Translate

12 Ağustos 2019 Pazartesi

illâ ki SEVGİYLE...

"Yaşamın iki anlamı vardır: Sevgi ve üretim. Severek üretmek, üreterek sevmek..''
Ama illâ
illâ ki SEVGİYLE...

Bazen de her şey o kadar anlamsız gelir ki;

İçimizdeki ıssızlığı doldurmaz hiçbir oyun.
Korkariz sözcüklerden, sessizlikten, bakamayiz aynalara, yüzleşemeyiz gerçegimizle...

İnsanların eylemleri ve söylemleri hiç şüphesiz ki, hayatla olan ilişkilerinin rengini ve biçimini tayin ediyor.

Benim de hayatla yegane bağım hep sevgi odaklı oldu. Sevmediğim hiç bir şeyle gönül bağı kuramam.

Şiir yazarken, kitap okurken, film izlerken, yemek yaparken, ağaçlara, çiçeklere dokunurken kalbim heyecanla çarpar.
Her defasında, tekrar tekrar aynı duyguyu hissetmekten alıkoyamam kendimi.

Aynı anda, o kadar çok şeye aşk duydum ki;
Çocuklarıma, aileme, acılarıma, olgunlaşmama, sevginin şifacılığına, göldeki nilüfere, gökteki kuşa, yerdeki ağaca.
Tüm bunlarla birlikte sınırlarımı, neredeyse tüm zayıflıklarımı tanıyarak kendim hakkında bilgi edindim. Aşkı da aşağı yukarı öğrendim. Ama yaşam hakkında daha bilmediğim çok şey var.

Bütün bu senfonilerle birlikte;
Sanatı, doğayı, insanı, yaşamayı seviyorum.
Yazarken evrenle kurduğum bağı seviyorum.
Kitaplara sarılmak, dostlarla konuşmak, yazıya oturup sonu gelmeyen cümleler kurmak, şiirlerin içinde bir cambaz ipine tutunmuş gibi bazen ürkek bazen hüzünlü bir peri bazende dünyanın pasını kırını silmek için eline bir bez alan camcı kız gibi düşünüyorum kendimi ve camdan dışarı bakıp şarkılar mırıldanmak, ruhuma dinginlik veriyor. Böyle zamanlarda, her şey birbirinin yerini alıyor..

Bazende;
Boş bir çuval gibi, eski bir çerçeve gibi, hani unutsam her şeyi dersiniz ya o misal yani !
Yeni bir iklime, yeni bir kente, başımıza gelmiş bir felakete dayanmak ve katlanmak için silkelerken bütün benliğimizi; bir anın, yalnızca bir anın, bütün bir hayatımızı nasıl kapladığını anlarız.

Bitmez sandığımız hayat, günü gelince sormadan alır kendini bizden. Bitmez sandığımız kadar uzun değilmiş diye şaşarız. Giden herkesin arkasından bakarak.
Kirpiklerimizin birbirine değmesi kadar kısa olmasına bir kez daha şaşırarak....

Herkesin içinde söze düşmeyen
hasretlerin közü var
Ölesiye huzursuz yürüdüğü yollar
biteviye yorgun
Savaşların
ihanetlerin geride bıraktığı şehirler gibi

Herkesin içinde yaşamın imbiğine
sarılı sözler var
Yasak bir dilde sevdalanmak gibi
Sığdırmaya çalıştıkça dünyanın dışında kalan
Hüznün her tonunu çağırır kimi zaman

Kimi zamanda kimsesizliğe yenik
nice umutların başkenti cümlelerle ayaklanır yürekler
bir sevincin ölümü kadar sessiz
ve kimsesiz kelimeler

Yasaklı bir ülkenin
mavi göğe kanat çırpan kuşları gibi
dökülür yüreklere
tutsağı olur söylenmemiş her söze

Sessiz bir dokunuş gibi
süzülürken evrenin gerdanına
bir ömür bozan ayrılığıyla başlayan
sözler aşınır
can ağlar
insanlar neden buza kesmiş saçaklardan
daha soğuk
daha beter diye

Bir ömür
bir söze yenik düşerken
yeryüzünün ağlayışını duyuyorum
derinlik
ve yaşama bilgeliğiyle
korkusuz aşklar doğursak çoğalsak yeniden...

Olcay Kasımoğlu

Hiç yorum yok: