Translate

6 Aralık 2018 Perşembe

Seçeneklerdir çoğaltan hayatı.
''Bazı insanlar yaşamları boyunca hiçbir şeye tam olarak sahip çıkamazlar. Hiç bir şeyi çelişkiye düşmeden kucaklayamazlar.
Hep yaşamın kıyısında düşecek gibi hayata eğreti tutunurlar. Uzaklaştıklarında bütün hayatın ellerinde son bulacağı duygusuna öylesine sarılmışlardır ki sanki bu duygudan uzaklaşınca bütün hayat onlardan uzaklaşıp yok olacak''

Önceki yazımız da şiddetin ikizi çocuklar derken, şiddetin boyutlarından bahsetmiştik.
Maalesef şiddetin boyutları azımsanmayacak kadar ciddi boyutlardadır ve ilginç olan şiddetin belli bir boyutu yok aksine görünen perdelerin arkası çok can yakıyor.

• Öyle ki okumuş cahillerimizin yaptığı şiddet, insanı ürkütüyor bunlar sadece öğretim çocukları olmuşlardır, davranışlarında eğitimi göremezsiniz. Diplomalı cahiller, okumamışlardan daha zordur, asarlar, keserler… Bildikleri en iyi yol ben bilirimdir.
Egoları tavandır. Bu insanlar, evliliklerinde isteklerini yaptırmaya çalışırlar, engelle karşılaştıklarında en basit ve kolay yola(dayağa) başvururlar.

• Bir evliliğin en önemli ve can alıcı noktası, eşin nasıl bir kişilik yapısına sahip olduğunun bilinmesidir.

• Bunu bilmek inanın birçok kapıyı nasıl açacağımız konusunda bize yol gösterici olacaktır. Kişilik yapısını bildiğinde o yapıya ters bir davranışın geri dönüşümünü tahmin etmek her akıllı insanın bileceği bir şeydir. Bu da en başından birçok olumsuz olayları yaşamadan sonucunu tahmin etme bakışı kazandırır.

• Bir de kadınların en çok yaptıkları ve hevesli oldukları bir şey var: ben bu adamı değiştiririm. Bu beraberinde hayal kırıklıkları getirir. Biz bir yetişkinle evleniyoruz, çocukla değil.
Kendi kişilik yapısına saygı bekleyen bir insan dış müdahaleyi kabul eder mi? Oysa ortak paydada buluşmak, paylaşmak olduktan sonra beraber büyümenin, hayata akmanın kime ne zararı olabilir ki ? Buda hayat bilinciyle birlikte sevgi bilincine ulaşmış olgun bir insanla mümkün olabilir. Yoksa istediğin gibi bir birey yaratmak evlilikte sadece kişilik çatışmalarına yol açar.
O zaman seçimlerimizi yaparken o kişideki beğeniler üzerine yapalım kendi mumyamızı yaratmak için değil.

• Tabi erkeklerde nasıl olsa değişmez, etliye sütlüye karışmaz tamda aileme göre, anneme de benziyor. Tamda burada başlar erkeğin kafasındaki kadın modeli. Oysa aynı çatı altında almadılar toplamlarını. O bir birey, insan, sonra eş, anne.. Kurmayın birileri üzerine seçimlerinizi. Tamamen kendi öz iradenizle, beyninizle, yüreğinizle seçimlerinizi yapın.
Bırakın birileri üzülecekse üzülsün, hiç değilse başından üzülürler emin olun kötü sonlardan daha kötü değildir. İnsanlar değişimle gelişir. Kişinin tamamen kendi dünya görüşüyle alakalıdır. Herkes kendi penceresinin rengini kendi yaratır.

Bir yerde görmediklerine kapalı olmak onları geliştirmeyen bir korumacılık duvarı örer oysaki en küçük bir dalgada en çabuk savrulanlarda bu kıyılarda tutunmaya çalışanlar ve kıyıyı terk etmeyenlerdir
Buradan itibaren muhtelif şekillerde anne babalarında evliliğe yaptıkları çeşitli etkiler vardır.
Kadın evlilikte umduklarını bulmadığında baba kapısı çalınır. Ailesi adetlere göre hayır der; yeni ailesi bunaltır; kocası anlamaz; derken bir de çocuk gelir. Hamilelik sıkıntıları doğum ve loğusalık psikozları eşliğinde daha da berbatlaşır. Hele bazı yerlerdeki inanışlardaki gibi bu zor anlarda kız tarafı değil de erkek tarafı aktifse genç anneyi, erkek, aile töreleri adetleri icabı karşı gelemez, karısını koruyamaz ya da kendi kişiliği de eşini itaate zorlar. 

Ev içi şiddet uzar gider... Birde karısını seven onu haklı bulan ama ailesine ses çıkaramayan erkekler vardır. Arada kalan erkek ne yapacağını şaşırır. Mutsuzdur hiç bir tarafı kırmak istemez. Anne-baba ''karı köylü'', karısından pısırık damgası yer. Ne kadar kötü bir psikolojidir, insanlar içinde insansız kalmak…
Birde aşırı seven veren koruyan anne ve babalar vardır. Eğer dozu aşılırsa buda başka türlü sıkıntılara neden olur. Bu bağlar tıpkı bir insanı sararak öldüren sarmaşıklar gibidir; kimse kendisi olamaz, gelişemez, Bu aşırı korumacılık bağı, sevdiğimiz insanı da bizi de kısıtlayan, gelişmekten-mutlu olmaktan alıkoyan, bizi aşağıda tutan bir "hal" içine sokar.

Kim olursak olalım ne olursak olalım bir yerlerde bize umut kapısı varsa onu fark edelim.
O farkındalık ışığını asla yok etmeyelim. Uğruna savaş verdiğimiz yeni bir yaşamın kapılarını açan o ışıkları içeriye alalım. Asla bir yerler de size umut ile parıldayan insanların size sunduğu farkındalık ışığını yok etmeyin, aksine onu fark edin. 

Göreceksiniz; uğruna savaş verdiğiniz bu farklı yaşam biçimi; sizi yeni bir sabahın ardında, yeni insanlar ve yeni olay biçimi ile karşılayacaktır. Geç kaldığınız, zamanın içinde ki yaşamı fark edin… Hayat bize verilen en büyük armağandır. O armağana sıkıca sarılalım. 

Yanlış bir seçimin bedeli bir ömre esir düşmemeli, yaşam cesur ve mücadelecileri sever.
Değişikliklerden korkan, cesaretsiz kişiler her zaman insanı duyguları kendi içlerinde ve işlerine geldiği gibi özensiz yaşayacaklardır.

Olcay Kasımoğlu

Hiç yorum yok: