Translate

11 Aralık 2018 Salı

Aşırı kıskançlık ”bencilliktir” içinde sevgi yeşermez.


”Kıskançlık, hem başkalarının sahip olduğuna sahip olma isteği, hem de sahip olduğunu, başkasına kaptırma korkusu, bir ilişkinin veya bir kişinin yitirileceği endişesidir.”
Her duygu gibi, kontrollü ve dengeli olduğu sürece zararlı olmaz.
Kontrol edilmediği takdirde ”haset gibi” düşmanca bir duyguya dönüşür.

” Seven kıskanır” cümlesi çoğu zaman ilişkilerdeki sorunları örtbas etmek için kullanılsa da ilişkilerin bitmesine, cinayetlere kadar gidebilecek vahim sonuçlara neden olabilir.
Aşırı kıskanç kişi, sevgilisini, eşini devamlı kontrol ederek takip eder, onun yaşantısına sınırlar koyar ve üzerinde bir baskı oluşturur. Böyle yapınca da onu kaybetmeyeceğini düşünür.
Oysa sağlıklı birliktelikler ”tehditle, şantajla, korkuyla,baskıyla değil” sevgiyle, güvenle, önemsemek ve değer vermekle devam eder.

Kıskançlık sonucu yapılan hareketlere baktığımızda ürpermemek elde değil.
Eşini kıskandığı için bıçaklayanlar, öldürenler, yüzüne kezzap dökenler, karşı cinsle konuşmasına izin vermeyenler, baskıyla, tehditle, şiddetle, hayatı hem kendisine hem de sevdiğine zehir edenler o kadar çok ki yaşamın içerisinde.
Seviyorum deyip nara atanlar, attığı narayı unutup sevgi adına sevgiyi yerde sürükleyenler o kadar çok ki hayatımızda.

Peki, bu kadar çok seviyorum diyen bir insan, neden kıskançlık adı altında sevgiyi yerlerde sürükler.
Değersizlik, mutsuzluk, çaresizlik hissi, kendine güven eksikliği,
takıntılar, saplantılar ve egonun baskın çıktığı her yerde; kıskançlık devreye giriyor ”bilinci” bencilliğine köle oluyor.
Kaldı ki kıskançlığın cinsiyeti de yoktur, iyi bir gözlem, ilgiyle, özenle beslenen her ilişki sağlıklıdır.
İnsanlar, içinde bulunduğu toplumun yarattığı ilişki kurallarına göre de kıskanmayı öğrenir.
Özellikle ebeveynlerini rol model olarak alan çocuklar ”karşı cinsle ilişkilerinde” gördükleri, işittikleri üzerinden yaşama yürüyeceklerdir.
Çok önemli bir konu;sıkça öğretiler arasında yer alması gereken yaşam iksirleri. Bugün gelinen noktada en büyük aklın bilim olduğu,bilimin de insan duygularının coşmasıyla ortaya çıktığı bellidir. Neredeyse eşsiz,mükemmel bir donanıma sahip insan,duygularını tımar ettikçe,yağmur gibi yağan büyük uygarlık, insan tecrübelerine yaslandıkça; en yoğun duyguları,en şiddetli kalp atışları bile zarafetin, nezaketin, felsefenin dimdik duruşu içinde , "seviyorum", "ölüyorum" dediği insanı, ortaya çıkan BÜYÜK DEĞERİ korumak,kollamak, üzerine titremek için kılı kırk yarar... Bu sanatsal iş,zahmetli olmaktan öte ustaların keski, çekiç, testere sesleri gibi, yok etmek için değil var etmek içindir... Etkileyici, hassas ve yaşama davet edici...

İnsan ilişkilerinin en önemli ayağı diyebilirim. Kendini bulamayan bir çok insan; ilişkilerinde maalesef bu sorunu çok ciddi bir şekilde yaşıyor. Kendi içerisinde ki fırtınaları, kuruntuları, vesveseleri, öz benliğin yetersizliğini ve bencilliğin zehrini bir türlü terbiye edemiyor.
 Kıskanmak başka bir coğrafya bizim ülkemizde.
Bir de toplumun değerleri, kültürü, gelenekleri de biçimlendiriyor kıskançlığı.
O topluma ait kültürel birikimlerin bir parçası haline geliyor.
Kıskançlık üzerine şarkılar söylenir, filmler çekilir. Sonunda öyle abuk subuk, öyle şablon hikâyeler ve ilişki biçimleri çıkar ki ortaya; sorgulamayan, anlamaya çaılşmayan toplumlara “seven kıskanır” diye pazarlanır.
Oysa yaşamı anlamak ve insanca yaşamak isteyen her insan mutlaka belli birikime sahip olmalıdır.
Birikim yollarından aklımıza ilk gelenler gözlemek, dinlemek, okumak ve yaşamaktır. Bu dört ana unsur birbirlerini tamamlayıcı etkiye sahiptirler.
Bunları deneyimleyen ve eyleme geçiren her insan bir değerdir ve yaşamın parçasıdır.
Hürriyetin ve değer verilmenin saadetini hiç bir şeye değişmeyen ''aklı ve vicadanı hür insanlar'' haset duygularla yaşamlarını kabusa çevirmezler. Daha ''ÖZGÜN VE ÖZGÜR'' birliktelikler kurarak, yaşamı ve yaşam içerisinde ki sevdiklerini ve kendilerini mutlu ederler..

Hiç yorum yok: