Translate

1 Temmuz 2019 Pazartesi

Hayat değiştirilebilir bir elbise değildir...

Kendini dürüstçe ifade edebilenler, yaşadığı dünyaya değer katabilenler, bilim yolunda üretenler ve haksızlığa göz yumma yanlar, kendi çıkarları uğruna 
doğayı katletme-yenler kendilerinden söz etsinler.

''Kötü şeyler gördük.
. Savaşlar, katliamlar,
ölen-öldürülen çocuklar gördük. 
..Kendi dilini, kendi kültürünü, kendisini kaybeden insanlar, topluluklar gördük. Yanan köyler, kentler, ormanlar, hayvanlar gördük. 
Yoksul insanlar, ağlayan anneler, babalar, 
her gün bile bile sokaklarda ölüme koşan tinerci çocuklar gördük.
.... Biz de öldük.
Ama her şeye rağmen bu yeryüzünde şarkılar söyledik.''

Kazım Koyuncu

Düşünmeyi, düşündüğünü ifade etmeyi, farklı düşünceleri dinlemeyi , gerektiğinde uygun bir biçimde itiraz etmeyi, sorgulamayı olanaklı hale getirerek, özgür bir birey olmanın yollarını açarak, yaşamı ve içindekileri kucaklamalıyız.

Özellikle bilgi çağının bu kadar tepe yaptığı bir devirde, halen başkalarının bize ölçüp, biçtiği yaşamları oynuyor olmamız tesadüf olamaz.

Günümüzde etkileri önemli ölçüde devam etmekte ve
büyük bir endişe ile takip edilmekte olan küresel ekonomik kriz örneğinde
görüldüğü gibi, herhangi bir toplumun artık kabuğuna çekilmesi, içine
kapanması ve kendini dünyadan ve küresel olaylardan soyutlaması imkanı
kalmamıştır. Yani bütün farklılıklara rağmen, küresel aktörlerin cirit attığı
bilişim meydanında hiç kimsenin etrafını kuşatan dünyadan uzak durma şansı
kalmamıştır.
Geldiğimiz nokta bize, kendi farklılıklarımızı ya da karşıdakinin
farklılıklarını ön plana çıkararak dışımızdaki dünyaya yabancı kalma şansı
tanımamaktadır. Bilişim ve iletişimin kaçınılmaz olduğu ortamda ötekini
kabullenmek de bir zorunluluk olarak çıkmaktadır karşımıza. Böyle bir
zeminde, zenginlik olarak kabul ettiğimiz değerlerimizi, saklanarak, kendimizi
dar bölgesel sınırlara hapsederek ya da etrafımıza yerel alışkanlıklardan oluşan
duvarlar örerek korumamıza imkan bulunmamaktadır. O halde yapılacak en
doğru şey, uzlaşma zemininde buluşarak kültürel değerlerimizi dünyaya
taşımak, ötekinin farklılıklarına da yeni bir gözle bakmaktır.
SONUÇ
İnsanlar, doğuştan getirdikleri ırk, cinsiyet vb. bireysel biyolojik
farklılıkların yanında, toplum olarak tarihsel gelişim sürecinde kazandıkları
pek çok kültürel farklılıklara da sahip bulunmaktadırlar.
Söz konusu farklılıklar, tarih boyunca insanlar arasında eşitsizlik ve toplumlar arasında
çatışma sebebi olarak değerlendirilmiştir. Oysa ulaştığımız uygarlık düzeyi
çerçevesinden olaylara baktığımız zaman, farklılıkların birer ayrılık ve çatışma
sebebi değil, aksine zenginlik, paylaşma ve bütünleşme vesilesi olabilecekleri
kolayca görülebilmektedir. 
Günümüzün küresel iletişim ağları aracılığıyla bireysel ve toplumsal farklılıklar giderek azalmakla birlikte, her zaman varlığını devam ettirecek farklılıklar da bulunacaktır. Yani giderek benzeşen kültürler, bu kültürlere ait topluluklar ve bireyler arasında her zaman bazı farklılıklar olmaya devam edecektir.
Çağdaş toplumların ve aydınlanmış bireylerin yapması gereken kendi
farklılıklarını ötekine dayatmak değil, onun farklılıklarının farkında olmak,
onu olduğu gibi kabul etmek ve uzlaşılabilecek ortak değerler zemininde
iletişim kurarak kendini ifade etmektir. Böyle bir atmosferde kendi
zenginliklerini karşı tarafa göstermek daha kolay olabileceği gibi, evrensel
barış ve huzur ortamının tesisine daha fazla katkı sağlama imkânı da
yakalanmış olacaktır

Şiddetin, egemen olanın bildiğini okuma ve okutma trajedisi o kadar uzun zamandır devam etmekteki, bunca telaşın, şaşkınlığın dip yaptığı insan coğrafyasında, yine insan kalbinin kendisiyle kavgası yazılmaya değer tek şey gibi görünüyor.

Olcay Kasımoğlu

Hiç yorum yok: