Translate

20 Temmuz 2019 Cumartesi

“Seni sevdiğim için sana ihtiyacım var”

''Bazı zamanların soruları zor olur
 Zor olur bazı soruların zamanları.''
Deneyimlerimizden çıktığımız yolculuğumuzda her durakta ve her yolda hayatın anlamına dair edindiğimiz her öğreti bize yeni bakış açıları sunar.
Zordur insanlarla esaslı gönül bağı kurmak. İnsan zaafları olan bir varlık sonuçta. Törpülenmek için kendini yetiştirmesi gerekiyor. Bu da zaman, bilgi, emek ve sabır istiyor.
İnsan bilinçlendikçe algı düzeyi de değişiyor. Olaylara, kişilere bakış açısı değişiyor. Özellikle kendi egosundan sıyrılmış-sa insan daha bir duru ve sade yaklaşıyor insan ilişkilerine.
Kendini bilen insanın ise akılla bağlantılı bir eylemi vardır. Kendine özgü bir canlı olmanın da ötesine geçerek yaşama anlam katar.
Bunlar da kendini tanıma, sınırlarının farkına varma, bilgi sahibi olma ve yürekliliktir.
Bu olumlu özelliklerin varlığıyla belli bir zihinsel olgunluğa erişince insan, sahip olunan bilgileri anlamlı ve sağlıklı kullanma, yaşamı doğru ve anlamlı bir şekilde yorumlayabilme bilgeliğine de ulaşmış oluyor.
Hayatın anlamına derinlikli bir bakış açısı kazandırıyor.
Erich Froom' olgun sevgi için;
“Seni sevdiğim için sana ihtiyacım var” der.
Yıllar boyu gerek özel yaşamımda, gerek arkadaş çevremde, geçmişe takılmak yerine, olumsuz koşulları aşmayı bilen, bireysel gelişimlerine önem ve öncelik veren insanlar tanıdım. Bu insanlara saygı, sevgi ve hayranlık duydum.
Bu insanların ortak noktası;
'Kültürlerini arttırmak ve bilinçlerini geliştirmek için verdikleri çaba, duyarlılık ve emek ile ezberci eğitimin dışında kazanılan bir yaşam deneyimiydi.
Bu sadece diplomayla, etiketlerle yada parayla kazanılacak bir şey değildi.'
Bu bir tercihti. Yaşam kültürüydü.
Kültür, insanın ve yaşamın kalitesini arttıran en önemli unsur ve bir yaşam manifestosudur.
Yaşamı anlamak ve kendiyle barışık yaşamak isteyen her insan da mutlaka belli bir kültür birikimine sahip olmalıdır.
Birikim yollarından aklımıza ilk gelenler gözlemek, dinlemek, okumak ve yaşamaktır.
Bu dört ana unsur birbirlerini tamamlayıcı etkiye sahiptirler.
Bu etkiler aynı zamanda kendiyle barışık bireyin portresinin nasıl olabileceği üzerine farklı bakış açıları sunar bize.
Kendine emek vermemiş, yaşamda bir duruşu olmayan, mazeretlere sığınarak,sürekli bir günah keçisi arayan insanların yaşama katacağı çok fazla bir şey yoktur.
Kendiyle savaşı bitmemiş bir insanin yaşama katacağı bir şey de olamaz.
İnsan kendini bilince, kendini bulmaya başlayınca nerede susması, nerede inisiyatif alması ve nerede konuşması gerektiğini öğrenmeye başlıyor.
Her şeyde olduğu gibi;
''Tutarlı olmalı insan. Siyah gibi, beyaz gibi... Güven vermeli... Gri olmamalı...Kapıları olmalı insanın...Ya açık ya kapalı 'YARI AÇIK' olmamalı...''
En küçük dalgada alabora olan, sapla samani birbirine karıştıran, sadece kendi bakış açısıyla değerlendiren egoist insanları yaşamımızdan uzak tutarak, hayatımızdan gün çalanlarla değil; hayatımıza anlam katanlarla çoğalmak sevgiyle, inançla... Bir tutam can'la derinliğimizi gören insanlarla yürümek yaşamın içine...
Ne aradığını ve hatta neye ihtiyacı olduğunu bilmeden hayata saldıranlardan mümkün mertebe uzak durmak gerekiyor.
Kendi hayatının sözcüsü olmayanlarla derinliğinizi yaşayamazsınız..
Işığımızı engelleyen duvarları aşmak, tamamen ortadan kaldırmak sağlam bir kişilik ister.
Sağlam kişilik hayatın bir anlamı olduğunu bilir, değerini sorgular.
Değerler ise hayatla ilgili kararlarımızı kolaylaştırır, yolumuzu belirler.
Bütün bu anlatımlardan yola çıkarak;
Size bir varmış bir yokmuş gibi davrananları, zeytin yağı gibi üste çıkmaya çalışanları ve bu olumsuz duyguları size hissettirenleri, üstüne üstlük kendini galip, sizi ezik ilan edenleri silin hayatınızdan.
Bazılarına hataları hatırlatıl-mayınca yanlışlarını mubah sayarlar.
Kendilerinin vazgeçilmez olduklarına inanırlar.
Gün gelir kendilerini kar, seni de ziyandan sayarlar.
Düşüncede ki derinliği, sevgide ki cömertliği görmeyenleri kendi haline bırakın, zaman onlara anlatsın.
Özellikle değerler üzerine muhakeme yaparken bazen sorarım:
‘İnsanlar neden tutarsız, neden çok çabuk sıkılırlar. Ya da elde ettiklerini sandıklarında neden ilgileri azalır diye?
Köşe kapmaca, arsız, çapsız bir doyumsuzluk. Korkarım çağın vebası bu...
Sevgi, dostluk kelimesi ise hiç düşmüyor dillerden.
O zaman niye üşüyor yürekler?
Hep bir geç kalınmışlık hikayesi, hep keşkeler, amalar kaplıyor bir sis gölgesi gibi dört bir yanımızı.
Oysa;
'Her taze sabah, her uyanış ve her yataktan kalkış, küçük bir doğumdur.
Her mevsimin konar göçer olması; badem ağaçlarının çiçeğe durması, kendini hatırlatan küçük bir yaşamdır.'
Sizi üzenleri, içinizi üşütenleri, kadir-kıymet bilmeyenleri kalmak istedikleri yerde bırakın.
Bir avuç yaşama haksızlık olur yoksa!🌹
Evrenin kalbi sevgidir, her şey sevgiden sonra gelir. Biz önce kendimizin içsel ilişki kalıplarını bilelim kendimize ayna olalım.
Çünkü ilişkilerde ki gerçek bağ herkesin kendi olduğu haliyle,yapmacıksız bütünlüğe katılmasıdır...
Buda ancak kendine emek vermekle mümkündür. Uzak duralım çorak yüreklerden, sevmeyi bilmeyen gönüllerden...

Nede olsa sevgi ateştir.

Ölçüsü kaçtığı zaman, sevgide bir insanı bozabilir.

İşte bu sebepten herkesin kalıbına göre verilmeli sevgi...
Kimine süzgeçten geçirip ince ince,
Kimine yüreği aldığı kadar bol kepçe..

Olcay Kasımoğlu

Hiç yorum yok: