu güzellikleri içselleştirmemizdir, ''onlar ve siz'' ayrımını ortadan kaldıran.
Yaşam ki bizden kendi gücümüzü, benliğimizi keşfetmeye cesaret edin diye bağırıyor, bunları bize sık sık hatırlatıyor.
Yaşam içerisinde ki iniş ve çıkışlarla, kayıplar ve kazanımlarla.
Bu yaşamı ertelemeyelim, bir başka uygun anı beklemeyelim, şimdi yaptığımız seçimler küçük görünsede kendimizi olduğumuz halimizle kucaklamanın, kendimize doğru yürümenin ödülü bize özgürlüğümüz olarak dönecektir.
Yeter ki biz buna inanalım, inanmaksa tamamen bize kalmış. Ne dersiniz, çok geç olmadan, yaşamın yüreğine yüreğimizi değdirmeye değmez mi?
Kanatlarımızı enginlere açmaya, keşkeleri olumlamaya, kalbimize aldıklarımızla aydınlık bir umuda el ele yürümeye değmez mi ?
Yaşadıkça, yetersizlik ve güvensizlik duyguları yaşamın her alanında karşımıza çıkacak, bunu zamanda yol aldıkça görüyoruz zaten.
Onu göğsümüzde büyütmediğimiz sürece geldikleri gibi giderler. Görüyoruz yaşadıkça.
''Ruhsal sağlığımızın ölçüsü tökezleyip tökezlemediğimiz değil, tökezlediğimizde ne yaptığımızdır. Ayağa kalkar, üstümüzü temizler ve yaşamaya devam ederiz.'' diyen düşünüre hak vermemek mümkün mü!
Yaşam hep bir karşılama ve uğurlama değil midir zaten.
Kaldı ki hayat hep devam eder taa ki etmeyene kadar.
Bakış açımız, algılama zerafetimiz bütüncül olduğu sürece yaşamın yedek oyuncuları değil, yaşamın göbeğinde terimizi akıta akıta, kana kana içerek bu yaşamın ırmaklarında derinleşebiliriz.
Ne kadar uzun ne kadar kısa yaşadığımızın bir önemi de yok aslında.
"Zamanın iki boyutu var.
Uzunluğu güneşe, derinliği tutkulara bağlı..." diyen Amin Maalouf zamanın gizemini fısıldamış kulaklarımıza..
Yaşadığımız talihsizlikleri, şansızlıkları, yanlışları başkalarına yükleyerek başarılı olamayız, içimizdeki bizi mutlu kılamayız.
İçimizdeki biz, herkese yalan söyleyebilir lakin kendine asla! Başımıza gelen kötü sonuçlar için kötü insan olma şartı yok.
Neden ben diye sorarken kendimize, iyiliğe güvenmek güzel ama o’na dayandırmak akıllıca değildir.
Başımıza gelenlerin ne olduğuyla değil, içimizde olanların ne olduğu ile ilgilidir.
Olcay Kasımoğlu

Hiç yorum yok: